Kasım
sayımız çıktı

Tarih, önyargılar ve teknoloji

Haim Teveleviç Eydus adlı Leton uzmanın, Japonya tarihi üzerine 1955’te yazdığı kitabı; yazar ismi, mekan ve zaman karışıklığından dolayı Türkçede hatalı şekilde kayda geçmişti. Basit gözüken bir hatanın peşinde araştırma yapmak; internet olanakları ve tarih metodolojisi üzerine temel dersler…

Genellikle okuyucularımıza yazılmış, bitmiş yazılar sunarız. Bu defa bir yazı veya bir ma­kalenin yaşadığı serüvenlere değinmek isti­yorum. Bu serüvenlerin araştırma, inceleme safha­larına çoğu kişi az-çok aşinadır. Ancak bu incele­meleri yaparken izlediğimiz bilimsel yol, yöntem değişik süzgeçlerden geçer. Burada ideolojik olan­lardan değil de daha çok bakışaçımızdan kaynaklanan muzip tuzaklara dikkati çekmek istiyorum.

Bugünlerde Zeki Velidi Togan’ın 1968-69’da İstanbul Üni­versitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde verdiği Asya Tarihi ders notlarını yayıma hazırlarken, bazı müphem ifade­lerle karşılaşıyoruz. Son günlerde bunlardan birini çözümle­mek için epey uğraşmamız gerekti; varolan hatanın tutulan notlardan çok benim önyargılarımda bulunduğunu, ancak mesele çözümlenince anlamış oldum. Her zaman başkalarını eleştirmek yerine önce iğneyi kendimize batırmak, düşünce­lerin berraklaşmasına yardımcı oluyor.

Sözkonusu mesele, ders notlarının Japonya bahsinde “Prof. Togan, Japonya’nın yeni devirleri tarihini Japonca ya­zılmış bir eserin Rusça tercümesinden takip etti ki, bu, Aydos adlı zatın Japonya’nın Yeni ve En Yeni Tarihi (1955, Mosko­va) adlı eseridir” ibaresinden kaynaklandı. İlk önce kulağa aşina gelse de doğru olamayacağını tahmin ettiğimiz “Aydos” adı üzerinde duruldu; internetten yararlanarak bu ismin “H. T. Eydus” olduğu belirlendi. Ben önce “eserini Japonca yazan bu zat kimdi? Ancak ismi Japon adına da benzemiyor. Her­halde ‘Aydos’ adında birisi Japonya hakkında bir eser yazmış ve bu Rusçaya çevrilmiş” diye düşünüyordum. Tersi, yani Ja­ponya hakkında yazanın bir Rus olacağı ve onun eserinin Ja­ponca’ya çevrilmiş olabileceği hiç aklıma gelmiyor; bana bu konuda yardım edenleri yanlış yönlendiriyordum.

Bu arada teknoloji sayesinde Eydus hakkında epey bilgi sahibi olduk. Haim Teveleviç Eydus (1896-1972), Letonya’nın Kraslava şehrinde doğmuştu ve akademisyen bir aileden ge­liyordu. Sovyetler Birliği zamanında diplomat, oryantalist ve Japonya uzmanı olarak tanınıyordu. 1914-1917 arasında Pe­tersburg’da okumuş, Politbüro’ya girmiş, 1925-1926’da Osa­ka’da konsolosluk yapmıştı. 1941’de profesör olan Eydus’un 100’ü aşkın çalışması bulunuyordu; fakat hâlâ bilgi­ler bizi istediğimiz yere götürmüyordu. Ancak Osa­ka’da bulunmuş olması, Japonya-Japonca bağlantı­sını kanıtlıyordu.

Öte yandan SSCB’de yetişmiş bu diplomat ve biliminsanından övgüyle sözeden internet bilgile­ri karşımıza çıkıyordu. Buralarda Yenekova ve Aita adlı biliminsanlarının onun eseri hakkında “100 yıl­lık Japon tarihini ele alan bu kitap gibi bir eseri, biz Japonlar henüz telif edemedik” dediklerini ve çalışmanın bir yaban­cının ilgi düzeyini göstermekten çok, bilimsel araştırmalara dayanılarak hazırlanmış bir referans kaynağı olduğuna işa­ret ettiklerini görüyorduk. Böylece ders notlarında bahsedi­len eserin varlığı teyit edilmiş oluyordu; ancak orijinal eserin hangi dilde yazıldığı ve sonra da hangi dile çevrildiği konu­sunda henüz açık bilgi yoktu. Rusya kütüphanelerinde Ey­dus’a ait kitaplar listesinde Japonca bir eser görülmüyordu. Bu arada yine internetten kitabın önsözüne de ulaşıldı ama, hâlâ Japonca ile ilgisi anlaşılamıyordu. Sonuçta WorldCat (Dünya Kütüphaneler Birliği) katalogundan Eydus (Türkçe transkripsiyon) değil de Eidus (uluslararası transkripsiyon) adı altında 30’a yakın kitabın, Tetsuo Yonekawa ve Shigeo Ai­da tarafından yapılmış Japonca çevirisi karşımıza çıktı. Eser, Moskova’daki yayımdan 1 yıl sonra Japonca olarak Tokyo’da yayımlanmıştı.

Böylece artık ders notlarındaki cümleyi düzeltebilecektik. Eser 1955’te Rusça yazılmış, 1956’da Japoncaya çevrilmişti. Eserin hemen 1 yıl sonra çevrilmiş olması, o dönem Japon­ya’sı için önemine işaret etmekte idi. Zeki Velidi Togan da bu öneme binaen eserden yararlanma yoluna gitmişti; ancak not tutan öğrencinin duyduğunu yazdığı cümle, karışıklığa sebe­biyet vermişti. Eğer bugünkü araştırma imkanları olmasa idi, o ders notundaki hatanın düzeltilebilmesi de imkansız ola­caktı. Öte yandan eseri yayıma hazırlarken şüphelenmemiş olsaydık, bu sonucu elde edemezdik. Demek ki bir incelemede “sorgulama” hâlâ en ön sırayı oluşturmakta, internete bu çer­çevede başvurmak gerekmektir. Sorgulamada oluşan şüpheyi de, kanıt elde edinceye kadar ısrarla kovalamak gerekmekte­dir. Önce internete başvurmak bizi yanılgıya götürebilir.