Kasım
sayımız çıktı

Düşmanı ateşle, vatandaşı sansürle susturmak lazım

Savaşın başlamasıyla birlikte, Osmanlı Devleti de her türlü askerî ve sivil haberleşme-yazışmaya ağır sansür uygulamaya başladı. 1914’ten itibaren kurulan sansür heyetlerinin damgalarını taşıyan mektup ve kartların, nadir bulunan örnekleri…

1. Dünya Savaşı’yla birlikte, her ülkede olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de her türlü posta ve muhaberata askerî sansür uygulandı. Sansür konusu Batı ülkelerinde başlıbaşına bir literatür yaratmış olmasına karşın, ülkemizde yeterince araştırılmayan konular arasında yer alır.

Özgürlük anlamında gelişmiş toplumlarda yargılanan sansürün, milat öncesine ulaşan bir geçmişi vardır. Kelime kökenini eski Roma’daki devlet görevlisi “Censor”dan alan sansür, “toplumların devamlılığını sağlamak amacı ile düzeni bozan(!) faktörlerin ortadan kaldırmasına yönelik kontrolün sağlanması” olarak tanımlanmıştır.

Çifte sansür

28 Eylül 1918 tarihinde İstanbul Cibali Tütün Fabrikası’na gönderilmiş, üzerinde “İstanbul, Askeri Sansür Heyetince Kapatılmıştır” (yeşil) ve “İstanbul, Sansür Heyetince Kapatılmıştır” (kırmızı) iki sansür etiketi bulunan, ön yüzü Fransızca yazılı mektup zarfı.

Sansür uygulamaları Batı dünyasının hemen her ülkesinde kendisini şu veya bu şekilde yaşanmıştır. 1300’lü yıllarda İspanya ve Venedik’te elle yazılan “haber mektupları”nın ancak hükümet tarafından sansür edildikten sonra dağıtılması, 1546’da Paris’te Sorbonne Üniversitesi’ni sansürleme işiyle görevli Etienne Dolet’nin dini ve devleti eleştiren kitapları dağıtan birine göz yumduğu için hükümet tarafından yaktırılması, 1569’da basma haber mektupları yayınlayan Nicole Franco isimli habercinin Papa B. Pierre tarafından astırılması, geçmişten bu yana kitap ve mektuba uygulanmış sansür ve cezaların şiddetini gösteren örneklerdendir.

Posta “denetim” ofisi 20 Kasım 1914 tarihinde, bünyesinde yurtdışı muhaberatın denetim hizmetini sürdürmek üzere yeni bir bölüm oluşturulan Galata Postanesi. Abdullah Biraderler.

Avrupa’da 1444’de icat edilen matbaa, Osmanlı Devleti’ne 285 yıl sonra (1729) girebilmiş ve ancak belirli kitapların basımına izin verilmişti. Günlük hayatın pek çok faaliyetine karıştığı için yayın ve haberleşmenin yanı sıra posta sistemine de uygulanan sansür, Sultan II. Abdülhamid döneminde doruğuna eriştikten sonra; 17 Temmuz 1324/1908 tarihinde bütün posta ve telgraf merkezlerine gönderilen tamimle kaldırılmıştı: “Kanun-ı Esasinin resmen ilanıyla posta ve telgraf mülakalat ve matbuatının (sansürün) cümlesinden azade olmağla bu babta zinhar bir yanlışlık vukuuna meydan verilmemesi…”

İttifak serisi Savaş sırasında sansür sadece Osmanlı Devleti’nde değil, bütün Avrupa ülkelerinde uygulanıyordu. 21 Ekim 1918 Almanya çıkış damgalı ve Almanca sansür mühürlü “İttifak” kartı.

