“Susamam”, hip hop’a daha önce kulak vermemiş ve hatta zaman zaman tiksintiyle bakan “elit” kesimin yanısıra, sisteme muhalif duruşu olan insanların da dikkatini çekti. Günlük siyasetin kodlarını, akorlarını, yaklaşımlarını, taraflarını “bozan” sanatçılar ve popüler etkileri…
James Lull, 1987’de yayımlanan Popüler Müzik ve İletişim isimli kitabında, dinleyicilerin popüler müziğe fiziksel, duygusal ve bilişsel olarak katılım sağladıklarından bahseder. Kitabın yazıldığı tarihlerde popüler müziğe paylaşarak katılımdan bahsetmek elbette mümkün olamazdı, zira henüz internet kullanımı yoktu. Günümüzde kitleler el çırpma, tempo tutma, hissetme, romantikleşme ya da belleğe katkıda bulunmadan daha çok ve hatta en evvel müzik parçalarını ve kliplerini elden ele paylaşarak katılım sağlıyorlar. Üstelik müziğin en güçlü kutsaması ve kutlaması da artık konser salonlarında değil, internet ortamlarında, sosyal medya dolaylarında yapılıyor.
Blues, caz, fusion, gospel, ska, funk, soul, hatta rock ve hatta rap ve daha pek çok tür aslında Afrika müziğinin içinden kopmuş, siyahlar tarafından Avrupa müziği ile harmanlanmış Afro-Amerikan müziğini oluşturmuş, isyanın sesini popülerleştirmiş. Mississippi’de, Güney Carolina’da, Memphis’te köle olarak çalıştırılan siyahların isyanlarını motifledikleri şarkıların hiçbirinin bu kadar popüler olup dünyaya hükmedecek türlerin ataları olacağı düşünülemezdi: “Göçmenler ve onların şarkıları Batı’nın uçsuz bucaksız düzlüklerinde yayılırken, müzikleri de Batılı müzik akımlarıyla iç içe geçti” (McGregor, s. 57).
Göçmen kölelerin dilinden dökülen, elinden çıkan şarkılar gittikçe popülerleşen rock, caz, soul, blues, reggae, pop gibi türlerde şarkılara dönüştü ve büyük festivallerin büyük sahnelerine, büyük plak şirketlerinin önce stüdyo sonra da kasalarına kadar taşındı.
Afrika’nın batı sahillerinden zorla getirilip Karayipler’in şeker plantasyonlarında çalıştırılan siyah kölelerin bilinen en asi çetesi Maroonlar’dı. Onların üstü kapalı karşı koyma tekniklerinin başında ise kuşkusuz müzik geliyordu. Örneğin inek boynuzu sesi kölelere silahlanmalarını haber veren bir işleve sahip olmuştu. Afrika ritimlerini hatırlayarak, kaybettikleri özgürlüklerinin anısını canlı tutabildiler. Aynı zamanda Avrupa’nın müzik ve dans biçimlerini kendi ihtiyaçlarına denk düşecek biçimde uyarladılar.
Trinidad’da da durum farklı değildi. Avrupa melodileri ile Afrika ritimleri birleşmiş, İspanyolca sözlerini toprak işçiliği yapan Afrika bağlantılı kölelerin isyanından alan bir tür olarak 1930’larda Kalipso ortaya çıkmıştı.
Toplumsal eleştiri ve muhalefetle beslenen, Afrikalı kölelerin yeni tapınakları olan kiliselerde pişen ve özellikle kendisine has ritmik kalıpları ve söylemiyle dinleyicisinin damarlarına kadar işleyen bir diğer tür ise reggae’ydi. Reggae, kiliseyle Afrika dinsel inanç ve ritüellerinin harmanlandığı bir noktada, yeniden üretilmiş ilahiler olarak karşımıza çıktı:
“Dilimi ve kültürümü geri verin bana/ Dilimi ve kültürümü geri verin bana/ Onları Afrika’dan zorla çıkardılar/ Zavallı babam büyücü bir hekimdi/ Baş belası bir aptal olduğunu söylediler/ Şimdi onu zorla okula gönderiyorlar.” (Count Ossie and Mystic Reveltions of Rastafari)
Köklerine dönme isyanını kilisede kendine özgü ritim ve danslarıyla yapan bir kültürün müziği olan reggae, 21 Mayıs 1981’de ölen ve cenazesine Jamaika’nın başkenti Kington’da neredeyse herkesin katıldığı Bob Marley gibi kendi fenomenlerini ve kendi muhalefetini yaratmıştı.
