İngiliz edebiyatçı ve eleştirmen Charles Dickens (öl. 1870), yarattığı karakterlerle 19. yüzyıl İngiltere’sinin toplumsal sorunlarını ve dönemini yansıttı. Kendi hayat hikayesini David Copperfield romanında kurgusal bir karakter üzerinden yazan Dickens, özellikle Oliver Twist ve Kasvetli Ev’le kalıcı bir etki sağladı, klasikler arasına girdi. Eksileri ve artılarıyla…
Viktorya Dönemi’nde (1837-1901) Birleşik Krallık, sanayi devrimi ve kolonileşmeyle dünyanın tartışmasız en büyük süper gücüne dönüştü. İmparatorluğun kalbi olan Britanya Adaları’nda yaşam koşulları özellikle orta sınıf için düzelirken, aynı anda birçok sosyal, ekonomik ve politik problem de başgösterdi. Bu dönemde edebiyat alanında birçok önemli yazar yetişti ve bunlar eserlerinde yaşadıkları dünyanın değişimini dile getirdiler.
Charles Dickens kimi zaman örtülü otobiyografik kimi zaman (büyük ölçüde) kurgu romanlarıyla, hem dönemin hem sonraki zamanların iz bırakan edebiyatçısıydı. Yarattığı karakterler, tıpkı Elizabeth devrinin Shakespeare karakterleri gibi bilinirlik kazandı; hem gündelik hayatta hem de edebiyat dünyasında en çok atıf yapılan kurgusal kişilikler oldu. Eserleri, dönemin yaşayışını ve problemlerini yansıttı.
Eserlerinde çocuklarla ilgili toplumsal sorunları dile getirdi
Tıbbın gelişmesiyle bebek-çocuk ölümleri büyük oranda düşmüştü. Dönemin kapitalist gelişimi, ucuz işgücüne ihtiyaç duyuyordu. Toplumun alt kesimlerinde, geçinmek için çocukların da ailenin kazancına katkıda bulunması bekleniyordu. Çocuk işgücünün sömürülmesi, Viktorya Dönemi’nde sistemleşmeye başladı. Çocuk işgücü problemini ve alt sınıflardaki sefaleti Oliver Twist, Kasvetli Ev, David Copperfield, Büyük Umutlar kitaplarında gündeme getirdi. En önemli romanlarından Oliver Twist’te, aynı zamanda eviçi şiddeti, çocukların kriminal işlerde kullanılmasını ve sokak çocuklarının sefaletini hicvetti. Bu eserdeki gerçeklik ve ustalık, özellikle orta sınıfın bu konudaki bakışaçısını sarsmış, kamuoyunda çocukların köle gibi kullanılması konusunda farkındalık yaratmış, hatta dolaylı olarak bu konudaki reformların yolunu açmıştı.
Ülkesindeki haksızlıkların karşısında, ülkesinin yaptığı haksızlıkların yanında!
Charles Dickens kendi yaşadığı toplumdaki sefaleti, göç problemlerini eleştirmiş, mazlumları savunup korumuş ve romanlarında onların dertlerini konu etmişti. Bununla birlikte özellikle İngiliz kolonilerindeki halkları aşağı ve hor görmüştü. Dickens, yaşadığı dönemde gelişen antropoloji ve evrimsel biyolojinin verilerini yanlış yorumlayan sözde bilimsel biyolojik ırkçılığın bir temsilcisi değildi; ancak yine o dönemde popülerleşen görüşlere paralel olarak, toplumlar arasında kültürel bir hiyerarşinin olduğu inancındaydı. Bu hiyerarşide dünyanın başat gücü, mensubu olduğu Büyük Britanya’ydı; zira kültürü ve kullandığı bilim sayesinde bu konuma gelebilmişti. Dickens, Kıta Avrupası’nı bile daha aşağıda görürken, Britanya’nın kolonilerinde yaşayan toplumları “primitif kültürler” olarak değerlendirmekteydi. Bunun en bariz örneği, 1857’deki büyük Hint Ayaklanması’ndan sonra Emile de la Rüe’ye yazdığı bir mektuptadır. Burada özetle, “eğer oradaki orduların komutanı olsaydım bu iğrençlikleri yapan Hinduları ve o ırkı tamamen yeryüzünden silerdim” demekteydi.
