Berlin Duvarı, tam 25 yıl önce yıkılana kadar iki blok arasındaki çatışmaların ve propagandanın doğrudan yansıdığı bir ayna gibiydi. 28 yıl 2 ay 27 gün boyunca sadece bir şehri değil, dünyayı da ikiye böldü.
Berlin Duvarı, bugünden bakıldığında tarihi bir gerçekten çok bir romancının kurgusuna benzer. John Le Carré’nin Soğuktan Gelen Casus (1963) romanında anlattığı gibi: “Önlerinde duvarı iki yönde izleyen otuz metrelik bir şerit uzanıyordu. Sağda bir gözetleme kulesi vardı; ışıldağın hüzmeleri şeridin üzerinde oynuyordu. Havada ince bir yağmur asılıydı; ark lambalarından gelen solgun, kumlu ışık ötedeki dünyayı tarıyordu. Görünürde kimse yoktu; tek bir ses bile. Boş bir sahne.”
Berlin 1948-1989 arasında, dünyanın ABD ve Sovyet blokları arasında saflaştığı yer oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Sovyet ordusu Almanya’nın başkenti Berlin’i aldığı gibi, daha da batıya doğru ilerlemişti. Ancak müttefikleri ABD ve İngiltere ile imzaladığı 1944 Londra Protokolü uyarınca, kentin batı bölümlerini ABD, İngiltere ve Fransa’ya verdi. Dört ordu, şehri dört sektöre böldüler. Ancak kısa süre sonra müttefikler iki kutba ayrıldı. Bu çatışmanın ilk yansıdığı yer de Berlin oldu. Çünkü kent, dört yanı Sovyet işgali altındaki topraklarda, Batılıların sadece bir bölümüne sahip olduğu küçük bir ada gibiydi. 1949’da Sovyet işgali altındaki topraklarda Demokratik Alman Cumhuriyeti (Doğu Almanya) kuruldu. Berlin’in Sovyet sektörü, bu ülkenin başkenti oldu. Batıda, Amerikan, İngiliz, Fransız işgalindeki bölgede kurulan Federal Alman Cumhuriyeti (Batı Almanya) ise başkent olarak küçük Bonn şehrini seçti.
Berlin Duvarı, iki blok arasındaki krizin zirve noktalarından biri sırasında inşa edildi. 12-13 Ağustos 1961 gecesi, kentin Sovyet sektörünün batıyla sınırı kapatıldı. Sınır polisi asfalt parçalarını, kaldırım taşlarını sökerek barikatlar kuruldu, tel örgüler çekti. 17-18 Ağustos gecesi ise ilk duvar yapıldı. Altı gün sonra da 24 yaşındaki terzi Günter Litfin, Batı Berlin’e kaçarken Doğu Alman sınır muhafızları tarafından vuruldu. Onu 1989’a kadar 135 kişi daha izleyecekti. Doğu Almanlar tünel kazarak, balonlara binip uçarak, şehrin ortasından geçen Spree nehrine atlayarak, arabalarıyla sınır kontrol noktalarından gaza basıp geçmeye çalışarak kendilerini batıya atmaya çalışıyorlardı.
