Kasım
sayımız çıktı

Oliver Twist’le ağlamak D. Copperfield’le büyümek

İngiliz edebiyatçı ve eleştirmen Charles Dickens (öl. 1870), yarattığı karakterlerle 19. yüzyıl İngiltere’sinin toplumsal sorunlarını ve dönemini yansıttı. Kendi hayat hikayesini David Copperfield romanında kurgusal bir karakter üzerinden yazan Dickens, özellikle Oliver Twist ve Kasvetli Ev’le kalıcı bir etki sağladı, klasikler arasına girdi. Eksileri ve artılarıyla…

Viktorya Dönemi’nde (1837-1901) Birleşik Krallık, sanayi devrimi ve kolonileşmeyle dünyanın tar­tışmasız en büyük süper gücüne dönüştü. İmparatorluğun kalbi olan Britanya Adaları’nda yaşam koşulları özellikle orta sınıf için düzelirken, aynı anda birçok sos­yal, ekonomik ve politik prob­lem de başgösterdi. Bu dönemde edebiyat alanında birçok önemli yazar yetişti ve bunlar eserlerin­de yaşadıkları dünyanın değişi­mini dile getirdiler.

Charles Dickens kimi zaman ör­tülü otobiyografik kimi zaman (büyük ölçüde) kurgu romanla­rıyla, hem dönemin hem sonraki zamanların iz bırakan edebiyat­çısıydı. Yarattığı karakterler, tıp­kı Elizabeth devrinin Shakes­peare karakterleri gibi bilinirlik kazandı; hem gündelik hayatta hem de edebiyat dünyasında en çok atıf yapılan kurgusal kişilik­ler oldu. Eserleri, dönemin yaşa­yışını ve problemlerini yansıttı.

Çocuk işgücü Viktorya Dönemi’nin önde gelen problemlerinden biri de çocuk iş gücüydü. Madenlerde ancak çocukların geçebileceği tüneller kazılabilmekteydi.

Eserlerinde çocuklarla ilgili toplumsal sorunları dile getirdi

Tıbbın gelişmesiyle bebek-çocuk ölümleri büyük oranda düşmüş­tü. Dönemin kapitalist gelişimi, ucuz işgücüne ihtiyaç duyuyor­du. Toplumun alt kesimlerin­de, geçinmek için çocukların da ailenin kazancına katkıda bulun­ması bekleniyordu. Çocuk iş­gücünün sömürülmesi, Viktor­ya Dönemi’nde sistemleşmeye başladı. Çocuk işgücü proble­mini ve alt sınıflardaki sefaleti Oliver Twist, Kasvetli Ev, David Copperfield, Büyük Umutlar ki­taplarında gündeme getirdi. En önemli romanlarından Oliver Twist’te, aynı zamanda eviçi şid­deti, çocukların kriminal işlerde kullanılmasını ve sokak çocukla­rının sefaletini hicvetti. Bu eser­deki gerçeklik ve ustalık, özellik­le orta sınıfın bu konudaki bakı­şaçısını sarsmış, kamuoyunda çocukların köle gibi kullanılması konusunda farkındalık yaratmış, hatta dolaylı olarak bu konudaki reformların yolunu açmıştı.

Ülkesindeki haksızlıkların karşısında, ülkesinin yaptığı haksızlıkların yanında!

Charles Dickens kendi yaşadığı toplumdaki sefaleti, göç prob­lemlerini eleştirmiş, mazlumları savunup korumuş ve romanla­rında onların dertlerini konu et­mişti. Bununla birlikte özellikle İngiliz kolonilerindeki halkları aşağı ve hor görmüştü. Dickens, yaşadığı dönemde gelişen antro­poloji ve evrimsel biyolojinin ve­rilerini yanlış yorumlayan sözde bilimsel biyolojik ırkçılığın bir temsilcisi değildi; ancak yine o dönemde popülerleşen görüşlere paralel olarak, toplumlar arasın­da kültürel bir hiyerarşinin oldu­ğu inancındaydı. Bu hiyerarşide dünyanın başat gücü, mensu­bu olduğu Büyük Britanya’ydı; zira kültürü ve kullandığı bilim sayesinde bu konuma gelebil­mişti. Dickens, Kıta Avrupası’nı bile daha aşağıda görürken, Bri­tanya’nın kolonilerinde yaşayan toplumları “primitif kültürler” olarak değerlendirmekteydi. Bu­nun en bariz örneği, 1857’deki büyük Hint Ayaklanması’ndan sonra Emile de la Rüe’ye yazdığı bir mektuptadır. Burada özetle, “eğer oradaki orduların komuta­nı olsaydım bu iğrençlikleri ya­pan Hinduları ve o ırkı tamamen yeryüzünden silerdim” demek­teydi.

