Türk mitolojisine göre soyun efsanevi anası yine köpekgillerden bir hayvan, bir dişi kurttur. Ziya Gökalp eski kaynaklardan bu kurdun isminin Asena olduğunu yorumlamış, bu yaklaşım Türkiye’de genel kabul görmüştür. Oysa eski Çin kaynaklarına göre Ashina Kadim Türklerin hükümdar soyunun adıdır. Yani, Ashina Türk soyunun kurt anasının değil, bir kurttan doğma insan atasının adıdır. Hangi efsane kabul edilirse edilsin, kurdun Türk mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Buradan eski Türklerin kurttan evcilleştirdikleri köpeğe de değer verdikleri, onu kutsal saydıkları sonucuna varılabilir. Köpeğin Türklerin günlük hayatında önemini yitirmesi genellikle İslâm’ın kabulüne bağlanır. Oysa, İslâm’ın köpekle bir sorunu yoktur. Kuran’da Kehf suresinin 18. ayetinde Yedi Uyuyanlar’ın köpeklerinin (Kıtmir) de onlarla birlikte mağarada kaldığı belirtilir. Tarihçi Necdet Sakaoğlu’na göre köpeğin Türkler’in gözünden düşmesinin İslâm’la doğrudan bir alakası olmamalıdır. Bu durum özellikle Şafilik olmak üzere köpeği mekruh sayan bazı mezheplerin itikatlarıyla ve yerel Arap adetleriyle ilgili olarak yorumlanabilir. Tarihçi İsenbike Togan’ın belirttiği gibi, Türkler Müslüman olduktan sonra “hayvan ata, ana” yerine Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in oğlu Türk’ten geldiklerine inanmayı tercih etmişlerdir.
Anadolu’ya yerleşen Türklerde köpek evin dışında kalır, hızla eski itibarını yitirir. Köpeğin Türkçe ismi it hakarete dönüşür. “iti an, çomağı hazırla”, “itin g.tüne sokmak”, “itle yatan bitle kalkar” köpekle ilgili olumsuz deyimlerden bazılarıdır. İt ismi “kirlenince” Kıpçakça’dan köpek kelimesinin alındığı söylenebilir. Özetle köpek Türk kültüründe bir türlü kapının eşiğini aşamamış, yakın zamana kadar hep evin ve gönlün dışında tutulmuştur. Sakaoğlu, son yıllarda köpekseverliğin özellikle büyük şehirlerde yaygınlaşmasını yalnızlıkları sadık bir dostla paylaşma ihtiyacına bağlıyor.
1910 KÖPEK TEHCİRİ
İstanbul’un dört ayaklı sürgünleri
İstanbul’daki sokak köpekleri toplanıp 1910 yılında Hayırsız Ada’ya bırakılmıştı. Sayıları on binleri bulan köpeklerin üzerinde ot bitmeyen bu adada yaşamaya -aslında ölmeye- mahkum edilmesi basının da ilgi odağı olmuş, Servet-i Fünûn’un bir muhabiri adadaki köpekleri yerinde görerek fotoğraflı bir haber hâline getirmiş ve “Karabatak” imzasıyla 30 Haziran 1910 tarihli sayıda yayınlamıştı.
Adayı dolaşan muhabir dayanılmaz bir koku ve sinek istilası altında hızlı yapmış fotoğraflar
geri dönmüştür. Muhabirin yazdığına göre; adada köpeklere belediye görevlilerinin çuvallar içinde getirdiği ekmekler verilmekte, adadaki bir kuyudan çekilen su ile köpeklerin susuzluğu giderilmeye çalışılmaktaydı. Muhabirin dikkatini çeken bir diğer husus, adanın kayalık tepesinde sıralanmış ve hepsinin kafaları İstanbul yönüne çevrilmiş, kıpırdamadan sürekli o tarafa bakan köpeklerin görüntüsüydü!