Yıllar sonra Kapalıçarşı’daki bir halıcıda günışığına çıkan bir karikatür albümü, 19. yüzyıl sonu Osmanlı bürokratı, hariciyeci, mutasarrıf, cemiyet adamı Yusuf Franko Kusa’nın bilinmeyen yeteneğini ortaya çıkardı. 1884- 1896 arası çizdiği karikatürlerle dönemin bürokrasisini hınzırca eleştiren Yusuf Franko Paşa’nın bu ‘tehlikeli’ uğraşı bugün ANAMED’de sergileniyor.
İZEL ROZENTAL
Yıllar sonra Kapalıçarşı’daki bir halıcıda günışığına çıkan bir karikatür albümü, 19. yüzyıl sonu Osmanlı bürokratı, hariciyeci, mutasarrıf, cemiyet adamı Yusuf Franko Kusa’nın bilinmeyen yeteneğini ortaya çıkardı. 1884- 1896 arası çizdiği karikatürlerle dönemin bürokrasisini hınzırca eleştiren Yusuf Franko Paşa’nın bu ‘tehlikeli’ uğraşı bugün ANAMED’de sergileniyor.
Bundan tam 60 yıl önce, eşiyle birlikte İstanbul’daki kısa tatilleri esnasında Kapalıçarşı’da gezinen Herbert Brooks Walker’ın gözü, bir halıcı dükkanında sergilenen eski bir karikatür albümüne takılmasaydı, belki de bu sıradan Osmanlı bürokratının varlığından birkaç meraklı tarihçi dışında hemen hiç kimse haberdar olmayacak, muhtemelen Yusuf Franko Bey (1856-1933) hâlâ, Hıfzı Topuz’un ifadesiyle, “ıssız bir ada gibi” keşfedilmeyi bekleyecekti.
O, bugün tarihin karanlık sayfalarından kafasını uzatıp bize muzipçe göz kırpıyorsa, bunu gençlik yıllarında “sadece kendisi için” çizdiği karikatürleri sayesinde yapıyor.
Gerçi bu bürokrat, genç yaşında Osmanlı hariciyesinde başlayan uzun kariyerinin sonunda Hariciye Nazırlığına kadar yükselmişti, ama 1922 yılının 25 Şubat günü atandığı bu görevde, hükümetin 4 Mart günü istifa etmesiyle sadece sekiz gün kalabilmişti. Öncesinde kısa bir dönem Posta ve Telgraf Nazırı olan Yusuf Franko Paşa, tarihçilerin gözünde sıradan bir bürokrat olmanın ötesine geçemedi.
1855’te Lübnan’da bir Levanten ailenin beş çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Yusuf Bey, eğitimini Beyrut’ta tamamlamıştı. Babası Nasrî Franko Kusa Paşa 1873’te ölünce, tüm ailesi İstanbul’a taşınmıştı. Yusuf, kardeşleriyle birlikte Hariciye nezaretine adım attığında henüz onsekiz yaşında bir delikanlıydı.
Siyaseten çalkantılı geçen XIX. yüzyılın son çeyreği, İstanbul’u Batı diplomasisi için oldukça önemli bir merkez haline getirmişti. Batılı diplomatlar, görevleri gereği bulundukları bölgelerde yerel halkla ilişki kurmalıydılar. Oysaki Müslümanların yabancılarla görüşmeleri Osmanlı toplumunda hoş karşılanmıyordu. Bunun sonucunda, toplumdan soyutlanan yabancı elçilerle diplomatlar, İstanbul Pera’da birbirleriyle ve Müslüman olmayan üst düzey yöneticiler, bankacılar ve elit iş adamlarıyla görüştükleri bir tür “getto” oluşturmuşlardı. Doğu Hıristiyan Katolik (Melkit) mezhebinden olan ve sosyalleşme konusunda pek sıkıntı yaşamayan Yusuf Bey ise çok geçmeden kendisini “Pera sosyetesi”ne kabul ettirmesini bilmişti.
Edindiği bu renkli diplomatik çevre, içindeki sanatsal yeteneğin de açığa çıkmasına vesile olmuştu. Yusuf Bey, 1884–1896 arasında çizdiği karikatürlerden oluşturduğu ve yıllar sonra Kapalıçarşı’daki halıcıda gün ışığına çıkan bu geniş albüme 124 adet karikatür yapıştırmıştı (Types et Charges 1884, Ömer M. Koç koleksiyonu). Ancak ilginçtir, karikatürlerin neredeyse yarısı 1884, 1885 tarihlerini taşıyordu. Sonraki yıllarda üretimini giderek azaltan amatör karikatürcü, 1896 yılında bu ‘tehlikeli’ hobisine tamamen son vermişti.
