Kasım
sayımız çıktı

Üsküdar sapığına acı bir ders veren kadın

Osmanlı mahallesinde tüm fertler, birbirlerine kefalet yoluyla bağlı bir bütünün ayrılmaz parçalarıydılar. Mahalledeki faili belirsiz bir suç tüm ahalinin üzerine kalıyor, böyle bir durumun yaşanmaması adına eli sopalı mahalleli, çoğu defa mahkemeye bile gerek kalmadan adaleti sağlıyordu. Kimi zaman da bizzat kadınlar bu işi üstleniyordu. 

 Mahalle ve mahremiyet, Osmanlı dünyası için iki anahtar kavram. Mahalleli sürekli birbirini gözleyen, gözetleyen ve gözeten bir çekirdek yapının mensubuydu. Herkes birbirini tanır; semte gelen gizemli bir yabancı derhal dikkati çeker; mala, cana ve ırza göz diken birkaç eşkıya, divan kayıtlarına da yansıdığı üzere, köylü tarafından tespit, takip ve tenkil edilir. 

Kadınların ev işlerini gördükleri avluların duvarları pek yüksek olsa da, içeride yaşanabilecek olası bir “ahlaksızlık” mahallelinin olaya müdahalesini getirebilir. Ev basılır veya bazı kadı sicillerine yansıdığı şekilde, kapılara boynuz benzeri işaretler asılır. Ancak sokakların güvenliğinden sorumlu bir subaşı dahi, fena işler yaptığı mahallece bilinen kötü namlı bir kadının evine mahkeme izni olmaksızın giremez! 

‘Kuşu İpli’ye dayak Üsküdar’da “Kuşu İpli” diye nam salan sapık. Anlatıma göre nakışçı kızların çalıştığı alana çitlerin arasından mahrem yerlerini göstermiş. Kızlar iğne ile kendisini uslandırmış! Yetmemiş bir de mahalleliden dayak yemiş. Hem kendisinin hem de başkalarının mahremiyet sınırlarını aşmak ona pahalıya mâlolmuştur. Burada sahnenin biraz sonraki anları, başka bir nüshadan ve başka bir açıdan veriliyor (Hamse, TİEM, 1969). 

Nevîzâde Atâî’nin (1583-1635) Hamse şiirlerine 18. yüzyılda çizilen, kimi İstanbul hayatını konu edinen minyatürler, Osmanlı mahremiyetinin yeni bir resmini toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla ortaya koyar. Olaylar ders veren, kahramanlık anılarını betimleyen bir üsluptan uzakta, alaycı bir mizah duygusuyla ele alınır ve çoğunlukla “toplumdaki kötülükler” hedefe konur. Bu yeni tarzın müşterileri saraylı muktedirlerden ziyade, yeni bir mirasyedi-zengin tipidir. Sanat tarihçisi Tülay Artan’a göre neredeyse “yalnızca yasak ve mahrem olanın, mahrum olunanın hikayesi”ni anlatır bu minyatürler. 

Atâî’nin anlatımı ve minyatür, bize bir mahalle iç disiplininin elbirliğiyle nasıl sağlandığını gösteriyor. Yaşayıp yaşamadığı belli olmayan, belki de yalnızca bir tipi temsil eden “Kuşu İpl”i ise hem kadınlar eliyle acı dersini alıyor hem erkeklerden sopa yiyor; üstüne bir de sanatçılar tarafından yazılı ve görsel olarak “ifşa” edilerek cezasını tamamlıyor. Aslında tüm gizil Kuşu İpli’lere de bir gözdağı verilmiş oluyor. 

‘Yılanı tutup iğneledi’  Hamse hikayelerinden birinde Üsküdar’a gelmiş “Kuşu İpli” [işaret 1] diye tanınan bir sapık vardır. Atâî şöyle anlatıyor: “Bir yüzü kara başıboş köpek, zampara gece kuşu Üsküdar’a yerleşmişti. Kadınları keşif için daima perdelere yapışırdı. Nerede bir harem duvarı görse bir yarık arar, bulunca da yılan gibi akardı. Bir gün derbeder hâlde şehrin tenha bir yolunda giderken tahta çevre [2] arasından mum sıfatlı bir iki ay yüzlü nakışçı kızı [3] gördü. O alçak bunu görünce o tahtanın ağaçkakanı oldu.  “Kızların biri dedi be bak / Kimin ola bu kınalı parmak? // Birisi dedi acaba baykuş mu? / Yoksa bir ucu kızıl mum mu? // Biri dedi a kız o mum değil / Parmak olduğu da malum değil. // Ne kuşu olduğunu bilmem ama / Bir tüyü bitmemiş yavru gibidir mesela. // Kimi der bari bir oyun edelim / Alalım kukla edip oynatalım. // Kimi der görünce oynar her zaman / Kör yılandır ben ona yapışamam. // İçlerinden biri arif idi / Yani bu kuş diline vâkıf idi”.  “Anlamazdan geldi. Ona yapışmaya ne varmış dedi. Elindeki iğneye ipliği geçirdi. O yılanı tutup iğneledi. Sapık herif gördü ki çekse kurtaramaz, keskin ibrişim onu ikiye böler. Bin dert ile figan etti, iğnenin her yeri kana boyandı. Mahallenin zarifleri [4] bunu duyup geldiler. Sonra Allah yarattı demeden üstüne üşüştüler. Kız feryadın uzadığını görüp onun kuşça canını azat etti. O dem iğne yemişe döndü köpek, ipini sürüyerek gitti. Bu husus işte bu ifşaya sebep oldu” (Hamse-yi Atâî, 1721, res. ?, Baltimore Walters Sanat Müzesi W. 666).