Yazılarında ayrıca medeniyetle kirlenmemiş (!) “asil-vahşi”(noble-savage) ve romantik primitifizm yaklaşımlarıyla alay etti; Batı kültürünün üstünlüğünü vurguladı. ABD’de köleliğin kaldırılmasını desteklemiş, fakat “eğitimden yoksun” Afroamerikalılara oy hakkı verilmesini “absürd” bulmuştur. Oliver Twist’teki Yahudi Fagin karakteri, tıpkı kendisinden yaklaşık 250 sene önceki Marlowe’un Malta Yahudisi’ndeki Barabas veya Shakespeare’in Venedik Taciri’ndeki Shylock gibi klişelere dayanan ve olumsuz biçimde karikatürize edilmiş bir figürdü. Daha sonraları kitaptaki Fagin yerine kullanılan “Yahudi” (the Jew) ifadesini son 15 bölümde kaldırmış; arkadaşına yazdığı bir mektupta romandaki Fagin tasvirinin Yahudi halkına karşı yapılmış büyük bir hata olduğunu ifade etmişti.
Geleceğe iz bırakan edebiyatçı
Elizabeth devrinde Shakespeare’in yarattığı etkinin bir benzerini, Charles Dickens Viktoria Dönemi’nde yaratmıştı. Eserleri hem yaşadığı çağa hem de geleceğe iz bıraktı.
Noel kutlamalarını kiliseden çıkardı evlere soktu: ‘Merry Christmas’
Noel, 16. yüzyıldan itibaren Protestan reform hareketinin güçlenmesiyle kiliselerde ilahilerle daha az kutlansa da, 19. yüzyılda bile bir dinî bayram olarak devam etmekteydi. Britanya’da, Viktorya Dönemi’nin ortalarında Noel, yavaş yavaş özellikle orta ve üst sınıf için bir eğlenceye dönüşmekte ve kiliseden çıkıp özel alanlara girmekteydi. Daha önce yılbaşındaki hediyeleşme kültürü Noel’e kaymıştı. Dickens da Britanya toplumunun Noel’i tekrar değerlendirerek onu dönüştürdüğünü gözlemliyordu. Böylece en ünlüsü Bir Noel Şarkısı olmak üzere beş Noel novellası ve romanı yazdı. Bu eserler Britanya ve ABD’de bugünkü anlamdaki Noel kutlamalarının gelişmesinde büyük rol oynadı. Bir Noel Şarkısı kitabındaki “Merry Christmas” tabiri, daha sonra bu bayramın standart tebrik ifadesi oldu; eserdeki gibi evde ailecek beraber yenilen yemekler yine bu bayramla özdeşleşti. Kitapta, birşeyin saçma olduğunu veya aşırı kutlandığını ifade etmek kullanılan “Bah! Humbug!” ifadesi ise İngilizcede popüler bir tabire dönüştü.
Sherlock Holmes’tan önce Dedektif Bucket vardı
Dickens’ın en iyi romanlarından kabul edilen ve birçok eseri gibi dizi olarak parça parça 1852-53’te yayımlanan Kasvetli Ev, İngiliz hukukunun önemli problemlerinden birine değinmekteydi. Anglo-Sakson hukuk sisteminde yazılı olmayan ortak hukukun (common law) yavaş ilerleyişi bir problemdi. 1. Elizabeth zamanında güçlenen “Hakkaniyet Mahkemeleri” (Court of Chancery) çeşitli ufak reformlara rağmen çiftbaşlılık yaratmaktaydı ve buraya giden davalar da bezdirici bir şekilde uzamaktaydı. Kararlar geç alındıkları için anlamsızlaşmaktaydı. Dickens da muhtemelen gerçek bir davaya dayanarak romanında bu konuya değinmiş ve bu durumu parodileştirerek eleştirmişti. Toplumdaki mağduriyeti ortaya koyan romandan yaklaşık 20 yıl sonra 1873’te başlayan süreç sonucu aralarında “Court of Chancery”nin de olduğu 7 mahkeme birleştirildi ve ortak hukuk-hakkaniyet mahkemelerindeki ayrışma sona erdirildi. Yine bu dönemde, suçla savaşan yeni bir kahraman edebiyata girmişti. Eserdeki “Dedektif Bucket”, Britanya edebiyatındaki ilk kurgu dedektif karakteri olup Arthur Conan Doyle’ın Sherlock Holmes’unun öncelidir (Amerikalı şair ve yazar Edgar Allen Poe’nun kısa hikayelerindeki August Dupin karakteri ise İngilizce yazın dünyasında ilktir).