Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, Amerika Açık… Tenisin dört kalesi, en prestijli dört adresi. Her yıl yüzbinlerce çocuk, bu dört Grand Slam turnuvasının birinde boy gösterebilmek için eline raket alıyor. Nadal, Federer, Djokovic’in yıllardır milyonları mest eden mücadelesi bu kortlarda yaşanıyor. Bu yılın ilk Grand Slam’i Nadal’ın tarihe geçen şampiyonluğuyla sona erdi. Büyük rekabetin tarihî öyküsü.
Teniste yılın ilk Grand Slam turnuvası geride kaldı. Rafael Nadal, 5 saat 24 dakikalık unutulmaz finalde Daniil Medvedev’i devirerek zafere ulaştı. Böylece 21. Grand Slam şampiyonluğunu kazanan İspanyol raket, “tarihin en başarılı erkek tenisçisi” unvanının peşindeki yarışta bir adım öne geçti.
Avustralya’daki turnuva, aslında yalnızca finaliyle değil, tamamıyla usta bir senaristin kaleminden çıkmış gibiydi. Turnuva öncesinde, Melbourne’da 9 şampiyonluğu bulunan Novak Djokovic mutlak favori olarak gösteriliyordu. Roger Federer ve Nadal’la birlikte tam 20 Grand Slam zaferi bulunan “sert zeminin efendisi”nin tarihî eşiği burada dönmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak evdeki hesap, Avustralya devletine uymadı.
Her şey Djokovic’in yaptığı bir sosyal medya paylaşımıyla başladı. Aşı karşıtlarının simgesi hâline gelen sporcunun, giriş için aşı zorunluluğu getirmiş olan Avustralya sınırından nasıl geçeceği baştan beri merak konusuydu. Fakat Avustralya, Covid-19 geçirmiş kişilere, bunu ıspatlamaları hâlinde muafiyet tanıyor. Kendisine de tıbbi muafiyet tanındığını varsayan erkekler tenisinin 1 numarası, Avustralya’ya gitmek üzere yola çıktı. Ancak daha o havadayken Avustralya Başbakanı Scott Morrison, farklı muamele görmeyeceğini; bu muafiyete dair kanıtlarının tatmin edici olmaması durumunda sporcunun geri gönderileceğini açıkladı.
Aslında arka planda, turnuvayı düzenleyen Tennis Australia’yla hükümet karşı karşıya gelmişti. Ülke tenisinin patronu, şüphesiz Djokovic’in her ne olursa olsun organizasyona katılmasını istiyordu. Hükümet ise vaka sayıları her gün rekor kırarken, tüm dünyaya net bir mesaj vermenin peşindeydi.
Sonunda Avustralya Sınır Komitesi tarafından durdurulan tenisçinin muafiyet şartlarını karşılamadığına karar verildi. Mültecilerin kaldığı bir otele yerleştirilen Djokovic’le Avustralya hükümeti arasındaki kapışma, günlerce dünya basınının gündeminde kaldı. Görülen ilk davada hâkim vize iptal kararını bozunca setler eşitlenmiş; ancak Djokovic’in Covid-19 geçirdiğini iddia ettiği günlerde katıldığı etkinliklerin fotoğrafları basına düşünce rüzgar tersine dönmüştü. Ya Sırp sporcu başkalarının hayatını hiçe sayıyordu ya da bu hastalık uydurmaydı.
Aynı tarihlerde Belgrad’da dünyaca ünlü Fransız spor gazetesi L’Equipe’e röportaj veren Djokovic’in “pozitif” olduğunu muhabirlere söylemediği de ortaya çıkmıştı. Böylece Avustralya Göç Bakanı, kamu yararını gerekçe göstererek 14 Ocak’ta sporcunun vizesini iptal etti. Bu kararı temyiz eden tenisçi, iki gün sonra maçı nihai olarak kaybedecekti. Mahkeme oybirliğiyle itirazını reddetmiş, dünyanın 1 numarası sınırdışı edilmişti.