Burası Doğu Almanya’ya göre “faşizme karşı koruyucu bir sur”, Batı Almanya’ya göre ise bir “utanç duvarı”ydı. Batılı liderler, sık sık Doğu blokundaki “özgürlük adası” Batı Berlin’de boy gösterdiler. Bu ziyaretlerin en ünlüsünü, 26 Haziran 1963’te ABD Başkanı John F. Kennedy yaptı: “Nerede yaşarlarsa yaşasınlar, bütün özgür insanlar Berlin vatandaşıdırlar. Ben de özgür bir insan olarak şu sözleri söylerken gurur duyuyorum: Ich bin ein Berliner!” Doğu Almanya, duvarı güçlendirmek için çaba harcamaktan hiç vazgeçmedi. Dördüncü nesil duvarın yapımı, 1988’de tamamlandı. Oysa o sırada Sovyetler Birliği, Gorbaçev liderliğinde açılım politikasını başlatmıştı. 1987’de Berlin’in 750. kuruluş yıldönümü şenliklerine katılan ABD Başkanı Ronald Reagan “Mr. Gorbaçev, bu kapıyı açın. Mr. Gorbaçev, Mr. Gorbaçev, bu duvarı yıkın!” diye seslendi. Doğu Almanya lideri Erich Honecker’in, Ocak 1989’daki “Duvar, bundan elli, hatta yüz yıl sonra da burada yükselecektir” sözleri tarihin en gülünç kehanetlerinden biriydi. Çünkü Doğu bloku çoktan dağılmıştı. Kasım ayında Doğu Almanya’daki gösteriler rejimin kontrolünden çıktı. Ve nihayet 9 Kasım’da Doğu Berlinlilerin hücumuyla, onca yıldır aşılamaz gibi gözüken duvar yıkıldı, bütün dünyanın gözü önünde Soğuk Savaş sona erdi.
Şehri ayıran nehrin Türk kurbanları
Annesi ve üç kardeşiyle Berlin’deki Kreuzberg mahallesinde yaşayan sekiz yaşındaki Cengaver, 30 Ekim 1972’de bir arkadaşıyla birlikte Spree Nehri’ndeki kuğuları beslerken dengesini kaybedip nehre düştü. Düştüğü nokta, nehrin tam karşısındaki Doğu Berlin’in Friedrichshain mahallesine aitti. Çocuk nehirde boğulurken, her iki taraf da birbirlerinin alanlarına tecavüz edecekleri korkusuyla harekete geçemediler. Ancak bir buçuk saat sonra, Doğu Berlin’deki sınır muhafızları bir yardım botuyla Cengaver’in cesedini çıkardı. Çocuğun annesi o akşam Doğu Berlin’e geçerek oğlunu teşhis etti.
Bir diğer Türk çocuğu Çetin Mert ise, anne babası ve iki erkek kardeşiyle Batı Berlin’de Kreuzberg mahallesinde yaşıyordu. 11 Mayıs 1975’te, beşinci yaş gününde Çetin, doğum günü armağanı olarak aldığı yeni spor ayakkabılarını giyip Spree Neh- ri’nin kenarında oynamaya gitti.
Bir sopayı suya sokarak oynarken nehre düştü. Yine kimse müdahaleye cesaret edemedi; Doğu Berlin kurtarma gemisi bölgeye uzun bir süre sonra gelerek Çetin’in cesedini sudan çıkardı. 1989’dan sonra ortaya çıkan Doğu Alman gizli polisi Stasi’nin kayıtlarına göre, iki Doğu Alman sınır muhafızı Çetin’in düştüğünü görmüş ama yanlarında telsiz olmadığı için amirlerine olayı ancak iş işten geçtikten sonra haber verebilmişti. Çetin, Spree Nehri’ne düşüp ölen dördüncü çocuktu. Ölümü Batı Berlin’de protesto yürüyüşlerine neden oldu. Bundan sonra iki ülke, yardım konusunda işbirliği yapmaya karar verdiler.
İki çocuğun anısı, Türk asıllı Almanlar arasında bugün de yaşıyor. Onlarla ilgili çeşitli araştırmalar yapıldığı gibi, ölümleri Türk-Alman yazar Hakan Savaş Mican’ın 2009’da yazdığı Die Schwäne vom Schlachtlof (Mezbahanın Kuğuları) oyuna ilham verdi. Oyun Berlin’de sahneye konuldu ve başarı kazandı.
28 YILIN BİLANÇOSU
Duvarın neden olduğu toplam ölü sayısı: 138 (en az)
Kaçarken öldürülen: 100
Kaçma niyeti olmaksızın ölenler: 30
Öldürülen sınır muhafızları: 8
Kaynak: Berlin Duvarı’nı Anma ve Belge Merkezi, 2013