Kasım
sayımız çıktı

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken…

SURRE ALAYLARIYLA DEVE SIRTINDA BEŞ AY

Araba yok, tren yok, hele uçak hiç yok… Peki yüzyıllar boyunca on binlerce hacı adayı Kâbe’ye nasıl gidiyordu? Murat Kargılı’nın tam da bu seneki Hac mevsimine denk gelen yeni kitabı binlerce kilometrelik bu yolculuğun geçmişini, İstanbul’dan kalkan Surre alayını tarihî kartpostallarla anlatıyor. 

İslâm dininin beş temel ibadetinden Hac, Hicri takvimin son ayı olan Zilhicce’de, Kurban bayramı günlerinde Mekke’de eda edilir. Hacı adayları 19. yüzyılın sonlarına kadar, aylar öncesinden kervanlarla hac yolculuğuna çıkarlardı. Yüzlerce, binlerce kişinin katıldığı bu kervanları, İslam devletlerinin hükümdarları uğurlar, yol güvenliğini de sağlarlardı.

Bu kutsal yolculuk, çıkış İstanbul’sa beş ay gidiş, beş ay dönüş; Mekke ve Medine’deki ziyaretlerle yaklaşık bir yıl sürerdi. Hacca yaşlılıkta niyet edilir, dönüşte artık işe güce bakılmaz, ibadetle vakit geçirilirdi. Daha samimi hac yolcuları, kutsal topraklarda ölmek dileğiyle yola çıkarken yakınlarıyla helâlleşir, vasiyette bulunurlardı.

Eski hacı kafileleri de şimdiki milyonlarla kıyaslanmayacak kadar az, birkaç bin, belki on bin dolayında idi. Bu sayıyı, sökülüp kaldırılan revakların kuşattığı Kâbe avlusunun alanından hesaplamak mümkündür.

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
Sultan V. Mehmed Reşad döneminde, Dolmabahçe Sarayı Muayede Kapısı önünde Surre Alayı. Henüz yolculuğun başında (en üstte). Fransız ressam Léon Belly’nin (öl. 1877) 1861 tarihli “Hacılar Mekke yolunda” resmi, bir dönem kartpostalında.

Kargılı’nın Kutsal Yolculuk Hac: Kartpostallarla Hac Yolu kitabında, bu yolculuk kartpostallarla anlatılıyor. Kitapta, hacıların yola çıkışları, konaklamaları, geri dönüşleri, Hicaz’ın iki önemli liman şehri Cidde ve Yanbu ile Mekke ve Medine manzaraları, II. Abdülhamid’in büyük projesi Hicaz Demiryolu ve çizim kartpostalları yer alıyor. En çarpıcı bölümse kuşkusuz İstanbul, Mısır ve Şam’dan yola çıkan Surre alaylarına dair kartpostallardan oluşuyor.

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
İhramlı hacılar ve Mısır Mahmili, Mekke’deki Rahmet Dağı önünde.

İstanbul’dan düzenli olarak Mekke’ye doğru Surre alaylarının yola çıkmaya başlaması, Yavuz Sultan Selim zamanında 1517’den itibarendir. Surre alayının başlangıcı ise Abbasi halifelerine, 9. yüzyıla dayanıyor. Hacı kafilelerinin Mekke ve Medine’deki zahitlere, yoksullara, urban şeyhlerine yüklü sadakalar götürmesi de o zaman âdet olmuş. Hatta halifeler bu iki kentin fukarasına kendi elleriyle sadaka dağıtırlarmış. Halife el-Muktedir-billah, 923 yılında 300 bin dinar (altın) göndermiş. Surre (keselerle zekât, sadaka gönderme) geleneğinin başlangıcı belki de budur. Kendi ülkelerindeki açı yoksulu görmezden gelip Hicaz Araplarını doyurmayı iş edinen Fatimi, Endülüs, Eyyübî, Memlük halife, melik ve sultanları surre yarışı başlatmışlar. Surre alayının geçeceği yollara dökülüp mahmil develerinin ayağını öpmek bile âdet olmuş. Memlûk Sultanı Çakmak, “bu putperestliktir” diyerek yasaklamış.

