Hem katılımcıların hem halkın büyük bir heyecanla yer aldığı ulusal bayramlarımız, bir ülkü birlikteliği, bir mutluluk oldu hep. Bayramlarımız sadece milletçe biraraya gelmenin bir sembolü değil, aynı zamanda yakın tarihimizin unutulmaması yolunda bir vefa, bir bilinç geleneği.
Ne bayramlardı o bayramlar… Ulusal bayramlarımızdan sözediyorum; içtenlikle ve coşkuyla kutlanan bayramlarımızdan. Bazılarında çok yorulurduk hatta üşürdük ama coşku hiç içimizden eksik olmazdı. Kendimizi mutlu hissederdik. Bir vatan sahibi olmanın gururu, bir ülkü birlikteliği ile birbirimize bağlanmanın şenlikleriydi onlar. Çocukluk ve gençliğimde içinde bulundum; daha sonraları gazetecilik mesleği gereği bol bol izleme fırsatım oldu. Kuru bir gözle değil, fotoğraf makinesinin objektifi ile saptama olanağı bulduğum büyük kalabalıklara karıştım. Halkımın coşkusunu, gururunu ve değişik duygularını, bu arada zaman zaman insana mutluluk verebilecek görüntüler de yakalamaya gayret gösterdim…
Şimdilerde, “acaba o eski duygular törpülendi mi, köreldi mi?” sorusunu soruyorum kendime. Kesinlikle hayır! Biz yaşlanırız ama ruhumuz asla. Atatürk ve cumhuriyet ruhu ilelebet payidar kalacak bu topraklarda.
Elbette o güzel bayramların tarihçelerini uzun uzadıya anlatmak mümkün değil. Sadece birkaç değinmeden ve “fotografik hafıza”dan ibaret olacak onlara dair aktaracaklarım.
29 Ekim
Sèvres Antlaşması ile sadece Karadeniz’e açılan ve Orta Anadolu’da birkaç vilayeti kapsayan bir alana dönüşmüştü ülkemiz. Ancak Türk ulusu bu duruma razı olmayacaktı. Yepyeni bir ordu kurulmuş, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Kurtuluş Savaşı ile tam bağımsızlık kazanılmış ve Lausanne Antlaşması ile bu tescil edilmişti. 29 Ekim 1923’te cumhuriyet resmen ilan edildi. 29 Ekim, Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nda Türk ulusunun en büyük bayramı olarak betimlenmiştir. Cumhuriyet Bayramı Türkiye’nin her köşesinde stadyumlarda, spor alanlarında ve şehirlerin önemli meydanlarında resmî kuruluşların katılımı ile kutlanır. Geceleri de fener alayları alışılmış olaylardandır. Çocukluğumda ve gençliğimde halkın da bu bayramlara büyük bir şevkle katıldığına tanık olmuşumdur.
Hiç unutamadığım bir anı: İlkokul 5. sınıf öğrencisiydik. Boynuma bir kumbara astılar; bir kız arkadaşıma da içi çiçek biçiminde kâğıttan rozetlerle dolu bir sepetçik. Kızcağız ayak parmakları üzerinde yükselerek insanların yakalarına o rozetlerden iğnelemeye çalışıyordu. Ondan sonra ben kumbarayı sallayıp şıkırdatarak rozet takılan kişiye uzatıyordum. O da gönlünden kopan birkaç kuruşu kumbaraya bırakıyordu. Toplanan paralar Kızılay yararınaydı.
Cumhurbaşkanının, Cumhuriyet Bayramı’nda TBMM protokol salonunda tebrikleri kabul etmesi bir gelenekti. 27 Mayıs darbesinden sonra, 1961’deki törene bütün elçilik mensupları klasik resmî üniformaları ile iştirak etmişlerdi. Bu olay bir daha yinelenmedi.
23 Nisan
“Gazi Meclis” olarak anılan TBBM’nin açılış gününün, bir ulusun uyanış ve şahlanışının başlangıç noktası olması sebebiyle elbette bir bayram olarak kutlanması gerekirdi. Mustafa Kemal Ankara’ya gelip yerleşince,19 Mart 1920 tarihindeki bir bildiri ile Ankara’da bir meclisin açılacağını ve seçimler yapılmasını tebliğ etmişti. Seçimler kısa bir süre içinde yapıldı. Toplam 337 milletvekili seçildi ama, bunlardan sadece 115’i Ankara’ya ulaşabilmişti. Mustafa Kemal yayınladığı bildirge ile meclisin açılış tarihini 23 Nisan olarak belirlemişti. İlk meclis binası, Hacıbayram Camii’nde kılınan namazdan sonra dualarla açılmıştı.
