Kasım
sayımız çıktı

Doğu Akdeniz’de Haçlı varlığının sonu

Bundan tam 730 yıl önce Haçlı Seferleri’nin ve Doğu Akdeniz’deki Haçlı varlığı (outremer) açısından dönüm noktası olan Akka kuşatması gerçekleşti. Akka, Doğu Akdeniz’de Hayfa Körfezi’ndeki özel konumu ve doğal limanıyla stratejik önemi büyük kentlerden biriydi ve yüzyıllarca böyle kaldı. 1799-1832 arasında bile, biri Napoléon tarafından olmak üzere üç kere daha kuşatılacaktı. Akka’nın Müslümanlar tarafından fethi sonrası Haçlıların artık bu topraklarda tutunabilmesi mümkün olmadı.

 Haçlı kuvvetleri arasında birlik-beraberlik yoktu

Haçlı kuvvetleri özellikle 1244’te Kudüs’ün ikinci defa kaybedilmesinin ardından iyi­ce bölünmüştü. Kudüs Kral­lığı’na bağlı Sur (Tyre) kenti bile başlı başına bir lordluğa dönüşmüştü. Bunun yanında Trablusşam (Tripoli) Kontlu­ğu ve Antakya Prensliği siyasi ve iktisadi olarak önemli mer­kezler olmuştu. Fiili başkent Akka’da ise Avrupalı hanedan­ların kendi içlerinden çıkardığı krallar ve hatta onların vekil bıraktığı baylolar arasında bir rekabet vardı. Kıbrıs Kralı 3. Hugh ve Sicilya Kralı 1. Car­los (Anjou’lu) yine kan bağla­rını bahane ederek kutsal top­raklarda hak iddia ediyor ve bayloları aracılığıyla buraları yönetmeye çalışıyordu. Pisa, Venedik ve Cenova gibi deniz­ci devletler arasındaki rekabet de kutsal topraklardaki ticareti üstlenmek için devam etmek­teydi. Müslümanlar arasında ise Kalavun, Memlûk Sultanı olarak gücünü pekiştirmiş, Su­riye ve Mısır’ı kontrol etme­ye başlamıştı. 1260 öncesinde, Müslüman dünyasında Şam ve Kahire ayrı güç merkezleriydi.

Akka, kuşatmadan 100 yıl önce el değiştirmişti

Akka, stratejik konumuyla hem Haçlılar hem de Müslümanlar için önemli bir kentti. Selahad­din Eyyûbî’nin Hıttin (Hattin) Muharebesi (1187) ardından fethedilen Kudüs ile beraber Akka da aynı tarihte savaşma­dan teslim alınmıştı. Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy de, Se­lahaddin’e esir düşmüş fakat 1188’de serbest bırakıldığın­da mütevazı bir ordu toplayıp 1189’da Akka’yı kuşatmıştı. 2 yıl sürecek olan kuşatmaya daha sonra 3. Haçlı Seferi sırasında İngiltere Kralı Aslan Yürekli Ri­chard ve Fransa Kralı Philip­pe de katılmış, bu geniş ordu­ya karşı dayanamayan Eyyûbî, kenti 1191’de teslim etmek zo­runda kalmıştı. Kudüs alınama­dığı için Akka, Kudüs Krallı­ğı’nın fiili başkenti olma işlevini üstlenecekti.

İsrail’in kuzeyinde, Akdeniz kıyısındaki Akka kentinin, günümüzdeki durumu.

Haçlıların rakibi artık Eyyubîler değil Memlûklar idi

Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs fethi o kadar efsaneleştiril­miştir ki, Kudüs’ün 1229’daki 6. Haçlı Seferi sırasında yine Eyyûbî Hanedanı’ndan Kâmil bin Adil tarafından (neredeyse savaşmadan, diplomatik yolla) tekrar kaybeldiği unutulmuş­tur. Kudüs’te Müslümanlar sadece küçük bir bölümü elle­rinde tutarken, kısa bir aralık dışında 15 sene boyunca kenti Haçlılar yönetmiştir. 1244’te ise Moğollar tarafından yerle­rinden edilmiş Harezmliler ile Eyyûbî Sultanı es-Salih Eyyûb Kudüs’ü tekrar kuşatmış ve fet­hetmiştir; fakat Harezmliler kenti öylesine yağmalamıştır ki, Kudüs neredeyse harabeye dönmüştür. Eyyûbî hükümdarı es-Salih, daha çok Memlûk tipi askerleri Kahire’deki sarayında tutuyordu. Bu durum Mısır’da Eyyûbî hanedanının sonu­nu getirdi. 1249’te ölümünden sonra eşi Şecer-üd-Dürr “ha­nım sultan” oldu ve ardından Memlûk birliklerinden Aybeg ile evlendi. Eyyûbiler, Suri­ye Sultanı/Şam Emiri olarak Suriye’de varlıklarını sürdü­rürken, Mısır sultanları artık Bahri Memlûklardan çıkmaya başladı.