2 Ağustos 1914 günü oluşturulan Osmanlı-Almanya it- tifakını takiben, İtilaf Devletleri’ne harp ilan edildiğinde aslında hiç de hazır değilken harbe giren Osmanlı Devleti, seferberlik ilanıyla birlikte askerî kontrol ve denetimi sağlamak üzere devlet düzeninde yine bir seri değişiklikler yaptı. Bunlar arasında, savaş süresince mektup, telgraf, gazete, vs. yapılacak posta ve muhaberata, her türlü yazışmaya fiilen sansür uygulanması da vardı

1.Dünya Savaşı “İttifak Serisi”ne dahil olan 11 kartpostaldan üzerinde Enver Paşa fotoğrafı bulunanı. “İstanbul, Sansürce Muayene Olunmuştur” mühürlü posta kartı 1915 senesinde İstanbul’dan Almanya’ya gönderilmiştir.

Karargah-ı Umumi İkinci İstihbarat Şubesi ile Dahiliye Nezareti hemen birlikte çalışmalara başladı. Çok geçmeden de Harbiye Nezareti’nin emri ile her türlü matbuat ve muhaberatta askerî sansürün kuralları belirlendi. 7 Ağustos 1914 tarihli İkdam gazetesinin birinci sayfasına konulan “Başkumandanlık Vekâlet-i Celilesi” kaynaklı Tebligat-ı Resmiye’de nelerin sansür edileceği ana hatlarıyla belirtildi ve uygulamanın da hemen o gün başladığı resmen bildirildi.

İlk sansürlü kartpostal 6 Kasım 1914 tarihinde Amerika’dan İstanbul Kınalıada’ya postalanan, 14 Aralık 1914 tarihinde adresine ulaşan , “Galata:-4, Sansürce Muayene Olunmuştur” mühürlü kartpostal. Bu, 1. Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu’nda görülen ilk sansür mühürlü karttır.

Ne var ki posta ve her türlü muhaberatta başlayan sansür uygulaması, sıradan yurttaşlar için alışılmış bir durum olsa da, teşkilat açısından yeterli deneyime henüz sahip olmayan uygulayıcı kişiler yüzünden birçok sorunu da beraberinde getiriyordu. Askerî birliklere ait haberleşmenin denetimi, bu konuda oldukça deneyimli “Sahra Postası” ve görevlilerinin varlığı nedeniyle problemsiz şekilde uygulanırken, imparatorluğun geniş topraklarında yaşayan gayrimüslim halk yabancıların yazışmalarının denetimi, dil bilen eleman azlığı nedeniyle sıkıntı yaratıyordu. O kadar ki Almanya, savaşın ilk üç ayı boyunca yurtdışından gelen tüm yazışmaların incelenmesi için bir tercüman görevlendirmişti.

Heyetler çalışıyor

“Halep Askeri Sansür Heyetine ait. Muayene Olunmuştur” ibareli damga, Osmanlı Halep’ine ait bilinen beş sansür mühründen biridir ve 1. Dünya Savaşı kullanılmıştır.

Osmanlı Devleti, yurtiçi mektuplar ile askerî sansür ofislerinden gelen tüm mektupların muayenesi için özel bir “Askerî Sansür Birliği” kurulmasına karar vererek, 16 sayfa içinde 61 maddeden oluşan bir “Sansür Nizamnamesi” yayınladı.

Öncelikle imparatorluk içindeki yabancı posta servisleri kapatılmaya başlanıp, tüm posta trafiğinin Osmanlı idaresince gerçekleşmesi sağlandı. 20 Kasım 1914 tarihinden itibaren ise İstanbul’da açılan iki yeni özel bölüm ile İstanbul’a (Galata Postanesi) gelen ve İstanbul’dan çıkan (Sirkeci Postanesi) bütün muhaberat sansür tarafından kontrol edilmeye başlandı. Yurtdışından gelen mektuplar İstanbul’dan başka Kudüs, Hayfa, Halep, Şam, Beyrut, Bağdat gibi büyük posta merkezlerinde de kurulan özel bir sansür komisyonu tarafından da denetleniyordu.

“Beyoğlu Sansür Heyeti-3” mührü ile sansürden geçmiş ve 14 Ekim 1917 tarihinde Almanya’dan İstanbul’a çekilmiş Almanca telgraf.

