Kasım
sayımız çıktı

Vicdan gazabı

Hekimlerim konuşma teknikleri ve bir ebenin sıkı kontrolü altında her gün boğazımdan aşağı yuvarlanan avuçla sinir hapının hastalığım konusunda kifayetsiz kaldığına hükmetmiş olacak ki, üzerimde elektroşok tedavisi tatbik etmenin elzem olduğuna kanaat getirmişlerdi. Bu işe nezaret eden iki hekimden biri, narkoz mütehassısı, beni ayılttıktan sonra kulağıma eğilip eski bir meslektaşının, Galop Vehbi’nin, benimle görüşmek üzere odamda beklediğini bildirdi. Doğrusu hiç de bir cehennem heveslisinin dertlerini dinleyecek halde değildim ama az önce beynime 80 ile 110 Volt arası cereyan tatbik etmiş ve dahasını da memnuniyetle yapabilecek gibi görünen kişilerle münakaşaya girmek mantıklı değildi. “Galop Vehbi?” diye tekrarlayabildim sadece sedyeyle götürülürken.

“Aslında adım Galip,” diye açıkladı odamdaki kanepeye yerleşmiş çayını yudumlayan Hitler bıyıklı beyefendi. “Doktor Galip Vehbi. At yarışı merakımdan dolayı arkadaşlarım bana Galop lakabını uygun gördüler. Bilirsiniz, sevincimizle üzülen, üzüntümüzle sevinen kişilere arkadaş denir.”

Enteresan bir konuya değinmişti, ancak uzun uzadıya sohbet edemeyecektim. Bunun yanı sıra, herhalde biraz da, doğrudan benim kapımı çalmak yerine araya doktorlarımdan birini sokarak geldiği için soğuk bir tavırla, doğrudan konuya girdim. “Hikayeniz nedir ve benden ne istiyorsunuz?”

“Eğer aşk, dedikleri gibi seni mahvedecek şeyi seçmekse benim saadetimin de mahvımın da müsebbibi atlardır. Anadolu’da vazife yaptığım yılları sırf bol bol at binerek geçirdiğim için hayatımın en güzel günleri addederim,” dedi Doktor Galop lakabını hakkeder bir iç geçirmeyle. Ardından çayından bir yudum çekip gerçeklere döndü. “Lâkin bu büyüleyici mahluka karşı duyduğum muhabbet bununla sınırlı kalsaydı bugün karşınızda olmazdım muhakkak ki.” Acaba bir zoofili vakasıyla mı karşı karşıyayız diye kaygılanmaya başlamıştım ki baklayı çıkardı ağzından. “At yarışları yüzünden her şeyimi kaybettim. Malımı, mülkümü, eşimi, işimi, dostlarımı…”

Bir kumarbazdı demek ki Galop Vehbi. “Hangisini geri istiyorsunuz peki?” diye sordum derdini bir an evvel söyler de çekip gider umuduyla. “Hiçbirini” diye yanıtladı, başını iki yana sallayarak. “Biz cerrahlar diğer doktorlardan biraz farklı oluruz, hele ki benim gibi beyin cerrahları. Bir insanın hayatı, lafın gelişi değil, kelimenin hakiki manasıyla ellerimizin arasındadır. En ufak bir hatada, dikkatsizlikte hastanın masada kalması işten değildir. O yüzden büyük bir mesuliyet duygusuyla hareket etmemiz lazım gelir. Karşınızdaki zavallı işte bu gerçeği unutup, mesleğine, yeminine, insanlığa ihanet etmiş biridir.” Verilen şokların etkisiyle olacak, at yarışı tutkusuyla cerrahi arasındaki bağlantıyı kurabilecek halde değildim; bıraktım izah etsin. “Kumar yüzünden son hızla felakete doğru sürüklenirken, bu gibi durumlarda ekseriyetle görüldüğü gibi hayatıma alkol de girmişti. Uzatmayayım, içkiliyken bir çocuğun ameliyatına girdim. Tümörü temizlerken neşteri biraz fazla kullandım ve bu yüzden bir yavrucak hayatı boyunca felç kaldı.”

“Ve şimdi bu hatayı tamir etmek istiyorsunuz?”

“Hayır, bu haftasonunun altılı ganyan neticelerini öğrenmek istiyorum.”

“Nasıl?”

“At yarışı neticelerini” diye açıkladı Doktor Galop. “Büyük ikramiyeyi kazanmak için.”

Ne yalan söyleyeyim, bunu hiç beklemiyordum. “İsteklerinizi sorgulamak benim işim değil” dedim. “Ama bundan emin misiniz? Vicdan azabından ölecek gibi duruyorsunuz.”

“Bakın” dedi Galop Vehbi. “Ben inançlı bir insanım ve benim gibilerin ne kadar büyük günahlar işleseler de nihayetinde cennete gideceği söylenir. Ben buraya vicdan azabından kurtulmak için değil, sonsuza kadar cehennemde yanmayı garantilemek için geldim.”