Yazılarında ayrıca medeni­yetle kirlenmemiş (!) “asil-vah­şi”(noble-savage) ve romantik primitifizm yaklaşımlarıyla alay etti; Batı kültürünün üstünlü­ğünü vurguladı. ABD’de köleli­ğin kaldırılmasını desteklemiş, fakat “eğitimden yoksun” Afro­amerikalılara oy hakkı verilme­sini “absürd” bulmuştur. Oliver Twist’teki Yahudi Fagin karak­teri, tıpkı kendisinden yaklaşık 250 sene önceki Marlowe’un Malta Yahudisi’ndeki Barabas veya Shakespeare’in Venedik Ta­ciri’ndeki Shylock gibi klişele­re dayanan ve olumsuz biçimde karikatürize edilmiş bir figürdü. Daha sonraları kitaptaki Fagin yerine kullanılan “Yahudi” (the Jew) ifadesini son 15 bölümde kaldırmış; arkadaşına yazdığı bir mektupta romandaki Fagin tas­virinin Yahudi halkına karşı ya­pılmış büyük bir hata olduğunu ifade etmişti.

Geleceğe iz bırakan edebiyatçı

Elizabeth devrinde Shakespeare’in yarattığı etkinin bir benzerini, Charles Dickens Viktoria Dönemi’nde yaratmıştı. Eserleri hem yaşadığı çağa hem de geleceğe iz bıraktı.

Noel kutlamalarını kiliseden çıkardı evlere soktu: ‘Merry Christmas’

Noel, 16. yüzyıldan itibaren Pro­testan reform hareketinin güç­lenmesiyle kiliselerde ilahilerle daha az kutlansa da, 19. yüzyıl­da bile bir dinî bayram olarak devam etmekteydi. Britanya’da, Viktorya Dönemi’nin ortaların­da Noel, yavaş yavaş özellikle or­ta ve üst sınıf için bir eğlenceye dönüşmekte ve kiliseden çıkıp özel alanlara girmekteydi. Daha önce yılbaşındaki hediyeleşme kültürü Noel’e kaymıştı. Dickens da Britanya toplumunun Noel’i tekrar değerlendirerek onu dö­nüştürdüğünü gözlemliyordu. Böylece en ünlüsü Bir Noel Şar­kısı olmak üzere beş Noel novel­lası ve romanı yazdı. Bu eserler Britanya ve ABD’de bugünkü an­lamdaki Noel kutlamalarının ge­lişmesinde büyük rol oynadı. Bir Noel Şarkısı kitabındaki “Merry Christmas” tabiri, daha sonra bu bayramın standart tebrik ifadesi oldu; eserdeki gibi evde ailecek beraber yenilen yemekler yine bu bayramla özdeşleşti. Kitap­ta, birşeyin saçma olduğunu ve­ya aşırı kutlandığını ifade etmek kullanılan “Bah! Humbug!” ifa­desi ise İngilizcede popüler bir tabire dönüştü.

Oliver Twist’in 1885 tarihli
ilk baskısı.

Sherlock Holmes’tan önce Dedektif Bucket vardı

Dickens’ın en iyi romanların­dan kabul edilen ve birçok ese­ri gibi dizi olarak parça parça 1852-53’te yayımlanan Kasvet­li Ev, İngiliz hukukunun önemli problemlerinden birine değin­mekteydi. Anglo-Sakson hukuk sisteminde yazılı olmayan ortak hukukun (common law) yavaş ilerleyişi bir problemdi. 1. Eliza­beth zamanında güçlenen “Hak­kaniyet Mahkemeleri” (Court of Chancery) çeşitli ufak reformla­ra rağmen çiftbaşlılık yaratmak­taydı ve buraya giden davalar da bezdirici bir şekilde uzamaktay­dı. Kararlar geç alındıkları için anlamsızlaşmaktaydı. Dickens da muhtemelen gerçek bir da­vaya dayanarak romanında bu konuya değinmiş ve bu duru­mu parodileştirerek eleştirmiş­ti. Toplumdaki mağduriyeti or­taya koyan romandan yaklaşık 20 yıl sonra 1873’te başlayan süreç sonucu aralarında “Court of Chancery”nin de olduğu 7 mahkeme birleştirildi ve ortak hukuk-hakkaniyet mahkemele­rindeki ayrışma sona erdirildi. Yine bu dönemde, suçla sava­şan yeni bir kahraman edebiya­ta girmişti. Eserdeki “Dedektif Bucket”, Britanya edebiyatındaki ilk kurgu dedektif karakteri olup Arthur Conan Doyle’ın Sherlock Holmes’unun öncelidir (Ameri­kalı şair ve yazar Edgar Allen Po­e’nun kısa hikayelerindeki Au­gust Dupin karakteri ise İngiliz­ce yazın dünyasında ilktir).