Tek şövalye tarikatı Tapınakçılar değildi

Tapınak Şövalyesi miti, söz­de-tarihsel argümanlarla o ka­dar beslenmiştir ki günümüzde kitlesel medya birçok yapımda Haçlılar sözkonusu olduğun­da ağırlığı bu şövalye grubuna vermiştir; özellikle Kutsal Kâse gibi dinî hatıraların korunma­sı sözkonusu olduğunda… Hal­buki Akka, özellikle Hospita­lier Şövalyeleri için önemli bir merkez olmakla beraber, yine Alman tüccarlar tarafından ku­rulan hacılar için yapılmış has­tane etrafında şekillenen Töton Şövalyeleri de buradaydı. Diğer bir şövalye grubu ise Lazarus­çular’dı. Bu 4 şövalye grubu ve daha küçük birkaç şövalye gru­bu hem Akka’nın savunulmasın­da hem de yönetiminde ağırlıklı söz sahibiydi.

1291 Akka kuşatmasında surları savunan askerleri tasvir eden resim, Dominique Papety imzasını taşıyor (1815-49).

Akka’nın yönetimi kralların elinden çıkmıştı

Kudüs’ün Müslümanların eline geçmesinden sonra Akka fiili başkent olmuştu. Doğu Akde­niz’de başka Haçlı derebeylikle­ri olsa da Kudüs Krallığı unvanı uzaktaki Avrupalı hanedanlar­daydı ve bunların temsilcileri krallığı vekaleten yönetiyordu. Kralı seçme yetkisi, şövalye ta­rikatlarının üstadlarından, asil­lerden ve piskoposlardan olu­şan Haute Cour’da idi. Seçim­deki temel öğelerden birisi güç dengesini bozmayacak bir lider bulunmasıydı; zira daha önce gruplar ve yönetici hanedan­lar arasında kurulmuş ittifaklar tercih yapmayı zorlaştırmak­taydı. İttifaklar içinde Cenova, Venedik ve Pisa gibi Akdeniz’in en güçlü “talassokrasi”lerine (denize dayalı hükümdarlıklar) yakın veya uzak olmak da belir­leyiciydi; zira bu deniz güçleri hem ticaret için hem de şehrin savunması için yaşamsal önem taşımaktaydı. Haute Cour ve Cour de Bourgeois kenti bir ko­mün gibi yönetirken, kralların bayloları da temsilci olarak güç dengesinin mühim aktörleriydi.

Akka’dan sonra Atlit Kalesi’de düştü

Memlûk Sultanı Kalavun, Laz­kiye ve Trablusşam gibi Haçlı yerleşimlerini birer birer top­raklarına katıyordu. Akka için ordu toplarken aniden 1290’da öldü. Haçlılar ordu toplandı­ğının farkında idi, fakat yanlış istihbarat yaymak amacıyla Kalavun, ordunun Afrika için hazırlandığını söylemektey­di. Rakip Memlûk beylerin­den el-Fahir ise bunun Akka için olduğunu Kıbrıs ve Kudüs Kralı Henry’ye iletmişti. Kala­vun’un oğlu Halil el-Eşref, ba­basının seferini devam ettirdi ve Mayıs 1291’de Akka’yı fet­hetti. Akka, Haçlıların bu coğ­rafyada tutunduğu son kent de­ğildi ama burasının kaybedil­mesi bir dönüm noktası oldu. Akka’nın ardından Tapınak­çıların askerî merkezi Tartus ve stratejik bir kale olan Atlit Kalesi Ağustos’ta kaybedil­di. Haçlılar bu defa Tartus’un karşı kıyısında olan ve tatlı su kaynakları tükenmiş Arvad Adası’na çekildiler ve burayı Kıbrıs Krallığı’ndan destek ala­rak yapmak istedikleri seferler için bir üs olarak kullandılar. Memlûkların adayı kuşatması­nın ardından, 1302 Eylül’ünde Haçlılar Doğu Akdeniz’deki bu son yerleşimi de Müslümanla­ra teslim ettiler.

Selahaddin Eyyûbi