“Kilya tipi” olarak bilinen, “yıldız gözleyen” veya “yıldız avcısı” (Stargazer) diye adlandırılan 5 bin yıllık mermer heykelciklerden nadide bir örnek, Nisan sonunda ABD’deki müzayedede 14.5 milyon dolara satıldı. Anadolu kültür mirasının bu eşsiz parçalarının hikayesi ve yurtdışına kaçırılmasına engel olacak önlemler…
New York’taki Christie’s Müzayede Evi’nde 28 Nisan 2017 tarihinde Anadolu kökenli “Kilya Tipi” olarak adlandırılan oldukça gösterişli bir mermer heykelcik satışa çıkınca, arkeolojik eserlerin ülkemizden dışarıya gitmesi tekrar gündeme geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu eserin satışının durdurulması konusundaki çabaları maalesef sonuç vermedi ve bu eşsiz eser müzayede sonunda 14.5 milyon dolar gibi yüksek bir rakama alıcı buldu.
1960’lı yıllarda dâhil olduğu Guennol Koleksiyonu sebebiyle “The Guennol Stargazer” olarak adlandırılan ve koleksiyon katalogunda Orta Anadolu’da Kırşehir civarından getirildiği kayıtlı, türünün en iyi korunmuş örneklerinden biri olan bu Kilya heykelciği, 1993’te başka bir New Yorklu özel koleksiyonere satılmıştı. Geçmişte çeşitli kereler New York’ta Metropolitan Sanat Müzesi’nde sergilenen 22,9 cm boyundaki bu şematik Kilya kadın heykelciği, biçimselleşmiş anatomik detaylara sahip. Yassı bir vücut, dirseklerden kırılmış memeleri tutar biçimde betimlenen eller, geniş omuzlar üzerinde yükselen ince uzun silindirik boyun ve kabartma olarak göz, kulak ve burunun ifade edildiği geriye doğru yatık bir baş yapısı ile karakterize ediliyor. Başın geriye yatık olması sonucu gözlerin gökyüzüne doğru bakıyor olması dolayısıyla, Kilya figürinleri “yıldız gözleyen” (Stargazer) veya “tepegöz” olarak da isimlendiriliyor.
Bu ve benzeri basına yansıyan Anadolu kökenli heykelciklerin satışı dışında, basına yansımayan çok sayıda Kilya heykelciklerinin de yabancı müzayede ve koleksiyonlarda sıklıkla boy gösterdiği gerçeği maalesef yıllarca hep dikkatlerden kaçmıştır.
Kilya heykelcikleri, adını türünün ilk örneği olan ve Gelibolu Yarımadası güneyinde yaklaşık yüz yıl önce Kilya Koyu çevresinde bulunan, Atina Amerikan Arkeoloji Okulunda saklanan örnekten almıştır. Anadolu arkeolojisine çok önemli katkıları olan Alman arkeolog Jürgen Seeher, 1992’de mermer Kilya heykelcikleri konusundaki kapsamlı bir bilimsel çalışma yayınladığında, bu ilgi çekici mermer heykelcik veya parçalarının Türkiye dışında birçok müze ve özel koleksiyonları süslediği ortaya çıkmış oldu. Bu müzeler arasında ABD’deki Paul Getty Museum, Leon Levy Collection, Museum of Primitive Art, Ruth Lax Collection, Guennol Collection, Norbert Schimmel Collection ile D. ve J. De Menil Collection, İngiltere’de Ashmolean Museum, Almanya’da Berlin Museum özellikle dikkati çeker.
Kilya heykelciklerinin Anadolu kökenli olduğu konusunda herhangi bir şüphe yoktur. 1990’lı yıllarda Manisa Müzesi’nde arkeolog olan ve şimdilerde Aydın Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Rafet Dinç, yaptığı dikkatli çalışmalar ile sözkonusu mermer Kilya heykelciklerinin Manisa İli Akhisar İlçesi Kulaksızlar Köyü sınırları içinde bulunan bir prehistorik yerleşimden gelmiş olabileceğini sağlam verilerle ortaya koydu.
