27 yıl boyunca İstanbul’da yaşayan, çocukları burada doğan yazar, gazeteci, sanat tarihçisi, filolog ve çevirmen Friedrich Schrader (1865-1922), 1. Dünya Savaşı sonunda, sevdalısı olduğu şehri terketmek zorunda kalmıştı. Ayrılık Çeşmesi’nin 98 yıllık bilinmeyen şiiri ve o şiiri yazan Alman Schrader’in renkli ve trajik öyküsü…
İstanbul’un insanı her zaman şaşırtabilecek gizli bir tarihi vardır. Marmaray’ın Kadıköy ayağındaki ‘Ayrılık Çeşmesi’ adlı metro istasyonundan her gün gelip geçen onbinlerce kişinin acaba ne kadarı, o yakınlarda Osmanlılardan kalma bu adı taşıyan eski bir çeşme olduğunu bilir? Peki o çeşme hakkında yazılmış bir şiir olduğunu, üstelik bu şiiri bir Almanın yazdığını bilen bir edebiyatçımız ya da tarihçimiz var mıdır?
O çeşmede ve o şiirde İstanbul’dan çıkıp Doğu’ya yönelen askerî seferlerin, hac kervanlarının (Surre Alayı) gizli tarihi yatmaktadır… Üstelik Alman yazar ‘Ayrılık Çeşmesi’ adlı bu şiiri, yaklaşık 100 yıl önce çok sevdiği ve bir daha göremeyeceğini anladığı İstanbul’dan ebediyen ayrılırken yazmıştır. Şiir İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan gerçek bir İstanbul aşığının gözyaşlarını yansıtmaktadır. Gelin şimdi Türkçe’de ilk kez yayımlanan ‘Ayrılık Çeşmesi’ şiirinin ve 100 yıl önce bu duygulu dizeleri kağıda döken yazarın peşine düşelim.
Yazarımızın adı Friedrich Schrader (1865-1922). Bir Alman gazeteci ve sanat tarihçisi. Almanya’da Magdeburg’da filoloji, orientalistik ve sanat tarihi eğitimi gören bu genç Almanın yolu 26 yaşında İstanbul’a düşüyor. Ve geliş o geliş. 1891-1918 yılları arasında tam 27 yıl boyunca İstanbul’da kalıyor. Bizans ve Bizans öncesi pagan dönemi İstanbul’unu da çok iyi bilen Schrader, bu ‘bin kocadan arta kalan bive-yi bakir’i (Tevfik Fikret/ Sis) gençliğinin bütün ateşi ile seviyor. İki evliliği ve üç çocuğunun doğum yeri İstanbul oluyor. Schrader, Robert Kolej’de doçentlik yaptığı 1891- 95 yıllarında, aynı okulda hocalık yapan Tevfik Fikret ile de dostluk kuruyor. Onun makale ve şiirlerini Almanca’ya çeviriyor.
Schrader 1900’den itibaren İstanbul’da hocalığın yanısıra gazetecilik yapmaya başlıyor. Çeşitli Alman gazetelerine ‘İştiraki’ takma adıyla İstanbul’dan makaleler, izlenimler yazıyor. Kod adından da anlaşılacağı gibi daha çok sol ve sosyal demokrat yayınlarla çalışıyor. 1908-1917 arasında İstanbul’da Alman lobisinin Almanca-Fransızca yayınladığı Osmanischer Lloyd gazetesinin kurucularından biri ve yardımcı yönetmeni.
Renkli yıllar
Bebek’te o zaman koyun sırtında denize nazır tek bina olan ‘Alman Evi’nde oturan Schrader’in ilk eşinden iki oğlu bu evde doğuyor. Eşi öldükten sonra, 1908-1918 arasında Bulgaristan göçmeni Yahudi kökenli ikinci eşi ve üç çocuğu ile birlikte Pera’da (İstiklal Caddesi) ünlü Doğan apartmanında yaşıyor. İkinci eşinden bir de kızı oluyor.
Alman gazetecinin İstanbul’daki yılları oldukça renkli ve hareketli. Jön Türkler’i ve döneminin ilerici akımlarını destekliyor. Namık Kemal ve Şinasi’den çeviriler yapıyor. O sırada İstanbul’da bulunan ünlü Alman müzik pedagogu Paul Lange ile de yakın dostluk kuruyor. Lange, V. Mehmet Reşat döneminde Mızıka-yı Hümâyun şefliği de yapmış bir Alman.
Ahmed Hikmet (Müftüoğlu), Halid Ziya (Uşaklıgil), Halide Edip gibi dönem yazarlarının eserlerini ve bazı Türk masallarını Almanca’ya çeviren Schrader, Türk-Alman kültürel ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. 1909’da bir Ermeni Tiyatrosu ile birlikte İstanbul’da Schiller’in 150. doğum yıldönümünü kutlayan bir anma gecesi düzenliyor.
