12 Eylül’ün şekillendirdiği ortamda politikaya atılan Mesut Yılmaz’ın 30 Ekim’de hayatını kaybetmesiyle bir devrin son perdesi de kapandı. Sivas katliamının, Susurluk Skandalı’nın, “28 Şubat”ın, faili meçhul cinayetlerin, “Anayasa fırlatma” krizinin ortasında bir başbakan…
Bugün 20’li yaşlarına giren neslin hiç görmediği, büyüklerin de kimi zaman özlemle kimi zaman yaka silkerek andığı “Eski Türkiye”nin sembollerindendi Mesut Yılmaz.
Türkiye tarihinin kesintisiz olarak en uzun süre milletvekilliği yapan isimlerinden olan kıdemli politikacı, gençlik yıllarında siyasete ilgisiz bir portre çizmişti. Rizeli varlıklı bir ailenin İstanbul’da doğmuş; dünya standartlarında eğitim almış; Avusturya Lisesi ve İstanbul Erkek Lisesi’nin ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Maliye ve İktisat Bölümü’nden mezun olmuş çocuğuydu. 68 kuşağının devrimci liderleriyle aynı anda Mülkiye’de olmasına rağmen, öğrenci hareketlerinin içinde yer almamış; siyasetin, siyasetçiler tarafından, parlamentoda yapılması gerektiği inancıyla 12 Eylül’ün şekillendirdiği ortamda ANAP’tan siyasete atılmıştı.
Genellikle çatık kaşlı, ağır ve düşünerek konuşan biriydi Yılmaz (Zaman zaman “konuşmasının arasına reklam alabileceği” söylenecek kadar). Ancak onu yakından tanıyanlar esprili, hoş sohbet, kendisini pek de ciddiye almayan, tartışmaya açık bir Mesut Yılmaz’ı da görmüşlerdi. 1. Özal Hükümeti’nde hükümet sözcülüğü yapmış; 1986’da Kültür ve Turizm Bakanı, ardından Kenan Evren’in desteğiyle Dışişleri Bakanı olmuştu. Köşeli denebilecek tavrı bu dönemde özellikle Almanya’yla ilişkileri kopma noktasına getirmişse de, Yılmaz daha sonra AB sürecinin savunucularından olmuştu.
Turgut Özal’ın Çankaya Köşkü’ne geçmesinin ardından, 1991’de Özal’a rağmen ANAP’ın genel başkanlığına seçilmiş; 1995’te ise Anavatan Partisi-DYP koalisyonunun başbakanı olmuştu. Koalisyon yalnızca üç ay birlikte çalışabilmiş, yerine Refahyol hükümeti kurulmuştu. Ancak bu hükümet de Susurluk skandalıyla sarsılmıştı.
28 Şubat sürecinden geçerken Merkez Sağ’ın iki partisinin sürekli çekişmesi; üzerine gelen 1999 depremi; Anayasa fırlatma krizi ve ekonomik kriz; Yılmaz’ın Türkbank satış ihalesi nedeniyle Yüce Divan’da yargılanan ilk başbakan olması; Devlet Bahçeli’nin erken seçimin önünü açması; Türkiye’yi bir yol ayrımına getirdi. 2002 seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar oldu ve bir devrin sonu geldi. Yılmaz ise yenildiğinde çekilmesini bilen bir siyasetçiydi. 30 Ekim’de bu dünyadan çekildiğinde 73 yaşındaydı.