Irkçılığa karşı mücadelenin sadece ABD’deki değil, dünya çapındaki sembolü Martin Luther King, tam 50 yıl önce Memphis’te bir suikaste kurban gitti. “I Have a Dream” (Bir Hayalim Var) cümlesiyle tarihe kazınan konuşması onu siyah mücadelenin lideri yapmış, birçok demokratik kazanım sağlamıştı. Cinayet ise bugüne dek çözülemedi.
Bundan tam 50 yıl önce, 4 Nisan 1968 saat 18.00’de, Afro-Amerikalıların tam eşitlik için verdikleri tarihsel mücadelenin simgesi haline gelmiş olan Martin Luther King, kimliği hâlâ belirlenememiş biri tarafından öldürüldü. Olayın hemen ardından ABD’de özellikle siyahların bulunduğu bütün kentlerde ulusal muhafızların müdahalesine yol açan, sayısız ölümle sonuçlanan gösteriler patlak verdi.
Beş gün sonra başkan Johnson, ilk kez bir Afro-Amerikalı, Martin Luther King için bir günlük ulusal yas ilan etti. Başkan yardımcısı dahil, cenaze törenine 300 bin kişi katıldı. Öfke dalgası 100’den fazla kente yayıldı; çıkan olaylarda 46 kişi öldürüldü.
Cinayetin akabinde Memphis Belediyesi, King’in kenti ziyaretinin nedeni olan grevin çöpçülerin lehine sona erdirilmesini görüşüyordu.
Cinayetten sonra yapılan otopsi, henüz 39 yaşında olan King’in 13 yıl süren insan hakları mücadelesinde ne kadar yıprandığını gösterir: Kalbi 60 yaşındaki bir insanınki kadar yorgundur. King 10 yılda 2500 konuşma, 10 milyon km. yolculuk yapmıştır.
Cinayeti işlediği iddia edilen James Earl Ray, hayatının sonuna kadar bunu reddeder. Hatta King’in oğlu 1997’de kendisiyle görüştüğünde, yeniden yargılanması talebinde bulunur. Mafya ile hükümetin ortak bir ürünü olarak cinayetin işlendiğine dair iddialar da dahil olmak üzere, yapılan araştırmalar sonuçsuz kalır.
ABD’de ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin hâlâ devam eden bir tarihi var. Ancak özellikle 50’li yıllardan itibaren bu mücadele örgütlü ve kitlesel bir yöneliş kazanarak, önemli kazanımlar da elde etmiştir. Martin Luther King de sivil itaatsizlik, yurttaşlık hareketi ile siyahların ABD’de eşit haklar mücadelesinde unutulmaz bir yer edinmiştir.
Washington’da 1963’te iş ve özgürlük yürüyüşü sırasında verdiği ve “I have a dream” cümlesiyle tarihe kazınan söylevi, King’i bütün dünyada meşhur etmişti. Ülkesinin gelmiş geçmiş en büyük hatipleri arasında yer alan King, 1964’te o güne kadar ödüle sahip olan en genç aday olarak Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Hayatı boyunca ABD’deki ayrımcılığa karşı, siyahların beyazlarla eşit haklara sahip olması için mücade eden King, Vietnam Savaşı sırasında da savaş karşıtı aktif tutumuyla öne çıkıyordu.
1977’de Jimmy Carter tarafından başkanlık özgürlük madalyasına, 1978’de Birleşmiş Milletler insan hakları ödülüne, 2004’te Kongre’nin altın madalyasına layık görüldü.
1986’dan bu yana Martin Luther King Day, yani her Ocak ayının üçüncü pazartesi günü ABD’de bir anma günüdür.