Bir yandan Djokovic’in kaldığı oteldeki şartlara karşı protestolar yürütülürken, bir yandan da dünya, orada kalan mültecilerden biri hakkında 9 yıldır karar verilemediği haberini okuyordu. Sırp raketse sürecin yaklaşık 10 günde bitmesiyle Dubai’ye inmişti bile. Herkes eşitti, bazıları daha eşitti!
Melbourne’da 324 dakika
Tüm bu tantananın gölgesinde demir alan turnuva, daha başlamadan tarihte yerini almıştı. Avustralya’da kazanması beklenen Djokovic’in yokluğunda, onu Amerika Açık finalinde yenerek 21. Grand Slam zaferinden mahrum bırakan Medvedev favori gözüküyordu. Kortların üç silahşorundan Federer sakattı; Nadal ise 5 ay önce geçirdiği ameliyat nedeniyle pek umutlu değildi. Üçüncü turda Rus Karel Khachanov karşısında bir set veren İspanyol tenisçi, çeyrek finale kadar rahat gelmişti. Son dörde kalmak için Kanadalı Denis Shapovalov’la kapışan Nadal’ın uzayan maçta doktor çağırması, milyonlarca hayranını korkutmuştu. Sıcak ve nemli havada epeyce zorlanan Rafa beş sette gülerken, rakibi tarafından oyunu geciktirmekle suçlanmıştı. Yeri gelmişken söylemeli: Üç silahşorun kariyerleri boyunca hakemlerden de diğer oyunculara göre daha fazla saygı gördüğü muhakkak. Belki o gün kortta bir başkası olsa, hakem tarafından uyarılabilirdi.
Yarı finalde İtalyanların heyecan verici gençlerinden Matteo Berrettini’yi karşısında bulan Nadal, işi şansa bırakmamış, çok iyi başladığı maçı dört sette noktalamıştı. Birçoklarını şaşırtan İspanyol raket, finaldeydi. Rakibi ise yeni jenerasyonun şimdilik en tehditkar oyuncusu Medvedev’di. Tıpkı Nadal gibi çeyrek finalde elenmenin eşiğine gelen Rus sporcu, bir şekilde o zorlu virajı dönmüştü. Kuşağının en azimlisi olarak dikkati çeken Medvedev, tam bir bölüm sonu canavarıydı.
Karşılaşmaya fırtına gibi başlayan Medvedev ilk iki seti kazandığında, herkes “bu iş bitti” demiş, filenin diğer yakasındaki şampiyon ise bunu kabul etmemişti. Tüm kariyeri boyunca gösterdiği azmi korta yansıtan İspanyol raket adeta küllerinden doğarak 324 dakika sonunda zafere ulaşmıştı. Biz izlerken yoruladuralım, o, arenayı dolduran binlerce seyircinin tezahüratıyla ölümsüzleşen bir gladyatör gibiydi.
Devlerin rekabeti
Tenis tarihinin en dominant üç sporcusu yıllardır milyonları mest ediyor. Trio’nun rekabeti yeryüzünün dörtbir köşesinde heyecanla takip ediliyor, ancak başlayan her şey bitiyor, bu yarışın da sonuna yaklaşılmış gibi görünüyor.
Ağustos’ta 40 yaşını dolduracak Federer, kortların üç büyüğü arasında ilk parlayandı. Çim onun uzmanlığıydı. İlk Grand Slam zaferine 2003’te Wimbledon’da ulaşan İsviçreli raketin ilk düellosu ise kendisinden dört yaş küçük Nadal’laydı. Kortlardaki zarafetinden ötürü “Majesteleri” de denilen Federer sert zemin ve çimde döktürürken, İspanyol rakibi toprak kortta yenilmez bir abideydi. Djokovic ilk kez bir Grand Slam turnuvasında mutlu sona ulaştığında, Federer’in 12, Nadal’ın ise 3 Grand Slam zaferi bulunuyordu.
