Günlük gazetelerin bir zamanlar ikinci veya yıldırım baskı yapma imkanları yoktu. Önemli bir hadise meydana geldiğinde, “ilave” adı verilen tek yapraklı, bir çeşit el ilanını anımsatan, boyutları düzensiz küçük haber bültenleri yayımlanıyordu.
Kasım 1831’de çıkmaya başlayan ilk resmî gazetemiz Takvim-i Vekayi’den itibaren sayıları yavaş yavaş artan gündelik gazetelerimiz, dönemin teknik imkanlarının izin verdiği ölçüde okurlarına güncel havadisler ulaştırmaya çalışıyorlardı. Bulundukları zamanın haberleşme teknikleri önceleri mektup sonra da telgraftı.
Günlük gazeteler basılıp satışa çıktıktan sonra kendilerine ulaşan çok önemli resmî bir bildiriyi, bir savaş haberini veya hükümet değişikliğini yahut önemli bir siyasi şahsiyetin ölüm haberini aynı gün duyuramıyorlardı; ikinci veya yıldırım baskı yapma imkanları yoktu. Önemli bir olayı okurlara ulaştımak için basılı gazetenin sayfasını değiştirip yeni baştan kalıp dökmeye o zamanın tekniği izin vermemekteydi.
İlk ve tek kitap
Münir Süleyman
Çapanoğlu’nun 1960’ta
yayımlanan kitabı, erken
dönem ilaveler hakkında
yazılan ilk ve tek eser.
İşte bu nedenle gazeteciler ve patronları bu işin kolayını “ilave” adı verilen tek yapraklı, bir çeşit el ilanını anımsatan, boyutları düzensiz küçük haber bültenleri yayımlamakta bulmuşlardır. Boyutları gelen haberin önemi ve içeriğine göre değişen beş ya da on paraya satılan bu ilaveler, sokaklarda müvezzi adı verilen dağıtıcılar tarafından satılmaktaydı. Takvim-i Vekayi, Ceride-i Havadis, Basiret, İstikbal gibi gazeteler çıkardıkları ilaveleri bazen gazete ile birlikte veriyorlar bazen de satışa sunuyorlardı. Yine bu dönem gazeteleri bu tür eklere yanlız ilave adı vermiyor, “Varaka-i Mahsusa” da diyorlardı.
Günümüzde artık dergi ölçülerine varmış olan kitap, ekonomi, pazar, moda, bilim eklerinin başlangıcı ve ilk dönemi olarak kabul edeceğimiz bu ilaveler hakkında ilk ve tek kitabı gazeteci Münir Süleyman Çapanoğlu Basın Tarihimizde İlave adıyla 1960’ta yayımlamıştır. Basın tarihi ile ilgili pekçok anısına da yer verdiği bu eseri hazırlarken kendi kitaplığında bulunan ilavelerden örnekler vermiş, bu ilavelerin toplanmadığı için çoğunun kaybolup gittiğini vurgulamıştır. Daha sonraki yıllarda bu kitapların Enderun Kitabevi’ne satılmasıyla ilave koleksiyonu da dağılmıştır.
Sahaflık mesleğinin verdiği ayrıcalıkla uzun yıllar her gördüğüm, önüme çıkan her ilaveyi topladığımdan, hatırı sayılır bir “ilave” koleksiyonu edindim. İşte bu birikimden ilginç bazı örnekler…
Yıldız’ın son saati: Sultan teslim oldu
Hareket Ordusu Yıldız Sarayı’nın etrafını kuşatıp büyük topları getirip aradaki büyük küçük herkesi korkuya saldı ve saraydakiler kurtuluş olmadığını anlayıp teslim olmaya karar verdiler. Hareket Ordusu içeri girerek Sultan’ı ve bütün askerî ileri gelenleri ve çalışanları toplayıp (bunların içinde Tahir Paşa da vardı) teslim aldı. Saraydakilerden bazıları intihar ettiler. Bugün Sultan Hamid’in sonunun ne olacağını bütün Türkiye bekliyor. Son anda duyduğumuza göre 4. Ordu Komutanı Zeki Paşa Yıldız’da teslim alınarak savaş mahkemesine gönderilmiş ve rapt u zapt altına alınmıştır.
(Hırant O. Keresteciyan Matbaası’nda, Ermenice basılmış ilave. Tarih ve basan gazete kayıtlı değil. Ermenice’den çeviren Püzant Akbaş)
Zeki Paşa’nın azli ve ‘yuha’ sesleri
Umum Mekâtib-i Askeriye-i Şâhâne Nazırı ve Tophane-i Âmire Müşiri Devletlû Zeki Paşa memuriyetinden azl edilmişdir.
Müşarunileyh geçen gün Mekteb-i Harbiye şâkirdanını bir nutuk irâd eylemek üzere bahçeye cem ettirmiş ve daha ibtidayı kelâmda kendisinin hiçbir şeyden korkmadığını ve kendi amal ve mülahazatına muhalif hareket edilecek olursa cümlesini mahv ve mün’adim edebileceğini makam-ı tehdidde ve tahvifde şâkirdân-ı mumaileyhime bildirmiştir.
Birkaç gün evvel dâhi Mâbeyn-i Hümâyûn-ı Cenâb-ı Mülûkâne’ye giden binlerce erbâb-ı hamiyeti susuz bırakmak hususunda gösterdiği ikdâm-ı hürriyetbahşa ile ibrâz-ı derece-i hamiyyet eylemiş olan Zeki Paşa Hazretleri şu tehdidât-ı vakıasıyla mahiyetlerini bir kat daha izhâr buyurmuşlardır.
Bu sözler üzerine o gayyur merd nezihü’l-vican kardeşlerimiz artık daha ziyade dinlemeğe tenezzül etmeyerek yüksek sesle: “Bizde bir şey söyleyecek zannediyorduk. Dağılın arkadaşlar!” diye bağırmışlar ve kendisi havuzbaşında yap yalnız bırakıp yürümüşlerdir! Zeki Paşa Hazretleri istihfaf alkışları arasında Mekteb kapusundan dışarıya uğramıştır.
Böyle kendisini Milletimize kendi tanıttığı için Zeki Paşa Hazretlerine aşk olsun!
Evvelki akşam dâhi paşa-yı müşarunileyh Bâb-ı Âli’den avdetleri esnâsında sokaklara yığılmış olan binlerce halk tarafından “Yuhâ!…” avazeleriyle selâmlanmışdır
(Basan gazete adı ve tarih yoktur. Bu ilave Sabah Gazetesinin verdiği ilave olmalıdır).