Kasım
sayımız çıktı

Tenisin üç raketşörü: Nadal, Federer, Djokovic

Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, Amerika Açık… Tenisin dört kalesi, en prestijli dört adresi. Her yıl yüzbinlerce çocuk, bu dört Grand Slam turnuvasının birinde boy gösterebilmek için eline raket alıyor. Nadal, Federer, Djokovic’in yıllardır milyonları mest eden mücadelesi bu kortlarda yaşanıyor. Bu yılın ilk Grand Slam’i Nadal’ın tarihe geçen şampiyonluğuyla sona erdi. Büyük rekabetin tarihî öyküsü.

Teniste yılın ilk Grand Slam turnuvası geride kaldı. Rafael Nadal, 5 saat 24 dakikalık unutulmaz finalde Daniil Medvedev’i de­virerek zafere ulaştı. Böylece 21. Grand Slam şampiyonlu­ğunu kazanan İspanyol raket, “tarihin en başarılı erkek te­nisçisi” unvanının peşindeki yarışta bir adım öne geçti.

Avustralya’daki turnuva, aslında yalnızca finaliyle de­ğil, tamamıyla usta bir senaris­tin kaleminden çıkmış gibiydi. Turnuva öncesinde, Melbour­ne’da 9 şampiyonluğu bulunan Novak Djokovic mutlak favori olarak gösteriliyordu. Roger Federer ve Nadal’la birlikte tam 20 Grand Slam zaferi bu­lunan “sert zeminin efendisi”­nin tarihî eşiği burada dönme­sine kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak evdeki hesap, Avustral­ya devletine uymadı.

Avustralya Açık’ı kazanarak 21. Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan Nadal ve kupası…

Her şey Djokovic’in yaptığı bir sosyal medya paylaşımıyla başladı. Aşı karşıtlarının sim­gesi hâline gelen sporcunun, giriş için aşı zorunluluğu getir­miş olan Avustralya sınırından nasıl geçeceği baştan beri me­rak konusuydu. Fakat Avust­ralya, Covid-19 geçirmiş kişile­re, bunu ıspatlamaları hâlinde muafiyet tanıyor. Kendisine de tıbbi muafiyet tanındığı­nı varsayan erkekler tenisi­nin 1 numarası, Avustralya’ya gitmek üzere yola çıktı. Ancak daha o havadayken Avustral­ya Başbakanı Scott Morrison, farklı muamele görmeyeceğini; bu muafiyete dair kanıtlarının tatmin edici olmaması duru­munda sporcunun geri gönde­rileceğini açıkladı.

Aslında arka planda, turnu­vayı düzenleyen Tennis Aust­ralia’yla hükümet karşı karşıya gelmişti. Ülke tenisinin patro­nu, şüphesiz Djokovic’in her ne olursa olsun organizasyona katılmasını istiyordu. Hükü­met ise vaka sayıları her gün rekor kırarken, tüm dünyaya net bir mesaj vermenin peşin­deydi.

Sonunda Avustralya Sınır Komitesi tarafından durduru­lan tenisçinin muafiyet şart­larını karşılamadığına karar verildi. Mültecilerin kaldığı bir otele yerleştirilen Djokovic’le Avustralya hükümeti arasın­daki kapışma, günlerce dünya basınının gündeminde kaldı. Görülen ilk davada hâkim vize iptal kararını bozunca setler eşitlenmiş; ancak Djokovic’in Covid-19 geçirdiğini iddia etti­ği günlerde katıldığı etkinlikle­rin fotoğrafları basına düşün­ce rüzgar tersine dönmüştü. Ya Sırp sporcu başkalarının ha­yatını hiçe sayıyordu ya da bu hastalık uydurmaydı.

Kortların üç büyükleri Üç silahşörler yan yana: Novak Djokovic, Raphael Nadal, Roger Federer (soldan sağa). Bu yıl Melbourne’da Nadal 21. Grand Slam şampiyonluğuyla diğerlerini arkada bıraktı.

Aynı tarihlerde Belgrad’da dünyaca ünlü Fransız spor ga­zetesi L’Equipe’e röportaj ve­ren Djokovic’in “pozitif” oldu­ğunu muhabirlere söylemedi­ği de ortaya çıkmıştı. Böylece Avustralya Göç Bakanı, kamu yararını gerekçe göstererek 14 Ocak’ta sporcunun vizesini ip­tal etti. Bu kararı temyiz eden tenisçi, iki gün sonra maçı ni­hai olarak kaybedecekti. Mah­keme oybirliğiyle itirazını red­detmiş, dünyanın 1 numarası sınırdışı edilmişti.