Hâli vakti yerinde, iyi eğitim görmüş bir ailenin çocuğu olan King, 6 yaşında iken iki beyaz arkadaşının kendisiyle oyun oynamalarına izin verilmediğini söylemeleri ile ilk ırk ayrımcılğı deneyimini edinir. Kolejden sonra Boston Üniversitesi’nde okur, 1955’de ilahiyat doktorasını alır. 1953’te Baptist kilisesinde papaz olur. ABD’nin güneyi o günlerde cinayete varan ırk ayrımcılarının fütursuz şiddet kullandığı bir dönemi yaşamaktadır. Alabama’nın başkenti Montgomery’de, Aralık 1955’te otobüsteki yerini bir beyaza vermeyerek kentin ırk ayrımcılığı yasasının ihlal ettiği için bir siyah kadının tutuklanması üzerine yapılan boykot hareketine katılan Martin Luther King, 382 gün süren bu kampanya sırasında tutuklanır. Evi Ocak 1956’da beyaz ırkçılar tarafından bombalanır ve kendisi de fiziki şiddete maruz kalır. Saldırılara uğrasalar da, 40 bin siyah boykotçu işyerlerine varmak için kimi zaman 30 km yürürler. 1956’da Yüksek Mahkeme otobüslerdeki ayrımcılığı yasadışı ilan eder.
1957’de seçileceği ve ölünceye kadar da başkan kalacağı Southern Christian Leadership Conference’ın (SCLC) kurulmasında etkin bir rol üstlenir. Bu kuruluş, şiddet karşıtı gösterileri düzenlemek için Afrika kökenli Amerikalıların kiliselerini örgütleyerek yurttaşlık hakları mücadelesini yükseltmeyi amaçlar. Görüşlerinin temelinde, şiddet karşıtı sivil itaatsizliğin kurucusu olarak görülebilecek Henry David Thoreau’nun ve bunu Hindistan’da başarıya ulaştıran Gandhi’nin felsefesi bulunur.
King her ne kadar siyahlardan oluşan örgütler kurduysa da, bu örgütlerin esas amacı ırkların kaynaşmasını ve dayanışmasını sağlamaktı. King, siyahlar ve beyazlar arasındaki bir mücadeleden sözetmiyor; hatta beyaz ırk ayrımcılarının kullandığı şiddeti göstererek bütün beyazları itham etmiyordu. Amerika’nın kurucularının vaazettiği ama ancak beyazlara mahsus olarak kalan haklarda eşitliği sağlamak için mücadele ediyordu.
Kitaplar yazar. Kısa zamanda King, hareketin sesi olarak kabul görür. Yurttaş hakları hareketine komünistlerin sızmasından kaygılanan FBI, 1961’den itibaren King’i dinlemeye alır. Altı yıllık dinlemeden sonra herhangi bir kanıt bulunamaz.
King, Afro-Amerikalıların oy hakkı, ırk ayrımcılığı yasalarına karşı çalışma hakkı ve diğer temel haklar için yürüyüşler düzenler. Bu taleplerin önemli bir kısmı 1964’te “Civil Rights Act” ve 1965’te “Voting Rights Act” ile yasalaşır. SCLC ve King, bu mücadelelerinde yer ve yöntemleri stratejik olarak seçmekte başarılı olurlar (Kitaplıkların, otobüs duraklarının, beyazlara ayrılmış restoranların işgali, boykotlar ve gösteriler).
King’in mücadelesini anlamak için Alabama-Birmingham örneği yeterince anlamlıdır.
1960’da üçte biri siyah, 350 bin nüfusu olan kentte, yerel yasalar dolayısıyla ABD’nin en katı ırk ayrımcısı koşulları sözkonusudur. Siyah nüfusun yalnızca %10’u seçim sandıklarına kayıtlıdır. Siyahlar herhangi bir memuriyette, görünür herhangi bir işte de(itfayici, mağazada satıcı, bankada işçi) çalışamamaktadır; yalnızca çelik fabrikasında vasıfsız işçi olarak bulunabilmektedir.