60’larda The Beatles yaptığı şarkılarla kitleleri peşinden sürükledi, popüler kültürün önemli bir parçası haline geldi. “Let it Be, All You need is Love, Revolution” gibi pek çok şarkısında muhalif tavrını gösteren The Beatles, dünya müzik tarihinde hem müzikal hem de siyasi duruş bağlamında bir dönemin öncü gruplarından oldu.
Robin Denslow Müzik Bittiği Zaman: Politik Popun Öyküsü (Çev. Deniz Oktay, Alan Yayıncılık, Mayıs 1993) isimli kitabında, rock’n roll’un 2. Dünya Savaşı sonrası yılların depresyonunu üzerinden atan, hareketli, kıpır kıpır ve tam da bu nedenle politik bir müzik olduğunu söyler. 1950’li yılların sonuna doğru özellikle de gençleri gece kulüplerine ve radyo başına kilitleyen, yetmezmiş gibi delicesine dans ettiren bu müzik hakkında dönemin önde gelen yayın organları karalayıcı yayınlar yapmaya başlamıştı bile. ABD’de popüler müziğinin kurucularından olarak anılagelen Pete Seeger aynı zamanda bunu politik güç olarak da kullanmakta oldukça başarılıydı: Örneğin, işgal döneminde Kingston Trio’nun icra ettiği, ‘Where Have Flowers Gone?’ isimli şarkı Beyaz Saray’da dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’a söylenmişti.
Onunla birlikte anılması gereken isimler elbette ki Woody Guthrie, Bob Dylan ve muhalif kadın şarkıcı hatta ozan olarak Joan Baez’dir. Bunlarala birlikte Grateful Dead, Jefferson Airplane, Lou Reed, Janis Joplin, Rolling Stones, The Byrds, Jimi Hendrix, The Doors; İngiltere’de Pink Floyd, Stevie Wonder; Yunanistan’da Mikis Theodorakis; Jamaika’da Bob Marley ve daha niceleri şarkıları-duruşlarıyla kitleleri peşlerinden sürüklediler.
Eski asker, yeni savaş karşıtı
1969’un efsanevi Woodstock festivalinin ikonlaşmış fotoğraflarından birinde, eski asker Jimi Hendrix ABD’nin ulusal marşı “The Star-Spangled Banner”ı çalıyor. Fakat arkada bomba sesleri ve insan çığlıklarıyla marş, Vietnam Savaşı’nın vahşetini protesto etmeyi amaçlıyordu.
Cinsel kimlik bağlamında kendini kabul ettirmekle kalmayıp kitleleri harekete geçiren ve ikonik kimlik olarak akıllarda ve kulaklarda yer tutan bir diğer isim de David Bowie oldu. Cinsiyeti muğlak görünümlü Iggy Pop ve tabii New York Dolls’u ve Sex Pistols’u tam da bu bağlamda saymak gerekir. Her ne kadar bahaneleri geniş kitlelere ulaşmak olsa da 1976’da EMI ile 40 bin Pound’luk bir plak kontratına imza atan Sex Pistols, aynı yılın Kasım ayında meşhur şarkıları “Anarchy in U.K.”i çıkardı.
Elbette muhalefet müzikleri ne The Beatles’ın “All You Need is Love” şarkısı kadar naif ne de Rage Against The Machine’in “Killing in the name of”u kadar sert. Ancak bunlar plak şirketlerinin, menajerlerin ve prodüktörlerin parmaklarının ucunda ve ağızlarını sulandırmaya devam etti.
Popun kralı Michael Jackson ise üstelik “We are The World”, “Heal the World”, “Earth Song”, “They Don’t Care About Us”, “Black or White”, “Little Sussie” gibi onlarca şarkısıyla pek çok muhalif müzisyen ve gruptan daha fazla kişiye ulaştı.
Diğer taraftan kiliseye karşı duruşuyla “Tax The Churches”, akıllı manevraları ve yenilikçi müzikleriyle Frank Zappa, açık saçık ve hatta neredeyse pornografik (“Darling Nikki”) sözleriyle Prince, insan hakları savunucusu olarak Peter Gabriel (“Biko”); Woodstock ve Live Aid konserleri müziğin içinde kitleleri harekete geçirmişti.