Yurtdışı haberleşme sansür merkezleri sadece İstanbul, Bağdat ve Beyrut’ta bulunduğundan diğer sansür merkezleri, yurtdışına gidecek mektupları bu merkezlerden birine yollamak zorundaydı.

Dersaadet’deki sansür heyeti, merkez komutanlığı vasıtası ile İstihbarat Genel Karargah Şubesi’ne bağlı olarak çalışmalara başladı. En üst makamı, Harbiye nezaretinin Beyazıt’taki Merkez Komutanlığı’ndaki organizasyon, sansür komisyonu ve müfettişlikler, sansür memurlukları ve yerel sansürlüklere kadar inerek teşkilâtlandırıldı. Organizasyon büyük şehirlerin posta ofislerinden başlayarak, askerî kontrolörlerin denetiminde ve sadece bu otoriteler tarafından iç muhaberatta işlem görecek şekilde organize edildi.

“Gelibolu, Sansürce Muayene Olunmuştur” ibareli kırmızı sansür mührü ile, Çanakkale Harbi sırasında, 14 Mart 1915 tarihinde Gelibolu’dan Üsküdar’a gönderilmiş asker kartpostalı.

Mevkii ve mevzilerdeki sansür heyetleri, bölgelerinde bulundukları askerî kumandanlıklarının, yığınak bölgelerinde ise ordu kumandanlıklarının emrine tâbi olarak, subay ve askerî görevlilerinin ise bölüm komutanlıklarınca sansür edilmesi kararı alındı.

Askerî birliklerin bulunmadığı yerlerde kontrol ve sansür görevi, en büyük mahalli amirin başkanlığındaki bir heyet tarafından; vilayet merkezlerinde valilikçe, sancaklarda mutasarrıflıkça, kazalarda kaymakamlıkça, köylerde ise muhtarlıkça yapılıyordu. 

SANSÜR TALİMATNAMESİ

Halkın moralini bozacak hiçbir ifade kullanılmayacak

Osmanlı Sansür Talimatnamesi adıyla hazırlanan ve 61 maddeden oluşan metin, Viyana’da Avusturya Devlet Arşivi Memuru Peter Jung tarafından asıllarına uygun tercümeleri yapılmış halde hazırlandı. Osmanlıların harbe girmesinin hemen ardından, orijinal belge ve metinleri “Çok Gizli” damgalı olarak bir kurye aracılığıyla İstanbul’da bulunan Alman Subayı Rittmeister Victor Basch’a ileten Peter Jung’un bu çalışma ve araştırmaları Avrupa’daki tek örnektir.

İşgalin damgası Bursa’nın işgal yıllarında Yunan ordusu tarafından kullanılan ve üzerinde “Sansür. Yunan Ordusu” yazıllı mühür bulunan mektup zarfı, 21 Haziran 1921 tarihinde Bursa’dan İstanbul’a gönderilmiştir.

Bu metne göre mektup, telgraf, gazete, dergi, paket, sinema ve tiyatro eserlerine sansür getiriliyordu. Basında da tüm sansür kuralları geçerliydi. Gazete ve dergileri ilgilendiren kurallar o kadar katıydı ki, gün içinde ekstra veya ikinci baskı yapmaları yasaklanıyor, yeni gazete ve dergilerin yayınına izin verilmiyordu. Sinema ve tiyatrolar gösterime girmeden evvel sansür heyetine sunulacaktı.

Bilinen tek örnek Doğu illerindeki ayaklanmalar nedeniyle Cumhuriyet’in ilk yıllarında kullanılan “Silvan. Sansürce Muayene Olunmuştur” sansür mührü ile 23 Eylül 1926 tarihinde Silvan’dan İstanbul’a gönderilmiş mektup. Bu, Silvan’a özel bilinen tek sansür mührüdür .

Sabah ve akşam baskılarının sansür müfettişliğine iletilmesi için zaman tayin ve kısıtlaması getirilmişti. Mektuplar ve her türlü yayın içinde, Osmanlı İmparatorluğu ve askerî durumuyla ilgili cümlelerin yer alması, iç ve dış politika ile ilgili haberler, mâli ve ticari durumlar, büyük felaket veya kazaları bildiren haberler, halkın morali üzerinde olumsuz etkisi olabilecek tren ve gemi kazaları, büyük yangınlar gibi olaylarla ilgili haberlere izin verilmeyecekti.