Bir yandan Djokovic’in kaldığı oteldeki şartlara karşı protestolar yürütülürken, bir yandan da dünya, orada kalan mültecilerden biri hakkında 9 yıldır karar verilemediği ha­berini okuyordu. Sırp raketse sürecin yaklaşık 10 günde bit­mesiyle Dubai’ye inmişti bi­le. Herkes eşitti, bazıları daha eşitti!

Melbourne’da 324 dakika

Tüm bu tantananın gölgesinde demir alan turnuva, daha baş­lamadan tarihte yerini almış­tı. Avustralya’da kazanması beklenen Djokovic’in yoklu­ğunda, onu Amerika Açık fina­linde yenerek 21. Grand Slam zaferinden mahrum bırakan Medvedev favori gözüküyor­du. Kortların üç silahşorun­dan Federer sakattı; Nadal ise 5 ay önce geçirdiği ameliyat nedeniyle pek umutlu değildi. Üçüncü turda Rus Karel Khac­hanov karşısında bir set veren İspanyol tenisçi, çeyrek fina­le kadar rahat gelmişti. Son dörde kalmak için Kanadalı Denis Shapovalov’la kapışan Nadal’ın uzayan maçta doktor çağırması, milyonlarca hay­ranını korkutmuştu. Sıcak ve nemli havada epeyce zorlanan Rafa beş sette gülerken, rakibi tarafından oyunu geciktirmek­le suçlanmıştı. Yeri gelmişken söylemeli: Üç silahşorun kari­yerleri boyunca hakemlerden de diğer oyunculara göre daha fazla saygı gördüğü muhakkak. Belki o gün kortta bir başkası olsa, hakem tarafından uyarı­labilirdi.

Yarı finalde İtalyanların heyecan verici gençlerinden Matteo Berrettini’yi karşısında bulan Nadal, işi şansa bırak­mamış, çok iyi başladığı maçı dört sette noktalamıştı. Bir­çoklarını şaşırtan İspanyol ra­ket, finaldeydi. Rakibi ise yeni jenerasyonun şimdilik en teh­ditkar oyuncusu Medvedev’di. Tıpkı Nadal gibi çeyrek finalde elenmenin eşiğine gelen Rus sporcu, bir şekilde o zorlu vi­rajı dönmüştü. Kuşağının en azimlisi olarak dikkati çeken Medvedev, tam bir bölüm sonu canavarıydı.

Karşılaşmaya fırtına gibi başlayan Medvedev ilk iki se­ti kazandığında, herkes “bu iş bitti” demiş, filenin diğer ya­kasındaki şampiyon ise bunu kabul etmemişti. Tüm kariyeri boyunca gösterdiği azmi korta yansıtan İspanyol raket adeta küllerinden doğarak 324 daki­ka sonunda zafere ulaşmıştı. Biz izlerken yoruladuralım, o, arenayı dolduran binlerce se­yircinin tezahüratıyla ölüm­süzleşen bir gladyatör gibiydi.

İki ayrı yıl tüm büyük turnuvaları kazanarak Grand Slam yapan Avustralyalı tenis efsanesi Rod Laver.

Devlerin rekabeti

Nadal’ın 21. Grand Slam zaferinden sonra Marca’nın kapağı…

Tenis tarihinin en dominant üç sporcusu yıllardır milyonla­rı mest ediyor. Trio’nun reka­beti yeryüzünün dörtbir köşe­sinde heyecanla takip ediliyor, ancak başlayan her şey bitiyor, bu yarışın da sonuna yaklaşıl­mış gibi görünüyor.

Ağustos’ta 40 yaşını dol­duracak Federer, kortların üç büyüğü arasında ilk parlayan­dı. Çim onun uzmanlığıydı. İlk Grand Slam zaferine 2003’te Wimbledon’da ulaşan İsviçre­li raketin ilk düellosu ise ken­disinden dört yaş küçük Na­dal’laydı. Kortlardaki zarafe­tinden ötürü “Majesteleri” de denilen Federer sert zemin ve çimde döktürürken, İspanyol rakibi toprak kortta yenilmez bir abideydi. Djokovic ilk kez bir Grand Slam turnuvasında mutlu sona ulaştığında, Fede­rer’in 12, Nadal’ın ise 3 Grand Slam zaferi bulunuyordu.