2009’da Pete Sampras’ı geçerek 15. Grand Slam kupasını kaldıran Federer, o tarihte geçilemez gibi görünüyordu. Djokovic 2012 Avustralya Açık finalinde 5 saat 53 dakikalık düellonun sonunda Nadal’ı devirirken, ikili birçok otoriteye göre tarihin en iyi maçını oynamıştı. Aynı yıl organize edilen Wimbledon öncesi Federer’in Grand Slam şampiyonluk sayısı, rakiplerinin toplamına eşitti. Turnuvada zafere ulaşan Majesteleri’nin yaklaşık beş yıllık bir duraklama dönemine gireceğini o gün kim bilebilirdi…
2017 Avustralya’da 18. defa taçlanan Federer, yarışta bir kez daha atağa kalktı. Onun yokluğundan faydalanan Nadal’ın 14, Djokovic’in ise 12 Grand Slam şampiyonluğu bulunuyordu. 2018 Avustralya’da unvanını koruyan İsviçreli raket, dile kolay 20. Grand Slam zaferine imza atmıştı. Nadal 16’daydı, Djokovic 12. Bu tarihten sonra İspanyol raket Roland Garros’ta kupa kaldırmaya devam ederken, vitesi yükselten Sırp tenisçi farkı kapatacaktı. 2019’daki unutulmaz Wimbledon finalinde yaklaşık beş saatin sonunda Federer’i deviren Djokovic, eşsiz bir resital sunmuştu.
2020 Roland Garros’ta 20. Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan Nadal, Federer’i yakalamıştı. Djokovic deseniz, daha 17’deydi. Ancak Sırp raketin durmaya niyeti yoktu; pek çok hayranı onun diğerlerini yakalamasını bekliyordu!
2021, Djokovic’in yılı oldu. Avustralya Açık finalinde Medvedev’i yenen Sırp raket, Roland Garros’u da Stefanos Tsitsipas’ı devirerek kazandı. Artık hanesindeki Grand Slam şampiyonluğu sayısı 19’a yükselmişti. Burada kazandığı kupadan çok yarı finalde Nadal’ı devirmesi, unutulmazdı. Wimbledon’da da taçlanan Djokovic, ezeli rakiplerini sonunda yakalamıştı.
Tokyo’ya Olimpiyat altını için giden Sırp raket, sürpriz bir şekilde yarı finalde Alman Alexander Zverev’e boyun eğdi. Bazıları bunun gereksiz bir zihinsel ve fiziksel yorgunluk yaratacağı gerekçesiyle kararını eleştirse de, daha önce sadece 1988’de dört Grand Slam şampiyonluğu ve Olimpiyat altınını aynı sene kazanan Steffi Graf’ın başardığı Golden Slam’i yapmak istemişti. Golden Slam olmamıştı peki Grand Slam yapabilecek miydi?
Amerika Açık’ın mutlak favorisi olan Djokovic, kazanırsa hem yarışta öne geçecek, hem de yarım yüzyılı aşkın bir süre sonra aynı yılda tüm Grand Slam turnuvalarını kazanan ilk erkek olacaktı. Finale kadar gelse de, Medvedev’in başka planları vardı. Rus tenisçi kariyerinin ilk Grand Slam zaferine ulaşırken, Djokovic gözyaşlarına boğulacaktı.
Sakatlıklarla boğuşan Federer’in bir daha kazanması imkansız gözüküyor. Yarış, artık iki atlı devam edecek gibi… Tabii bu rekabette tüm dünyayı sarsan Koronavirüs süreci de rol oynuyor. Nadal daha önce 13 defa kupa kaldırdığı Roland Garros’u iple çekerken, Djokovic’in akıbeti merak ediliyor. Dünya, onun tarihin 1 numaralı tenisçisi olmakla aşı karşıtlarının 1 numarası olmak arasında tercih yapmasını beklerken, aşı olma mecburiyeti dayatılırsa sonraki turnuvalara da katılmayacağını söylemesi tarafını seçtiğinin işareti olarak yorumlanıyor.