Mektuplarda anlamsız söz ve işaretlerin kullanılması da yasaktı. Şifre yalnızca devletin iç ve dış haberleşmelerinde kullanılabilirdi. Dost ülkelerin, tarafsız ülkelerin ve İttifak Devletleri’nin temsilciliklerinin kendi bakanlıklarıyla, kendi diplomatik temsilcilikleriyle ve tarafsız dış ülkelerle şifreli haberleşme yapmalarına izin verilmişti.

Ankara Hükümeti 12 Ağustos 1922 tarihinde Kayseri ‘den İstanbul’a Ankara üzerinden gönderilmiş mektubun üzerindeki “T.B.M.M. Sansür Müfettişliği” sansür mührü, Ankara Hükümeti döneminde kullanılmıştır.

İmparatorluk sınırları içinde tüm muhaberat açık olarak postaya veriliyor, sansür heyetince kontrolden geçtikten sonra sansür mührü vurularak gideceği yere sevkediliyordu. Mektubu gönderen şahıs, adresin dışında mektubun içinde kullanılan lisanı da zarfın üzerine yazmak zorundaydı. İmparatorlukta yaşayan değişik etnik gruplar nedeniyle haberleşme Türkçe, Arapça, Ermenice, Rumca, İbranice, İspanyolca, Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Macarca, Sırpça, Bulgarca, Portekizce, Rusça olmak suretiyle 17 dilde yapılabiliyordu. Dolayısı ile sansür heyetlerinde görev yapan kişilerin lisan bilen emekli askerî personelden olmasına özen gösterilecekti.

İster sivil ister askerî olsun, her türlü muhaberatta bu kurallara uymaya azami itina gösterilecek, sansür memurları görevlerini hakkıyla yapacaklardı. Enver Paşa’ya politik düşmanlarınca yollanmış, ağır hakaretler ihtiva eden iki ayrı mektubun incelenmeden sansürden geçmesi nedeniyle, iki sansür görevlisinin kısa bir duruşmayı takiben mahkeme kararı bile beklenmeksizin görevi ihmal suçuyla asıldıkları ve İstanbul (Sirkeci) Büyük Postanesi önünde ibret-i alem için 24 saat boyunca asılı bırakıldıkları kayıtlara geçmiştir.

Son posta sansürü

2. Dünya Savaşı sırasında Doğu’daki 1941 ve 1943 isyanları gerekçesiyle uygulandığı görülen “Sansör Edilmiştir” ibareli mühür. Bu sansür damgası, Türkiye’deki son posta sansür mührü örneklerindendir.

1. Dünya Savaşı süresince, gerek Osmanlı toplumunda ve gerekse harbe katılan tüm ülkelerde posta ve muhaberatta uygulanan askeri sansür, 14 Kasım 1918’de Mondros Mütarekesi’nin ardından kaldırıldı ve postaneler yazışmaları kapalı zarf içinde kabule başladı. Bu tarihe gelindiğinde Osmanlı toplumu geride kalan elli yılın hemen hemen tamamını, haberleşme ve haber alma hürriyetini elinden alan sansürle yaşayarak geçirmişti. “İşgal Dönemi” başlamasıyla bu defa her türlü muhaberat, işgal bölgelerine göre; İngiliz, Fransız, Yunan “Askeri İşgal Birliği” sansürlerine uğradı. Aynı dönemde başlayan Milli Mücadele ve TBMM’nin açılışı ile anayurtta kalan bölgelerde 1920-1923 yılla- rında “Ankara Hükümeti Sansür” mühürleri kullanılacaktı. Cumhuriyet Döneminde ise, 2. Dünya Savaşı ve Şeyh Sait isyanı dönemlerinde özellikle Doğu illerimizde “sansürce muayene olunmuştur” uygulamasına nadiren de olsa başvurulacaktı.