#tarih
Havadan düşen ölüm karadan yükselen acı
7 Ekim 2023 tarihinde, Cumartesi sabahı saat 06.29 İsrail semalarında siren sesleri duyuldu. 1...
Kapak Dosyaları
‘Bardağın yarısı dolu,devam!’ diyebilmek için…
1. Dünya Harbi’nden sonra hiçbir mağlup millet direniş göstermedi. 19 Mayıs 1919 sivillerin ve askerlerin dünyaya büyük bir meydan okumasıdır. İLBER ORTAYLI
Edebiyat Tarihi
Nefret söylemi ve medya: Estetize edilmiş fenalıklar
1980’lerin ortalarından itibaren tanımlanan “nefret dili”, son yaşadığımız deprem felaketinden sonra medyada ve sosyal medyada etkili oldu, oluyor. Bir tarafta geleneksel medyanın analitik, sorgulayıcı ve özeleştiri yapmaktan uzak dili. Diğer tarafta sosyal medyada anonimliğe izin veren iletişim sürecinin ayrımcı, saldırgan veya nefret söylemini yayan örnekleri barındırması.
Cumhuriyet Tarihi
Gölcük ve civarından 24 senelik tarih notları
1999 Marmara depremi sırasında Gölcük Deniz Ana Üssü’nde görev yapan Deniz Kurmay Albay Celalettin Güllapoğlu; felaketin hemen ardından Donanma Tabii Afet Koordinatörü olarak hizmet verdi. Güllapoğlu Hoca’nın hadisenin hemen ardından almaya başladığı notlar, günümüze de ışık tutuyor.
Osmanlı Tarihi
Osmanlı başkenti sarsıldı ahali çadırlarda yaşadı
İstanbul tarihinde bilinen büyük depremler arasında, Osmanlı döneminde yaşanan üçü öne çıkar. 1509, 1766 ve 1894 depremleri, 1999’da İstanbul’u da etkileyen Marmara depremine kadar halkın ve devletin hafızasına kazınmış; arşiv belgelerindeki kayıtlar felaketleri tarif ve izaha çalışmıştı. Gerçekler ve senaryolar...
Osmanlı Tarihi
Mimar Ayasofya’yı aşamadı Fatih’in şerrinden kaçamadı
Fatih mahkemede! Evliya Çelebi Seyahatnâme’de çok çarpıcı bir “öykü”ye yer verir. Fatih Sultan Mehmed, kendi adını taşıyan caminin mimarı Atik Sinan’dan, yapının Ayasofya’dan daha kısa yapılmasının hesabını sorar. Mimar, “çok zelzele olduğu için” deyince iki eli de kesilir. Mahkemeye giden mimar padişahtan davacı olur ve Fatih duruşmaya davet edilir!Ve acı gerçek Padişahın yargılanması bir yana, şahit olarak mahkemeye çıkarılmasının bile mümkün olmadığı bir sistemde Evliya Çelebi’nin akıl ve adalet arayışını temsil eden bu kurmaca, mahkeme sahnesi tatlıya bağlanarak biter. Ancak gerçek bambaşkadır: Atik Sinan 1471’de bir Eylül gecesi, deniz kıyısındaki izbe bir zindanda dövülerek öldürülmüştür.