Gelelim bu coğrafyaya… Anadolu coğrafyasında müzik ile ayaklanmalar neredeyse birlikte anılıyor. Halk şiiri ve halk şarkılarındaki muhalif sözler oldukça önemli bir yer tutuyor. Şah Hatayi’den Köroğlu’na, Dadaloğlu’ndan Aşık Dertli’ye pek çok ozan sözleriyle insanların dertlerine merhem olmaya çalışmış; muktedirin zulmü her zaman bu şiir ve türkülerin gündeminde olmuş.
Bugün Türkiye’nin tarihinde ve bugününde kitleleri peşinden sürükleyen Ruhi Su, Cem Karaca, Timur Selçuk, Moğollar, Melike Demirağ, Şanar Yurdatapan, Nekropsi, Tülay German, Ahmet Kaya, Grup Yorum, Bulutsuzluk Özlemi, Mor ve Ötesi, Kardeş Türküler, Bajar, Sattas, Zeytin, Peyk, Taner Öngür, Bandista, Fazıl Say, Şiwan Perver, Ais Ezhel; “Susamam”da biraraya gelmiş Kamufle, Tahribat-ı İsyan, Ozbi, Aga B, Şanışer, Fuat ve muhalif şarkılar yapan-yayan sayısız müzisyeni bulunmakta.
2003’te yapılan Rock’n Coke festivaline karşı özellikle müzisyenler ve muhalifler tarafından inşa edilen Barışarock’tan da bahsetmeliyiz. Zira onlarca müzisyen kendi sahnelerini oluşturmuş, pek çok toplumsal konuya odaklı müziklerini icra edebilme fırsatını yaratmışlardı.
Geçmişte ve günümüzde hem dünyada hem ükemizde müzisyenler pek çok kez sansüre ve zulme maruz kalmış; halen de kalıyor. Türkiye’de muhalif müzik ise kuşkusuz son dönemde hip hop ile yükselmeye devam ediyor. Aslında anlattıkları kendi hikayeleridir.
Gündem karışık, müzik her daim kurtarıcı.
Daha ayrıntılı bilgi için müzik ve siyaset üzerine
• Gürültüden Müziğe – Jacques Attali, çev. Gülüş Gülcügil Türkmen, Ayrıntı Yayınları, 2005, İstanbul.
• Gürültü, Seslerin Beşeri Tarihi – David Hendy, çev. Çiğdem Çidamlı, Kolektif Kitap, İstanbul, 2013.
• Müzik ve Politika – Fırat Kutluk, Doruk Yayıncılık, 1997, Ankara.
• Blues’dan Rock’a Pop Müziğin Analitik Tarihi – David Hatch, çev. Eyüp S. İblağ, Korsan, 1992, İstanbul.
• Müzik Bittiği Zaman: Politik Popun Öyküsü – Robin Denselow, çev. Deniz Oktay, Alan Yayıncılık, Mayıs 1993, İstanbul.
• Punk, Bir Alt Kültürün Oluşumu – Tricia Henry Young, çev. Hira Doğrul, Dost Kitabevi Yayınları, 1999, Ankara.
• “Gürültünün ve Sessizliğin Politikası” – Evrim Hikmet Öğüt, birikimdergisi.com, 8 Ocak 2016.
• Ne Aptal ne de Budala, Cübbeyle de İşi Yok Kaftanla da – Enis Batur, NTV Tarih sayı: 46, Kasım 2012.
• İslâmiyet’ten Önce Türklerde Kültür ve Müzik – Feyzan Göher Vural, Çizgi Kitabevi, 2011, İstanbul.
• Müzik Yazıları: Bir Seçki – Theodor Adorno, çev. Şeyda Öztürk, Yapı Kredi Yayınları, 2018, İstanbul.
• Edebiyat, Müzik ve Felsefe Üzerine – Andrey Aleksandroviç Jdanov, çev. Fatmagül Berktay, Kaynak Yayınları, 1996.
• Pop Kültür Oluyor – Craig Mcgregor, Çev. Gürol Özferendeci, Chiviyazıları Yayınevi, 2000 İstanbul.