Makedonyalı Büyük İskender’le (öl. MÖ 323) özdeşleştirilen dinî anlatı şahsiyeti Zülkarneyn, varlığına üç semavî dinin de inandığı Ye’cûc-Me’cûc (Gog-Magog) kavminin şerrinden dünyayı kurtarmak için demirden setini inşa eder ve onları okyanusla çevrili bir kara parçasına sıkıştırır. Ancak kıyamet günü yaklaştığında surda bir gedik açılacaktır. Osmanlı ve İslâm dünyasından bu dinî anlatıyı düşleyen minyatürler…
Onların kim oldukları ve nerede yaşadıkları hep tartışmalı olmuş. Kur’an’da, Kehf suresinde bu kavmin geçmişte yaşadığı, etrafa zarar verdikleri ve Zülkarneyn’in inşa ettiği duvarla durduruldukları anlatılır. Enbiyâ suresinde ise gelecekte, gerçek vaat yaklaştığında önlerinin açılacağı bildirilir. Hadislere göre duvar yıkılacak, kavim tepeden akın ederek tüm dünyaya yayılacak, insanlar kalelere sığınacak, insanlığın varlığından ümit kesildiği an Allah’ın yardımı görülecek, kurtçuklar çıkaran kavmin fertleri tek tek helak olacak…
Büyük, orta ve küçük boylu olmalarıyla üç kısma ayrılan kavmin en kısa olanlarının kulakları yere değer ve bir kulaklarını döşek, ötekini yorgan edinirler. Erkekleri bıyıklıdır, bir dişileri bin doğurur, Müslümanlardan bin kat fazla olacaklardır. Seddin arkasına hapsolsalar da gökten yağmur yerine yağan yılanla beslenirler.
Bir görüşe göre Hz. Nuh oğlu Yafes’ten türemişler. Tevrat’taki “Doğu’dan gelecekleri” bilgisinin yanısıra, iyi ok atacakları, kıl giysiler giyinecekleri ve küçük gözlü-basık burunlu olacakları gibi rivayetler, bunların Moğol ya da Türk olmaları gerektiği düşüncesini ortaya çıkarmış. Ancak hâkim görüş Ye’cûc-Me’cûc’ün tek bir topluluk değil, dünya üzerinde bozgunculuk yapmış ve yapacak bütün kavimleri temsil ettiği yönünde.
Sedd-i İskender tarih boyu Çin Seddi, Maveraünnehir’de bir set, Türkistan’daki Demirkapı, Azerbaycan’daki Kafkas dağları ile ilgili sanılmış ve coğrafi konumu açısından sırrını korumuş. İbn Haldun’a bakılırsa kavmin ülkesi Oğuz ilinin batısında, Kimak ülkesinin doğusundadır. Set, efsanevi Kaf dağından Kıpçak yurduna ve oradan okyanusa uzanır. 15. yüzyıl şairi Ahmedî, seddi Tanrı’ya bağlılığın, kavmi ise hırs ve şehvetin simgesi olarak görmeyi yeğlemiş.
İskender Seddi yükseliyor
Zülkarneyn iki dağ arasındaki bir ülkeye girer. Buranın halkı bozguncu Ye’cûc-Me’cûc kavminden şikâyetçi olunca bir set yapılması emredilir. Dünyanın dörtbir yanından mimarlar gelir; demir, bakır ve kalay bir ay boyunca körüklenerek eritilir, iki duvar arasına dökülür (16. yüzyıla ait Şiraz işi Şahnâme nüshası. TSMK, H. 1475).
Türk giyimli yaratıklar
Kavmin mensuplarına dair yaygın inanış, onların Doğu’dan gelecekleridir. Bu sebeple nakkaşlar ve anlatıyı ele alanlar, kavim mensuplarını Türkler gibi düşlemişler. Kavmin kısa cinsine ait olduğu söylenen uzun kulaklar da burada betimlenmiş. (Ahvâl-i Kıyâmet, Berlin Staatbibliothek).
Ölümsüzlük arayışı
Firdevsî’ye göre İskender, hastalığına deva bulmak için karanlıklar ülkesinde âb-ı hayatı, yani ölümsüzlüğü arıyordu. Macerasının sonunda bu meşum kavme rastladı ve seddi yapmaya karar verdi (14. yüzyıla ait Şiraz işi bir Şahnâme nüshasından. The David Collection).
Hızır ve İskender
Âb-ı hayatı içerek ölümsüzlüğe erişen Hızır ve İlyas kıssasında set, bu iki kutlu kişinin buluşma noktasıdır. Hızır aynı zamanda İskender’in âb-ı hayat arayışındaki rehberidir (Zübdetü’t-tevârîh, TSMK, H. 1321).
Kavim seddin içinde
Ye’cûc- Me’cûc taifesi İskender surlarının içinde hapsolmuş gibi düşlenmiş (Terceme-i Cifrü’l-câmi‘, İÜK, TY. 6624).