Türkiye insanı 7 Haziran matematik sınavından geçer not aldı. Çocuklar için hâlâ umut var. Ancak mevcudiyetini iktidar ve para denklemlerine bağlamış olanlar, kirli siyaset + kara para işlemine provokasyonu da dahil etme hesabında.
Yakın tarih ve günümüzde siyasi provokasyon için kullanılan en önemli zemin, platform şüphesiz medyadır. Geçen ay Sabah gazetesi “PYD, IŞİD’den Daha Tehlikeli” manşetiyle, bölgedeki Kürt varlığını hedefe koydu. Sözcü gazetesi ise “Cumhuriyetin Değerini Bilin” manşetiyle Kürt, Ermeni, Ezidi, Roman kökenli milletvekillerine, fotoğraflarını koyarak gözdağı verdi. Kimi yayın organları, gerçekleri gizleme, kendi mahallesine hoş görünme, mahalleliye tempo tutturma, algısını yönetme, yalan haber ve fotoşopla gaza getirme, antipatiyi nefrete dönüştürme, hedef gösterme sıralamasıyla hareket eder. Son aşama ise mahalleliyi ayaklandırma ve düşman bellediklerini linç ettirmedir (Bakınız 6-7 Eylül 1955 hadiselerinden önce, çeşitli gazetelerdeki “Atamızın evine bomba atıldı” veya “İstanbullu Rumlar para toplayıp Kıbrıs’taki Rum çetecilere gönderiyor” manşetleri).
Bunlar yerli bir “üst akıl” tarafından yönetilir ve işler çığrından çıkıp kan ak- tığında, suçu yabancı istihbarat örgütlerine ve genellikle Batı’ya, özellikle ABD’ye atarlar. “Dış güçler veya kökü dışarda mihraklar” karşısında kimse duramaz.
Buraya kadarını zaten herkes biliyor, ama sonrası biraz değişik ve karışık: Tüm bu “operasyon”ların failleri kadar, şimdilerde “sorumlu gazetecilik” kavramının arkasına sığınıp, gazetecilik adına ve gazeteci sıfatıyla sadece siyaset yapanlar da bu rezilliklerden belli ölçüde “sorumlu”dur. Zira yukarda bahsi geçen ajan provokatör ve maaşlı tetikçiler, ancak habercilikle marjinalize edilebilir; ancak gazetecilikle kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılabilir. Oysa ki çoğunluğunu Türk tipi köşe yazarlarının, bir dönem yetenekli muhabir veya röportaj ustası veya uzman haberci iken artık “büyüyüp” yazarlığa terfi etmişlerin oluşturduğu bu popüler isimler, artık neredeyse tamamen “kendilerine” çalışmaktadır. Yazılarında ve TV yorumlarında siyasi kanaatlerini, siyasi duruşlarını, eleştirilerini, övgülerini sıralamaktan başka bir şey yapmayan meslektaşlarımız, bunları ‘yorum’ veya ‘analiz’ saymaktadır.
Bir gazetecinin “Türkiye için neyin iyi, neyin hayırlı olduğu”na dair yazı yazması artık kanıksanmıştır. Halbuki biz onun yüksek fikirlerini değil, konuyla ilgili bilinmeyen bir bilgiyi, belgeyi, konuşmayı, tanıklığı paylaşmasını beklemekteyizdir.
Köhnemiş köşe yazarlığı müessesesi yaşatıldıkça, gerçek haberciler ve araştırmacı gazetecilik desteklenmedikçe, basının kalitesi düştükçe, provokasyonun temel iletişimi medya üzerinden olmaya devam edecek.