1. Dünya Savaşı içinde, 1915’te Türkiye’deki Alman askerî çevrelerin Ermeni tehcirini kışkırtıp desteklediğini farkeden Schrader, buna karşı tutum alınca başı belaya giriyor. Alman yetkililerin müdahalesiyle, çalıştığı gazeteden (Osmanischer Lloyd) kovuluyor. Bu arada İstanbul’da doğan iki oğlu Osmanlı donanmasında Almanca-Türkçe tercüman olarak çalışıyor. Büyük oğlu Wolfgang savaş sırasında bir ara Çanakkale’de de bulunuyor.
Bu zor dönemde onu koruyup kollayan tek ahbabı Türk Arkeoloji Müze Müdürü Halil Edhem Bey (Osman Hamdi Bey’in kardeşi). Kurduğu bir kent kültür komisyonunun başına Schrader’i getiren Edhem Bey, ona İstanbul’un tarihî eserlerinin dökümünü çıkarıp fotoğraflama görevi veriyor. Schrader’in dönemin ünlü Ermeni fotoğrafçısı Agop İskender ile birlikte gerçekleştirdiği bu değerli çalışma, 1918’de İngilizlerin Schrader’in evini basıp bütün kütüphane ve belgelerine el koyması sırasında kayboluyor. 60’lı yıllarda Otto Feld isimli bir Alman gazeteci, İstanbul’da yaptığı çalışma sırasında bu belgeleri Alman Arkeoloji Kütüphanesi’nde gördüğünü öne sürüyor. Ancak henüz bu çalışma ortaya çıkarılmış değil.
1. Dünya Savaşı sonunda Schrader, İngilizlerin ve savaşın galibi İtilaf donanmasının işgal ettiği (13 Kasım) İstanbul’dan apar topar kaçmak zorunda kalıyor. Çünkü İngilizler, yıllarca İstanbul’da Alman propagandasının en önemli gazetesinin başında olan böyle bir isim için tutuklama kararı çıkarıyorlar.
Schrader, İstanbul’dan zar zor bulduğu bir gemi ile Ukrayna üzerinden, maceralı bir yolculuk ile Almanya’ya kaçıyor. Asıl vatanı olarak gördüğü İstanbul’u, bu arada eşiyle küçük kızını terketmenin acısına ve savaş sonrası Almanya’nın sıkıntılı ortamına fazla dayanamıyor. Dört sene sonra 1922’de, 57 yaşında kalp krizinden yaşama veda ediyor. Adı sanı ve kitapları gerek Almanya’da gerek Türkiye’de unutuluyor.
Acılar ve ayrılık
Schrader’in 1917’de Almanya’da yayınlanan İstanbul (Konstantinopel) adlı bir kitabı var. Gazetede yayınladığı İstanbul üzerine deneme ve makalelerini bu kitapta toplamış (Bir raslantı sonucu yaklaşık 100 yıl sonra ‘keşfettiğim’ tarihin karanlık yüzünde kalmış bu kitabı Türkçe’ye çevirdim ve kitap geçen sene Remzi Kitabevi tarafından yayınlandı).
Sanat tarihi hocası ve edebiyat tutkunu olan Schrader, Abdülhak Hamit’in ‘Merkad-ı Fatih’i Ziyaret’ şiiri ile, Namık Kemal’in ‘Vaveyla’sından bazı pasajları ve Tevfik Fikret’in ‘Siyah Bacı’ya dair şiirinden bazı bölümleri Almanca’ya çevirerek bu eserinde yer vermiş. Yani Osmanlı şiir dilini ve şairlerini iyi bilen bir Alman yazar Schrader. Eserinde ayrıca kendi kaleme aldığı bir ‘İstanbul masalı’ da var. İstanbul’un semtleri, evliyaları, insan portreleri ve kent efsanelerine yer verdiği bölümler ise 100 yıllık gizli bir hazine gibi.
Alman yazarın edebiyat ve şiire merakını biliyordum, ancak Schrader’in ‘Ayrılık Çeşmesi’ adlı Türkçe’de benzeri olmayan bu şiirini ‘İstanbul’ kitabı yayınlandıktan sonra farkettim. Bu şiir yazarın “İstanbul’dan Ukrayna’ya Kaçış” adlı ikinci kitabının başlangıç sayfalarında yeralıyor.
Schrader, İstanbul’dan Tigris (Dicle) adlı gemiyle kaçmadan önce, Haydarpaşa Garı civarına ve çeşmeye gitmiş, bölgeden geçmiş olmalı. ‘Ayrılık Çeşmesi’ şiirinin altındaki tarih 5 Aralık 1918.
Schrader’in Yahudi asıllı Bulgaristan doğumlu İngiltere vatandaşı karısı ve bir çocuğu İstanbul’da kalıyor. Bir-iki sene içinde kadın ölüyor ve çocuk da Yahudi kreşinde kalıp sonra Almanya’ya dönüyor… Muhtemelen 2. Dünya Savaşı’nda o da ölüyor.
Schrader’in torunu
Schrader’in şiirindeki olağanüstü başarısı, Osmanlı döneminde o çeşmeden ayrılan insanların duygu dünyasını, kendi ayrılışı ile bütünleştirip, İstanbul’a daha şimdiden içinde doğan özlemi derin bir duygusallıkla vermesi. İstanbul’un denizine, çınarlarına, kahvelerine olan sevgisi, tutkusu satırlara sinmiş.