2. Dünya Savaşı’ndan 60’ların başına ırkçı saldırılar o kadar yoğunlaşmıştır ki, kentin adı “Bombingham” olarak da söylenegelir. Kent sakinleri yerel mücadeleler yetersiz kalınca King ve SCLC’ye başvururlar. King, müzakere kapılarının açılması için bir dizi kriz yaratacak doğrudan eylemlere başvurulmasını örgütler. 1963 Nisan’ında tutuklanır. Ünlü “Birmingham Hapishanesinden Mektup”unu yazar. Başkan Kennedy ve eşi Jacqueline Kennedy’nin desteğini alınca bir hafta sonra serbest bırakılır.
2 Mayıs’ta yüzlerce öğrenci gösterilere katıldığında, polis köpekleri eşliğinde bir saldırı başlatılır. Olayların gelişmesi Güney Afrika’daki apartheid ile kıyasalanabilecek bir düzeydeki ayrımcılığı açığa çıkarır. ABD’nin güneyinde bu ırk ayrımcılığına karşı şiddet gösterisi uluslararası kamuoyunda geniş yankılar uyandırır. Hapishaneler dolup taşar. Kent felçolur. Vali yerel polisi desteklemek için yeni kuvvetler gönderirken, Adalet Bakanı da Martin Luther King’in kaldığı bir otele ve kardeşinin evine yapılan bombalı bir saldırıdan sonra Ulusal Muhafızları gönderir. 21 Mayıs’ta belediye başkanı istifa eder, polis şefi gönderilir. Haziran’da ırk ayrımcı bütün pankartlar kaldırılır ve kamusal mekanlar siyahlara açılır.
SCLC temsilcisi olarak King, yurttaşlık hakları için mücadele eden başka örgütlerle birlikte Washington’a iş ve özgürlük başlıklı bir yürüyüş düzenlemeye girişir. O güne kadar King’i desteklemiş olan başkan Kennedy, yurttaşlık haklarına ilişkin oylamada olumsuz bir etkisi olabileceği için King’in daha yumuşak bir ifade benimsenmesini ister. Malcolm X gibi siyah militanlar, bu nedenle yürüyüşü bir “fars” olarak değerlendirirler. Yürüyüşün temel talepleri şöyle özetlenebilir: Kamu okullarında ırk ayrımcılığına son verilmesi; çalışma hayatında ırkçı ayrımcılığı yasaklayan bir yasa; ayrımsız tüm çalışanlara saat başı asgari 2 dolar ücret…
28 Ağustos’ta başkentin tarihinde görülmedik bir kitle, bütün halklardan 250 bin kişi toplanır. King’in buradaki söylevi (I have a dream), Lincoln’ün konuşmasından sonra Amerikan tarihinin en önemli söylevi olarak tarihe yazılır.
Siyahların mücadelesi yükseldikçe, ırkçıların şiddet barometresi de yükselir. 1967’de siyah gettolarda Amerikan tarihinin en büyük kent ayaklanmaları patlak verir. Yüze yakın insan hayatını kaybeder. Bunun üzerine Kongre, 1968 yılında Yurttaşlık Hakları yasasını kabul eder. Ancak gerekli cezalar, “sivillerin çıkardığı bir olayı bastırmakla görevli kişilerin eylemleri ve ihmallerine uygulanmayacaktır!”
King yasanın değinmediği, yoksulluğun getirdiği sorunlara daha fazla yönelmeye başlar ve Vietnam Savaşı aleyhine konuşmasında bunu açıkça otaya koyar: “Elimizdeki bütün parayı ölüm ve yıkıcılık için harcadığımızdan yaşam ve yapıcı bir gelişme için yeterli paramız olmuyor…” Artık FBI’ın hedef tahtasındadır.
Çöp işçilerin grevini desteklemek için gittiği Memphis’te, bugüne kadar açığa çıkarılmayan bir cinayete kurban gider. Ölümünden 50 yıl sonra o ünlü söylevi hâlâ kulaklarda. Tıpkı dönemin dilden dile dolaşan şarkısı “We Shall Overcome” (Üstesinden Gelmeliyiz) gibi.