2009’da Pete Sampras’ı ge­çerek 15. Grand Slam kupası­nı kaldıran Federer, o tarihte geçilemez gibi görünüyordu. Djokovic 2012 Avustralya Açık finalinde 5 saat 53 dakikalık düellonun sonunda Nadal’ı devirirken, ikili birçok otori­teye göre tarihin en iyi maçı­nı oynamıştı. Aynı yıl organi­ze edilen Wimbledon öncesi Federer’in Grand Slam şam­piyonluk sayısı, rakiplerinin toplamına eşitti. Turnuvada zafere ulaşan Majesteleri’nin yaklaşık beş yıllık bir durakla­ma dönemine gireceğini o gün kim bilebilirdi…

2017 Avustralya’da 18. de­fa taçlanan Federer, yarışta bir kez daha atağa kalktı. Onun yokluğundan faydalanan Na­dal’ın 14, Djokovic’in ise 12 Grand Slam şampiyonluğu bu­lunuyordu. 2018 Avustralya’da unvanını koruyan İsviçreli ra­ket, dile kolay 20. Grand Slam zaferine imza atmıştı. Nadal 16’daydı, Djokovic 12. Bu ta­rihten sonra İspanyol raket Roland Garros’ta kupa kaldır­maya devam ederken, vite­si yükselten Sırp tenisçi farkı kapatacaktı. 2019’daki unutul­maz Wimbledon finalinde yak­laşık beş saatin sonunda Fe­derer’i deviren Djokovic, eşsiz bir resital sunmuştu.

Çimdeki tek galibiyet Tarihin en güzel maçlarından 2008 Wimbledon finalinden bir kare… Beş saate yakın süren maçta Nadal, Federer’i yenmeyi başarmıştı. Bu Nadal’ın rakibine karşı çimde aldığı tek galibiyet.

2020 Roland Garros’ta 20. Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan Nadal, Federer’i yaka­lamıştı. Djokovic deseniz, daha 17’deydi. Ancak Sırp raketin durmaya niyeti yoktu; pek çok hayranı onun diğerlerini yaka­lamasını bekliyordu!

2021, Djokovic’in yılı ol­du. Avustralya Açık finalinde Medvedev’i yenen Sırp raket, Roland Garros’u da Stefanos Tsitsipas’ı devirerek kazan­dı. Artık hanesindeki Grand Slam şampiyonluğu sayısı 19’a yükselmişti. Burada kazan­dığı kupadan çok yarı finalde Nadal’ı devirmesi, unutulmaz­dı. Wimbledon’da da taçlanan Djokovic, ezeli rakiplerini so­nunda yakalamıştı.

Bir karede 64 Grand Slam şampiyonluğu Serena, Nadal, Federer… Bu karede toplam 64 Grand Slam şampiyonluğu, altı da Olimpiyat altını var!

Tokyo’ya Olimpiyat altını için giden Sırp raket, sürpriz bir şekilde yarı finalde Alman Alexander Zverev’e boyun eğ­di. Bazıları bunun gereksiz bir zihinsel ve fiziksel yorgunluk yaratacağı gerekçesiyle kara­rını eleştirse de, daha önce sa­dece 1988’de dört Grand Slam şampiyonluğu ve Olimpiyat altınını aynı sene kazanan Steffi Graf’ın başardığı Gol­den Slam’i yapmak istemişti. Golden Slam olmamıştı peki Grand Slam yapabilecek miy­di?

Amerika Açık’ın mutlak fa­vorisi olan Djokovic, kazanırsa hem yarışta öne geçecek, hem de yarım yüzyılı aşkın bir sü­re sonra aynı yılda tüm Grand Slam turnuvalarını kazanan ilk erkek olacaktı. Finale kadar gelse de, Medvedev’in başka planları vardı. Rus tenisçi ka­riyerinin ilk Grand Slam zafe­rine ulaşırken, Djokovic göz­yaşlarına boğulacaktı.

Djokovic, geçen yılki Avustralya Açık’ta…

Sakatlıklarla boğuşan Fe­derer’in bir daha kazanması imkansız gözüküyor. Yarış, ar­tık iki atlı devam edecek gibi… Tabii bu rekabette tüm dünya­yı sarsan Koronavirüs süre­ci de rol oynuyor. Nadal daha önce 13 defa kupa kaldırdığı Roland Garros’u iple çeker­ken, Djokovic’in akıbeti merak ediliyor. Dünya, onun tarihin 1 numaralı tenisçisi olmakla aşı karşıtlarının 1 numarası olmak arasında tercih yapmasını bek­lerken, aşı olma mecburiyeti dayatılırsa sonraki turnuvalara da katılmayacağını söylemesi tarafını seçtiğinin işareti ola­rak yorumlanıyor.