İstibdat döneminde karikatür ve mizahın II. Abdülhamit tarafından yasaklandığı bilinen bir gerçektir. Sultanın muhbirlerinin her köşede gizlendiği bu karanlık dönemde, karikatür çizmenin zorluğu ve tehlikesi meydandaydı. Hele Hariciye Nezareti’nde görevli bir bürokratın bu ‘suç’u işlemesi hiçbir şekilde kabul edilemezdi. Bu nedenle Yusuf Bey’in karikatür hevesini sürdürmek istememesi anlaşılır bir tercih… Albümünü ise belki günün birinde yayımlanır umuduyla saklamış olması akla yatkın geliyor.
Karikatürlerini kimlere gösterdiği ise ayrı muamma! Madam Gritzenko’nun karikatürünün sol üst köşesine kadıncağızın karalamış olduğu birkaç beğeni sözcüğü, sanatçının çizimlerini konu mankenlerine göstermiş olduğunun en belirgin kanıtı. Zaten Yusuf Bey çizimlerinin çoğunu fotoğraflardan ya da akıldan değil, modeline bakarak gerçekleştirmiş. Bu da karikatürlerinin başkalarınca biliniyor olmasını muhtemel kılıyor.
Resim eğitimi alıp almadığı bilinmese de, dönemin tanınmış oryantalist ressamı Kont Preziosi ve aynı tarzda karikatürler çizen oğlu ile görüştüğü biliniyor. “Portre charge” (Abartılmış portre; Fransa’da XIX. yüzyıldan itibaren yaygınlaşan karikatür tarzı; kişinin yüz hatları abartılı çizilir, vücut ise daha büyük olan kafaya göre orantısızdır) tarzında kurşunkalem, çini mürekkebi ve suluboya tekniğiyle çizdiği karikatürünün bir özelliği de, abartı bir yana, zeka dolu hoş mizahi unsurlar, bazen de kelime oyunları içermesi. Bir kafesin içindeki üç bürokratı maymun, papağan ve kaz olarak tasvir etmesi, kibirli General Brockdorf Paşa’nın kalçasını tavuskuşu tüyleriyle süslemesi ya da örümcek bacaklı olarak çizdiği Baron Galvagna’ya çizme (İtalya) parlattırması bu espri anlayışının tipik örnekleridir.
Yusuf Bey’in çizimlerinin bütün dostları tarafından hoşgörüyle karşılandıklarını iddia etmek safdillik olur. Karikatür neticede bir abartı sanatıdır; amacı güldürerek eleştirmektir. Yusuf Bey ise belli ki bu konuda çok yeteneklidir!
Karikatürler albüme kronolojik bir düzenle değil, sırasız yapıştırılmış. Birkaç boş sayfanın ardından tarihsiz bir karikatürle sonlanıyor albüm. Aslında bu tüyler ürperten son çizim, konu mankenlerinin Yusuf Bey’e bakışlarını da tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Karikatürün tam ortasında kahramanımız Yusuf Bey, elinde fırçasıyla darağacında sallanırken boynunu bir akbaba kemiriyor. İpler her iki yandan sanki Lilliput ülkesinin cüceleri tarafından çekiliyor. Aslında bu cüceler, Yusuf Franko’nun albümünde daha önce yer almış olan karakterler… Ön planda da ellerinde mendilleriyle ağlaşan Yusuf Bey’in yakınları görülüyor. İdam komutunu veren ise, sanatçının bir karikatürde hınzırca eleştirdiği Alman Generali Ristow Paşa’dan başkası değil! Karikatürün adı: “L’Expiation”, yani kefaret!
Albümün sondan ikinci karikatürü ise oldukça manidar! Bu etkileyici çizimde Mihran Balassan adlı kişi, piyanosunun başında “Ölülerin Dansı”nı (Dance Macabre, Camille Saint-Saëns) çalarken, dışarıda iskeletler çılgınca dans ediyor. Bu karikatür, 1896 olayları (Osmanlı Bankası Ermeni komitacılar tarafından işgal edilmiş, ardından İstanbul’da çıkan olaylarda çok sayıda insan ölmüştü) üzerine çizildiği izlenimini verse de bu konuda herhangi bir açıklayıcı bilgi ve tarih yok.
“Yusuf Franko’nun İnsanları” başlıklı serginin metinlerini sergi danışmanlarından K. Mehmet Kenter yazdı. Serginin küratörlüğünü Bahattin Öztuncay, tasarımını ise Yeşim Demir Pröhl yaptı. Son yıllarda İstanbul’da izlediğimiz en gezilip görülesi sergilerden biri, 1 Haziran tarihine kadar Pera’da…