Rafet Dinç’in başarısı
Onun bu çalışması hiç şüphesiz Kulaksızlar köyü yakınında bulunan bu prehistorik yerleşimin Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde sayıları gittikçe artan Kilya heykelciklerinin tek üretim merkezi olabilecek yer olabileceğini göstermişti. Nitekim Kilya heykelcik üretim artıkları ve Kulaksızlar çevresinden alınan jeolojik mermer örneklerin arkeometrik analizleri, bu tip mermer heykelciklerin üretiminin burada gerçekleştiğini doğrulamıştır.
Kulaksızlar kökenli mermer Kilya heykelcikleri ile tipolojik olarak kıyaslanabilecek birçok örnek, özellikle Batı Anadolu’nun tamamında birçok prehistorik yerleşimde ele geçmiştir. Bu heykelcikler genelde M.Ö. 4500 civarına ait Kalkolitik dönem yerleşimlerinde bulunmuştur. Çok nadiren de olsa Kilya heykelcikleri Erken Tunç Çağı (MÖ 3000-2000) yerleşimlerinde karşımıza çıkarlar. Kuzey Batı Anadolu’nun en uç köşesinde Çanakkale yöresinden, Batı Anadolu’nun en güney batı köşesinde Antalya’ya kadar birçok yerleşimde Kilya heykelcikleri kazı ve araştırmalar sırasında ortaya çıkmaktadır. Elleri dirseklerden kırılarak memeleri tutar biçimde bir kadın betimleyen tipik bir Kilya heykelciği, ait oldukları dönemde daha çok ev bünyesinde gerçekleşen tapınım veya ritüel faaliyetler için kullanılıyor olmalıydı.
Anadolu ve Ege arkeolojileri için ünik bir yerleşim olan Kulaksızlar köyü, 1995 yılında 2863 sayılı yasa kapsamında koruma altına alınmış olmasına rağmen, bu yerleşimin kaderi yağmacılardan yana şanslı değildir. Köy ve çevresinde yapılan bilimsel yüzey araştırmaları sırasında köylüler definecilikle uğraşan birçok kişinin bu prehistorik yerleşimin toprağını gizlice elediği ve buldukları Kilya heykelcik parçalarını toplayıp yurtdışına pazarlayan kişilere sattıkları yönünde bilgiler vermiştir. Kilya heykelciklerine olan aşırı talep yüzünden bunların sahte yollarla üretilmeye başladığı da görülmektedir. Türkiye de bulunan arkeoloji müzeleri ise sıklıkla sahte ve gerçek birçok Kilya heykelcik parçaları ile karşılaşmaktadır.
Yurtdışına giden heykelciklerin ülkemize iade edilmesi hiç şüphesiz büyük önem arzetmektedir. Bu konuda Bakanlık gerekli çalışmaları özenle yürütmektedir. Fakat yurtdışı müzayede ve sergilerde Kilya heykelciklerinin sayısında yıldan yıla gözlenen artış, bu arkeolojik eserlerin kaçırılmasını önleme yönünde yeterli önlemler alamadığımıza işaret etmektedir. Bu noktada öncelikli olarak 1. Derece arkeolojik sit olan ve yasa ile koruma altına alınan Kulaksızlar prehistorik yerleşiminde bilimsel kazıların başlatılması veya ilgili Manisa Müzesi’nce kurtarma kazıları yapılmasının sağlanması önerilebilir. Söz konusu kamulaştırma ve kazı çalışmaları yapıldığı takdirde, zaten tahrip edilen Kulaksızlar yerleşiminin daha fazla tahribatının önüne geçilebilir.
Kilya heykelciklerinin yurtdışı müzayedelerinde çok yüksek rakamlara satılması, doğal olarak definecilerin ve yağmacıların gözünü kamaştırmaktadır. Bu aşamadan sonra bir yandan bu tip mermer heykelciklere yönelik talep artacağından, Kulaksızlar yerleşiminde güvenlik güçlerinin denetim önlemlerini arttırmasını sağlamak gerekir.
Definecelik ve eski eser kaçakçılığının en önemli varoluş sebeplerinden birinin özel koleksiyonculuk olduğu ve bugün defineciliğin en yoğun yapıldığı yerler arasında Manisa yöresinin ön planda bulunduğu da bir gerçektir.