Bundan üç yıl önce, 2013 Haziran sonunda Gezi olayları patlak verdiğinde, bu direniş ve devamında ortaya çıkan etkilerini, tarihî-sosyal-kültürel boyutlarıyla o dönem çıkardığımız NTV Tarih dergisinde bir özel sayı, bir “fevkalade nüsha” olarak hazırlamıştık. Bilindiği gibi o sayı yayıncı tarafından matbaadan çekilmiş, dergi kapatılmış, bizler de istifa ederek bağımsız şekilde, #tarih adıyla yola devam etmiştik.
“Yaşarken Yazılan Tarih” adını taşıyan o tarihî sayı hemen akabinde internet üzerinden, sonrasında kitap ve özel ek olarak onbinlere ulaştı, “bugünü anlamak” yolunda arşivlerdeki yerini aldı. O vakit bizi eleştiren, “siyasi-ideolojik” saiklerle hareket ettiğimizi öne sürerek yapılan sansürü mazur göstermeye çalışanlara, “herkes tarihte hakettiği yeri alır” demiştik ve eklemiştik: “Biz güncel hadiselerin geçmişteki öncüllerini çeşitli yönleriyle yansıtan bir popüler tarih dergisiyiz. Toplumsal hareketlerin siyasi değil, tarihsel çerçevesini çizmeye çalışıyoruz”.
Tarihin cilvesi… 2013’te Gezi değil de 15 Temmuz darbe girişimi yaşansaydı, biz yine şu an elinizde tuttuğunuz dergiye benzer bir özel sayı yapacak ve büyük ihtimalle bizi eleştirenler tarafından alkışlanacaktık! Neyse ki bu işi alkışlanmak veya muhalefet etmek veya belli bir kesime-mahalleye yakın durmak veya okurumuz olduğunu düşündüğümüz çevrelere, insanlara hoş görünmek için yapmıyoruz.
Bu ikinci “Yaşarken Yazılan Tarih” özel sayısını, yine üç yıl önce olduğu gibi başından sonuna, editör yazısından köşe yazısına, sabit sayfalarına, bulmacasına kadar darbeler tarihine ayırdık. Sadece 15 günde hazırladığımız bu sayıdaki muhtemel hatalar ve eksiklikler yüzünden, siz sevgili okurlardan şimdiden özür diliyorum. Yine de, ileride bu günleri hatırlamak, araştırmak, kıyaslamalar yapmak isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı, arşivlik bir ürün daha ortaya koyduğumuz inancındayım. Takdir okurundur.
15 Temmuz darbe girişimi püskürtüldüğü gibi, toplumun tüm kesimlerinde belli ve belirgin bir toplumsal barış umudu yarattı. Kimilerimiz 15 Temmuz gecesi sokağa çık(a)madığı için, kimilerimiz yakın zamana kadar Fetullahçı terör örgütü tarafından “kandırılarak” çeşitli günahlara ortak oldukları için kendisini kötü hissedebilir. Ama baştan beri bu tehdide-tehlikeye dikkati çeken, hakikaten mağdur edilen, hapislere atılan insanlara hem devlet hem millet olarak ciddi bir özür borcumuz var. Bu “kandırılamamış” insanlar ve 15 Temmuz’da sokakta-kışlada-ekranda demokrasiyi savunanlar, yaşarken yazılan tarihe geçmiştir.
Şimdi bizlere düşen, toplumsal kutuplaşmayı yokedip cadı avlarına tevessül etmeden, yeniden birleşmiş bir millet olarak Türkiye’yi bir merkez ülke haline getirmek için çalışmak ve üretmek, laik-demokratik değerleri yükseltmektir.
Umutla kalın.