Aşk filmlerinin unutulmaz jönü; tarihî dramanın Kara Murat’ı, Köroğlu’su, Battal Gazi’si; fantastik sinemanın Dünyayı Kurtaran Adam’ı; Gurbet Kuşları’nın Selim’i… Yeşilçam ışıklarının en parlaklarından, kahraman denince ilk gözümüzün önüne gelenlerden Cüneyt Arkın’ı 28 Haziran’da kaybettik. Her türde filmleri, kahramanlık destanlarıyla büyüyen üç kuşağın anılarıyla “Yıkılmayan Adam” ölümsüzlüğe kavuştu.
Kim çocukken eline aldığı bir tahta parçasını kılıç yapıp “Ben tek, siz hepiniz” diye hayalî Bizans askerlerine hücum etmemiştir? Biraz büyüyünce kendisini hoşlandığı kıza beğendirmek için ayna karşısında Cüneyt Arkın’ın “üç numaralı bakışı”nı prova etmemiştir? Yetişkinlik yaşlarımızda kimimizde intikam peşindeki “Yaralı Kurt”tan, kimimizde “Maden”in işçi lideri İlyas’tan ilhamlar yok mudur?
Türkiye’nin hikayesiyle birlikte gelişen ve dönüşen Yeşilçam’ın büyük yıldızlarına, başka kimselere kolay kolay gösterilmeyen bir sevgi ve saygıyla bağlı olmamızın ardında, belki de kim olduğumuz üzerinde bu kadar belirleyici olmaları yatıyordur. Klasik tabirle “Bizi biz yapanlar”dandı Cüneyt Arkın da…
Arkasında bıraktığı mirası, hayatının yalnızca tek bir dönemine bakarak özetlemek mümkün değil. 1963’te Halit Refiğ’in kapısını çalıp oyuncu olmak istediğini söyleyen doktor Fahrettin Cüreklibatır da odur; yıllarca aşk filmleriyle genç kızların rüyalarını süsleyen mavi gözlerin sahibi de… Maraş Katliamı’nın fitilini yakan “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminde “Allahsızlığı Yayma Kürsüsü Başkanı”na haddini bildiren de odur; komünizm propagandası yapıldığı gerekçesiyle rejisörü hâkim önüne çıkarılan “Yıkılmayan Adam”ın başrolünde boy gösteren de… Onunla en çok özdeşleşen tarihî rolleri millî hassasiyetlere yaslansa da 1972’de Yılmaz Güney’den siyasi nedenlerle geri alınan Altın Koza, “Yaralı Kurt”taki performansıyla kendisine verilince geri çevirmesini bilmiştir. Cüneyt Arkın’ı bunlardan hangisiyle hatırlayacağınız biraz da sizin meşrebinize kalmış.
Ama iş çalışkanlığına, mesleğine saygısına gelince orada pek az tartışmaya yer var. Doktorluğu bırakıp, aksiyon sahnelerini hakkıyla canlandırabilmek uğruna bir sirkte akrobasi eğitimi almak, ata binmeyi, kılıç kullanmayı öğrenmek pek az örneğini gördüğümüz titizlik göstergeleriydi. En tehlikeli sahnelerde dahi dublör kullanmaması nedeniyle vücudunda kırılmadık kemik kalmamıştı. Filmlerinin etkisi bir yana, mesleğe gösterilen bu özen, arkasından en çok hatırlananlardan olacak…