Tarihin tek Golden Slam’i 1988, Steffi Graf’ın altın yılıydı. Alman tenisçi o sene düzenlenen tüm Grand Slam turnuvalarını kazanmakla kalmamış ayrıca Olimpiyat’ta da altın kazanmıştı. Tarihte başka Golden Slam yapan yok.

Devlerin kendi aralarındaki maçlar

Nadal-Djokovic rekabeti, tenis tarihinin en amansız kapışması. İkilinin bugüne dek 58 buluşmasının 30’unda gülen Sırp tenisçi, ayrıca oynadıkları 28 finalin de 15’ünü kazanmış durumda. Grand Slam karneleri­ne baktığımızda, tablo değişiyor; tabii bunda Roland Garros önemli rol oynuyor. Yeri gelmişken belirtmeli: Grand Slam turnu­valarındaki 17 randevularının 9’u finaldi. Toplam 10 galibiyete imza atan Nadal, ayrıca 5 defa da kupa kaldırmıştı. İspanyol raket 2008’de Olimpiyat altınına ulaşırken, yarı finalde Djokovic’i devirmeyi başarmıştı.

Bir daha karşı karşıya izler miyiz bilinmez ama Federer ile Djokovic, kozlarını tam 50 defa paylaştı. İlk kez 2006’da buluşan ikilinin son randevusu 2020’dey­di. Bu maçların 27’sini kazanan Sırp raket, İsviçreli meslektaşına karşı üstünlük kurmuş durumda. 2010’un sonuna kadar Federer’in, o tarihten sonra da Djokovic’in mutlak üstünlüğü göze çarpıyor. Grand Slam turnuvalarındaki 17 maçın 5’i finaldi. 11 karşılaşmayı kazanan Sırp raket, dört defa şampiyon olmuştu.

Çok iyi arkadaş olan Fede­rer’le Nadal’ın bugüne dek oyna­dıkları 40 müsabakanın 16’sını İspanyol tenisçi kazandı. Grand Slam turnuvalarındaki 14 rande­vularının 9’u finaldi. Bu maçlarda Nadal’ın hanesinde 10 galibiyet, 6 da şampiyonluk yazıyor. İkilinin oynadıkları 2008 Wimbledon finali, şüphesiz tarihin en güzel maçlarından biri kabul ediliyor; o gün Nadal’ın Federer’e karşı kariyerindeki tek çim kort galibi­yetini aldığı gün olarak da ayrıca istatistiklerde duruyor.

Kort zeminleri: Toprak, çim, sert

Kortlarda üç zemin karşımıza çıkıyor. Avustralya ve Ame­rika Açık turnuvaları sert zemin­de oynanırken, tenisin şahikası Wimbledon çimde, Nadal’la özdeşleşen Roland Garros ise toprakta yapılıyor. Her zeminde top ayrı şekilde sekerken hızı da değişiyor, buna bağlı olarak da oyuncuların performansları fark­lılaşıyor. Nadal toprağın kralı olarak adlandırılırken, Federer’le Djokovic gerek çim gerek sert zeminlerde İspanyol rakiplerine göre daha başarılılar.

Grand Slam, Golden Slam ve diğerleri

Dört büyük turnuvayı kazanmaya “Grand Slam” deniyor. Aynı sene dört büyük or­ganizasyonda taçlanıp bunu bir de Olimpiyat altınıyla süslemeye ise “Golden Slam” adı veriliyor. Bir sporcunun bütün kariyeri boyunca bunu bir defa başarması bile çok önemli kabul ediliyor.

İlk olarak Amerikalı Don Budge 1938’de tüm turnuvalarda kupa kaldırarak adını tarihe altın harflerle kazıtmıştı. Nadal’ın tarih yazdığı Avustralya Açık’ın merkez kortuna da adını veren Rod Laver ise 1962 ve 1969’da dörtleme yapmıştı.

Kadınlarda ilk kez Amerikalı Maureen Connoly, 1953’te tüm büyük turnuvalarda mutlu sona ulaşmıştı. Sonra aynı başarıyı Court ve Graf da tekrarlamıştı. Hatta Graf 1988’de Olimpiyat altını da aldığından Golden Slam yapmıştı.

Açık dönemde tek senede olmasa da kariyeri boyunca dört büyük turnuvayı kazanan kadın tenisçiler: Court, Chris Evert, Navratilova, Graf, Serena Willi­ams. Erkekler ise Laver, Agassi, Federer, Nadal, Djokovic. Ayrıca Court, Navratilova ve 1949- 1955 arasına damgasını vuran Doris Hart’ın hem teklerde, hem çiftlerde ve hem de karışık çiftlerde dört büyük turnuvada da zafere ulaştığını ayrıca vur­gulamalı.