O zamanlar özellikle şehit çocuklarını himayesine almasından dolayı Himaye-i Etfal Cemiyeti olarak anılan Çocuk Esirgeme Kurumu çok gözde bir dernek konumundaydı. Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan’ı derneğin 1937’de “Çocuk Bayramı” ilan etmesi üzerine bu isimle tescillenmiş oldu. Egemenliğimizin ilk millî bayramı olarak, önceleri saltanatın kaldırıldığı gün olan 1 Kasım 1922 kabul edilmişti. 1935’te iki bayram kendiliğinden kutlanan tek bir bayram olarak birleşti. Nihayet 1980 sonrasında bu ulusal bayramımızın adı “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” oldu. 23 Nisan şenlikleri 1979’dan itibaren TRT tarafından uluslararası katılımlarla bir çocuk festivaline dönüştürülmüştü.
1970’li yılların 23 Nisan’larında çocuk parlamentosu kuruluyor ve bu iş için gerektiğinde TBMM toplantı salonu tahsis ediliyordu.
19 Mayıs
Bilindiği gibi Atatürk’ün Nutuk‘u “1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım” tümcesi ile başlar ve “vaziyet ve manzarayı umumiye” olarak Anadolu’nun perişan durumu detaylı şekilde anlatılır. Bu tarihte ilk kez Samsun’da 1926’da “Gazi Günü” olarak kutlamalar yapıldı. Beşiktaş Spor Kulübü’nün girişimi ile 1935’te yapılan bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı ile “Spor Bayramı” kişiliği kazandırılmıştır. En son 1980’lerde “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla tescil edilmiştir.
Bayram, belli bir süre öncesinde Samsun’dan yola çıkan ve üzerlerinde “Gençlikten Atatürk sevgisiyle cumhurbaşkanına” yazılı bir flama ve “sevgi bayrağı” adı verilen büyük boyutlu bayrağımızın taşıyan bir grup atlet tarafından başlatılır. Bunlar Ankara’ya kadar koşarak, O’nun emanetlerini başkente ulaştırır.
Ankara’da adı 19 Mayıs Stadyumu olan statta geleneksel hâle getirilmiş tören yapılır. Ondan sonra gençliğin jimnastik ve folklor gösterilerine geçilir. Gösterileri yapanlar daha çok orta dereceli okulların öğrencileridir. Bu gösterilerde bir dönem özellikle Harp Okulu öğrencilerinin katkısı büyük olurdu. Bayram dolayısıyla özel koşular da düzenlenirdi. Türkiye’nin her tarafında da benzeri gösteriler düzenlenirdi.
Harp Okulu öğrencileri, Gençlik ve Spor Bayramı’nda günün anlam ve önemini yansıtmak için yaşıtlarından daha ustalıklı tablolar meydana getirmeye çalışırdı.
30 Ağustos
Dertli günler sona ermiş, cumhuriyet kurulmuştu. Gazi, eşi Lâtife Hanım ile birlikte yurt gezilerine başlamıştı. 30 Ağustos 1924 tarihinde Dumlupınar Şehitler Anıtı’nın açılış töreni için Afyon’a gelmişti. Gazi, anıtın başında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada atıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçuşan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedi kurucularıdır. Burada esasını koyduğumuz Şehit Asker Anıtı işte o ruhları, o ruhlarla birlikte gazi arkadaşlarını, fedakar ve kahraman Türk milletini temsil edecektir”.
Kurtuluş Savaşı’na son noktayı koyan 30 Ağustos zaferi sadece bir kahramanlık destanı değil, aynı zamanda savaş taktiği bakımından da bir kurmaylık şaheseridir. Bu bayram, tüm ulusça kahraman askerlerimize bir şükran armağanı olarak adanmıştır.
Ankara Hipodrom’da yapılan 30 Ağustos Zafer Bayramı geçit törenleri Silahlı Kuvvetlerimizin gücünü dosta-düşmana göstermesine de vesile oluyordu. Törenlerde temsilî bir Seymen alayı…
Takvimlerimizde resmî tatil olarak belirlenmiş bu bayramlardan başka, bayram olarak bildiğimiz kutlama günlerimiz de var. Bunların bazıları zaman içinde unutuldu. Ancak henüz anılarımızda ve fotoğraflarımızda yaşayanlar da mevcut.
Örneğin düşman işgaline uğramış her beldemizin kurtuluş günü yerel bir bayram olarak kutlanır. Ayrıca Denizcilik Bayramı, sahili olan pek çok ilimizde canlı bir şekilde yaşatılır. Karasularımız içinde kendi limanlarımız arasında yolcu ve yük taşıma işini sadece kendi gemilerimizle yapma hakkını tanıyan kabotaj yasasının kabul edildiği tarih olan 1 Temmuz 1926’dan beri, o gün deniz şenlikleri için benimsenmiştir.
1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı, özellikle liman kentlerinde coşkuyla kutlanırdı. Bu kare Sinop’tan…