Devlerin kendi aralarındaki maçlar
Nadal-Djokovic rekabeti, tenis tarihinin en amansız kapışması. İkilinin bugüne dek 58 buluşmasının 30’unda gülen Sırp tenisçi, ayrıca oynadıkları 28 finalin de 15’ünü kazanmış durumda. Grand Slam karnelerine baktığımızda, tablo değişiyor; tabii bunda Roland Garros önemli rol oynuyor. Yeri gelmişken belirtmeli: Grand Slam turnuvalarındaki 17 randevularının 9’u finaldi. Toplam 10 galibiyete imza atan Nadal, ayrıca 5 defa da kupa kaldırmıştı. İspanyol raket 2008’de Olimpiyat altınına ulaşırken, yarı finalde Djokovic’i devirmeyi başarmıştı.
Bir daha karşı karşıya izler miyiz bilinmez ama Federer ile Djokovic, kozlarını tam 50 defa paylaştı. İlk kez 2006’da buluşan ikilinin son randevusu 2020’deydi. Bu maçların 27’sini kazanan Sırp raket, İsviçreli meslektaşına karşı üstünlük kurmuş durumda. 2010’un sonuna kadar Federer’in, o tarihten sonra da Djokovic’in mutlak üstünlüğü göze çarpıyor. Grand Slam turnuvalarındaki 17 maçın 5’i finaldi. 11 karşılaşmayı kazanan Sırp raket, dört defa şampiyon olmuştu.
Çok iyi arkadaş olan Federer’le Nadal’ın bugüne dek oynadıkları 40 müsabakanın 16’sını İspanyol tenisçi kazandı. Grand Slam turnuvalarındaki 14 randevularının 9’u finaldi. Bu maçlarda Nadal’ın hanesinde 10 galibiyet, 6 da şampiyonluk yazıyor. İkilinin oynadıkları 2008 Wimbledon finali, şüphesiz tarihin en güzel maçlarından biri kabul ediliyor; o gün Nadal’ın Federer’e karşı kariyerindeki tek çim kort galibiyetini aldığı gün olarak da ayrıca istatistiklerde duruyor.
Kort zeminleri: Toprak, çim, sert
Kortlarda üç zemin karşımıza çıkıyor. Avustralya ve Amerika Açık turnuvaları sert zeminde oynanırken, tenisin şahikası Wimbledon çimde, Nadal’la özdeşleşen Roland Garros ise toprakta yapılıyor. Her zeminde top ayrı şekilde sekerken hızı da değişiyor, buna bağlı olarak da oyuncuların performansları farklılaşıyor. Nadal toprağın kralı olarak adlandırılırken, Federer’le Djokovic gerek çim gerek sert zeminlerde İspanyol rakiplerine göre daha başarılılar.
Grand Slam, Golden Slam ve diğerleri
Dört büyük turnuvayı kazanmaya “Grand Slam” deniyor. Aynı sene dört büyük organizasyonda taçlanıp bunu bir de Olimpiyat altınıyla süslemeye ise “Golden Slam” adı veriliyor. Bir sporcunun bütün kariyeri boyunca bunu bir defa başarması bile çok önemli kabul ediliyor.
İlk olarak Amerikalı Don Budge 1938’de tüm turnuvalarda kupa kaldırarak adını tarihe altın harflerle kazıtmıştı. Nadal’ın tarih yazdığı Avustralya Açık’ın merkez kortuna da adını veren Rod Laver ise 1962 ve 1969’da dörtleme yapmıştı.
Kadınlarda ilk kez Amerikalı Maureen Connoly, 1953’te tüm büyük turnuvalarda mutlu sona ulaşmıştı. Sonra aynı başarıyı Court ve Graf da tekrarlamıştı. Hatta Graf 1988’de Olimpiyat altını da aldığından Golden Slam yapmıştı.
Açık dönemde tek senede olmasa da kariyeri boyunca dört büyük turnuvayı kazanan kadın tenisçiler: Court, Chris Evert, Navratilova, Graf, Serena Williams. Erkekler ise Laver, Agassi, Federer, Nadal, Djokovic. Ayrıca Court, Navratilova ve 1949- 1955 arasına damgasını vuran Doris Hart’ın hem teklerde, hem çiftlerde ve hem de karışık çiftlerde dört büyük turnuvada da zafere ulaştığını ayrıca vurgulamalı.