Friedrich Schrader’in Osmanlı donanmasında görev yapan (tercüman) denizci büyük oğlu Wolfgang’ın torunu Jochen Schrader, İstanbul kitabı yayınlandıktan sonra Türkiye’ye gelip beni buldu. Birlikte aile yadigarı eski Bebek fotoğrafından, dedesinin doğduğu yamaçtaki eski evin izlerini aradık…
Wolfgang daha sonra Almanya’da bahçıvanlık yapmış. Doğu Almanya yıllarından sonra Batı’ya oğlunun yanına geçmiş. 60’lı yıllarda oğlu ile birlikte bir Karadeniz gezisi yapmış. Gençliğinde Osmanlı donanmasında o bölgelerde Yavuz zırhlısına kömür taşıyan bir teknede çalışmış.
Wolfgang Schrader, İstanbul ve Türkiye gezisi notlarını, Almanya’da o tarihlerde çıkan bir Türk-Alman dostluk dergisinde yayınlamış. Notlarında İstanbul hakkında, “O yıllarda içinde yaşadığımız bu şehrin dünyanın en güzel kentlerinden biri olduğunu yeterince anlamamıştık” diyor.
Wolfgang’ın 60’lı yıllarda Almanya’ya giden Türk işçilerine rehberlik ve tercümanlıkla görevlendirilmesi ise apayrı bir öykü. Gurbetçi Türk işçileri Türkçeyi kusursuz konuşan bu İstanbullu beyefendiyi (Wolfgang kendisine ‘Bebekli çocuk!’ diyormuş) büyük bir sempati ile kucaklamışlar.
Dördüncü kuşak torun Jochen Schrader, halen Almanya’da düzenlenen çeşitli kültür ve edebiyat gecelerinde büyük dedesinin eser ve anılarını dillendiriyor, canlı tutuyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadıköy’deki ‘Ayrılık Çeşmesi’ civarında veya metro istasyonunda Friedrich Schrader’in ‘Ayrılık Çeşmesi’ şiirine ve öyküsüne Almanca/Türkçe bir pano ile yer verse ne kadar hoş olur!
Ayrılık Çeşmesi
“Bugün yağmurlu bir gün. Umutsuzluk beni ele geçirmeye çalışırken, onu dizginlemek için, Anadolu sonbaharının hüzünlü havasına dair anıları içimde estiren şu dizeleri kağıda döküyorum”
Orada Kadıköy’de Bağdat Caddesi’nin başında
Uzun, gri, taşlarla döşeli yolun hemen yanında
Durur bir çeşme
Güneşler içinde…
★ ★ ★
Gerçi tatlıdır suyu, ama
Çöker ondan içenlerin üstüne
Dünyanın tüm acısı…
★ ★ ★
Veda Çeşmesi, Ayrılık Çeşmesi’dir adı,
Ve gözyaşlarından çimenler sarmıştır gri taşı
Ve yaşlı ağaçlarda
Eser sanki kabusun yeli,
Ve duyulur sonbahar fırtınalarında eskisi gibi, yitip giden vedanın sesi:
‘Allah korusun seni!’
Bak! Şu yolda gururla ilerleyen kervana
Davullar gümbürder, salınır at kuyrukları ve sancaklar üstünde
Ama giden adamların içinde, terkederken
İstanbul’un canlı, rengarenk, aşina sokaklarını,
İstanbul’un pazarlarını, direkli hanlarını,
Çınarlarından kuru yaprakların sessizce döküldüğü,
O kahvelerini, yaşamın tatlı bir düşe dönüştüğü,
Mavi deniz ufuklarını, beyaz köpüklü gururlu dalgalarıyla
Yüksek tepelerini, zirvelerinde rüzgarların gezindiği,
Hani bir zamanlar yüce ruhların eviydi-
Çarpar kalpleri o adamların şimdi, zırhın, kaftanın, cübbenin altında
Çılgınca bir acıyla, çünkü yitip gider artık neleri varsa.
Bilinmedik yabancı ellere düşer yolu,
Sayısız tehlike gözler yolunu,
Beyaz atının üstünde yalnızca Hızır’dır koruyan onu…
Tanrıya seslenirken yolun başından
‘Allah’a Emanet olun’ yükselir her ağızdan
Bu koyu, elemli veda anından-
★ ★ ★
Eşlik ederler çeşmeye kadar,
Babalar, evlatlar, oğullar, analar, kızlar, kadın erkek
Eğilir onlar eyerden bir kez daha
Çeşmeden bir yudum daha almaya-
Yaşlı genç yanaklardan dökülür gözyaşı seli-
Ve bir kere daha çarpıp yanarlar onlarca değerli bir kalbin ateşinde.
Sonra kervan gururla düzülür yola-
Davullar gümbürder, salınır at kuyrukları ve sancaklar üstünde…
Güneşler içinde,
Orada durur çeşme…
(Friedrich Schrader-5 Aralık 1918/Kadıköy-Ayrılık Çeşmesi-Dicle gemisi güvertesi. F. Schrader’in “İstanbul’dan Ukrayna’ya Kaçış” kitabından-Tübingen 1919)