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
DOLMABAHÇE-1910
Dolmabahçeden Üsküdar’a
Fotoğrafta V. Mehmed saltanatında Dolmabahçe Sarayı’ndaki Mahmil-i Şerif ihracı töreninden sonra caddeye çıkarılan mahmil yüklü develer, önde yeşil-beyaz sancaklar ve aralarında siyah-beyaz çarşaflı kadınların, mektep çocuklarının, sarıklı hocaların da seçilebildiği mahşerî bir kalabalık görülüyor. Alay birazdan Kabataş iskelesinden Üsküdar’a uğurlanacak.

Bu mübarek sadaka sevkiyatının bizdeki öncüsü, Bursa’dan Sadakat-ı Rumîye (Anadolu sadakaları) adıyla ilk sevkiyatı yapan Çelebi Mehmed’dir. Gönderdiği paranın miktarı bilinmiyorsa da oğlu II. Murad, bir seferinde 35 bin filori (yaklaşık 250 kilo altın) göndermiş. Yavuz’a kadar daha birkaç sevkiyat saptanıyor. Her yıl düzenli ve yüklü Surre alayı göndermeyi, Mısır’ın alınışı ve Hicaz’ın ilhakı üzerine kendisini Mekke ve Medine’nin hademesi ilan eden Yavuz başlatmış. Amaç devletin bölgedeki siyasi ve dinî nüfuzunu vurgulamaktı elbette. Son surre alayı, Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı sırasında seferberlik yoksulluğunu yaşadığı 1916’dadır. Harem ağalarının omuzlarında getirdikleri altın dolu keselerin, pahalı hediyelerin, kaftanların, altın ve gümüş şamdanların, kandillerin, yazma Kur’an-ı kerimlerin… doldurulduğu sandıklardan oluşan mahmil-i şerif son kez o yıl bağlanmış, süslere boğulmuş Surre devesi Dolmabahçe Sarayı avlusunda Sultan V. Mehmed Reşad’ın önünde dolaştırılıp dualarla uğurlanmış. Ama bu son alay, Şerif Hüseyin’in isyanı sebebiyle Medine’de kalmış ve Mekke’ye ulaştırılamamıştır. Demek ki 1517’den 1916’ya kadar dört asır boyunca, İstanbul’dan, Rumeli’nden, Anadolu’dan tonlarca altın ve gümüş, muhafızlar ve hacı kafileleriyle aylarca süren yolculuklarla Şam’a, orada da Emirü’l-Hac olan Şam valisinin komutasında Hicaz’a taşınmış, oradaki Araplara saçılmış.

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
DOLMABAHÇE-2014
Alay artık arabalar için 90 yıl önce Surre alayı uğurlanan alanın bugünkü manzarası: Sol taraftaki Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu, sağdaki cami avlusu, muvakkithane, kayıkhane… Karışan görüşen bir padişah da bulunmadığından, yakın geleceğin trafik boğuntusunu tahmin eden İstanbul Valisi Lütfi Kırdar 1939’da İnönü Stadı ve yol genişletme inşaatlarında hepsini yıktırmış.

Menasik-i Hac rehber kitapçıklarında verilen tarih ve mesafelere göre, İstanbul’dan yola çıkan alayın Recep ayının 12. günü, Üsküdar’dan uğurlanması âdetti. Yani Hac günlerinden 5 ay önce! Surre dolu sandıklar yüklü onlarca deveye yolda yeni surre sandıkları ve develeri, hacı kafileleri, muhafızlar katılır; bozkırlar, vadiler, düzlükler taşlıklar, çöller aşılır, Hicaz Arapları da dört gözle ufka bakıp çöl kumunun havalanmasını beklerdi. 1864’ten sonra Surre alayı, Beyrut’a denizyoluyla oradan da Şam üzerinden karayoluyla devam ederdi. 1908’e gelindiğinde, Hicaz demiryolu tamamlandığından hareket noktası Haydarpaşa’ya alındı ve yolculuk da trenlerle yapılmaya başlandı.

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
Mısır’dan yola çıkan kervanlar Süveyş Kanalı üzerinden geçiyor.

Surre, deriden keselerdi. Saraydaki Haremeyn Vakıfları gelirlerine ilaveten, Mekke ve Medine’ye zekât, sadaka, vakıf paraları göndermek isteyenler de surrelere, gümüş veya altın, belirli miktarda para koyar, ağzını bağlayıp mühürler, toplayıcılara teslim ederlerdi. Acaba her yıl o dünya servetleri nerelere gidiyor, nasıl buharlaşıyordu? Sandıklar hurçlar dolusu servetlerin yüzyıllar boyu akıtıldığı kutsal topraklar, Yavuz’dan Sultan Reşad’a neden hep yoksul kaldı? Türkiye’de hazineler tükendi ama Hicaz’da, Mekke’de Medine’de Arap kalabalıklarının hacılardan dilenme alışkanlığı bitmedi. Surre alayının Sarayda düzenlenmesinin nedeni padişahların, Kâbe ve Harem-i şerif ile Medine’deki Mescid-i Nebevî’nin “Hâdimü’l- Haremeyn”i (iki Harem’in hizmetçileri) sanını taşımalarıydı. Darüssaade ağasının baktığı saraydaki Haremeyn (Mekke ve Medine) evkafı kasasında toplanan servetler, valide sultan ve haseki-kadınefendilerin, kara ve ak ağaların, İstanbul ve taşradan kimi zenginlerin zekâtları da Haremeyn Evkafı gelirleriyle her yıl develere yüklenip Mekke’ye Medine’ye gönderilirdi. Surre alayıyla ilgili arşiv araştırmaları, yayımlanmış kitap ve makaleler vardır. Topkapı Sarayı’nda geçtiğimiz yıllarda bir sergi de açılmıştı.

HAC KERVANI 98 YIL SONRA ÜSKÜDAR’DA

Surre alayı temsili

Üsküdar Belediyesi unutulmuş bir geleneğimizi provaya almış: Surre alayı temsili! Basında gördüğümüz resimler yanlış üstüne yanlışlar yansıtıyor. Meydanda mehter konseri verilmiş, III. Ahmed Çeşmesi’nden bal şerbeti akıtılmış. 1916’daki son sahicisine kadar acaba hangi surre alayında mehter çalındı, bal şerbeti akıtıldı? Mahmil-i Şerif yüklü sekiz devenin önünde, balkabağı kavuklu, uydurma kürkler giydirilmiş görevliler Harem sahil yolunda yürümüşler. Bu da yanlış. En kestirmeden eski bir Surre alayı resmine bakılsaymış. Sanki bir zaman bulamacı denenmiş. Sarıklar Fatih devrinden, üst baş hepten başıbozuk! Alay, yolu da şaşırmış. Üsküdar meydanından Karacaahmet’i izleyecekken sahil yolu tercih edilmiş. Kıyafetlerse 16. yüzyılı anımsatıyor. Buna göre temsil Mayıs ayında yapılmalı, hac yolculuğunun 5 ay sürdüğü anımsatılmalıydı.

Üsküdar Belediyesi’nin, boş sandıklar bağlanmış develeri otomobiller, insan kalabalıkları, trafik polisleri arasında yürütmesi, Fetih bayramlarında Haliç’e gemiler indirilmesi gülünçlüğünün ikizi olmaya aday! Fikir cazip, prova yalınkattır! Gelecek yıl, zekat sadaka doldurulmuş surreler (keseler) toplamalı, bir kervan düzmeli, Surre kurdelesi kesilmeli, Esad ve işgalciler yol verirse Şam’a, İsrail izin verirse Kudüs’e, Kızıldeniz sahilinden Mekke’ye gönderilmeli.

Siyaseti ve medyayı coşturacak böyle bir senaryo ile Arap-İslâm dünyasında saygınlık da kazanılır. 98 yıldır unutulan kutsal bir geleneği ihya etmek, geçmişimizle barışmak açısından da önemlidir.

Hacı olmak sebat ve yürek meselesiyken...
Üsküdar Belediyesi’nin 5 Eylül’de düzenlediği “canlandırma”da develerle yayalar Üsküdar meydanından Harem’e kadar yüründü.