Kasım
sayımız çıktı

Binlerce kişi yargılandı ‘günah keçisi’ Göçer kaldı

Emlakçı ve müteahhit Veli Göçer, 1999 depremini takip eden yıllarda cezaevine girdi ve 7.5 yıl hapiste kaldı. “Günah keçisi” seçildiğini iddia eden Göçer’in hikayesi, bölgede yaşanan facianın diğer sorumluları ve 1999’da Yalova’yı da yıkan depremin ardından yaşanan hukuki süreç. Rakamlar, isimler ve zamanaşımına uğrayan hafızalar…

Marmara depremin­de 17 bin 480 kişinin öldüğü ilan edildi­ğinde, sayının gerçekte daha yüksek olduğunu düşünen­ler çoğunluktaydı. 11 yıl son­ra Meclis’te kurulan deprem komisyonu can kaybı sayısını 18 bin 373 olarak güncelledi. Bununla birlikte, gayriresmî verilere göre ölü sayısının bu rakamın yaklaşık iki katı oldu­ğu biliniyor.

1999 depreminde 112 bin 724’ü yıkık ve ağır hasarlı ol­mak üzere toplam 376 bin 479 konut ve işyerinde de hasar saptanmış, 133 bin 683 bina çökmüştü. Kamuoyu insan­ların can verdiği binaları ya­pan müteahhitlerin ve izin verenlerin cezalandırılmasını istiyordu. Depremin ilk şoku atlatıldıktan sonra sorumlula­rın bir bölümü yakalandı; 170’i kamu görevlisi 6.286 kişinin yargılandığı 2.100 dava açıl­dı. Yargılananların imdadına iki yıl sonra çıkarılan “Rah­şan affı” yetişince, davalardan 1.800’ü cezasız sonuçlandı. Kalan 300 davadan 110’unda verilen ceza­lar ertelendi; 190 dava da 2007’de za­manaşımından düştü.

Yargılanan 6.286 kişiden yaklaşık 150’si tutuklansa da çoğu bir-iki ay sonra serbest kalmıştı. Üç ila altı ay ara­sı hapis yatan kişi sayısı ise 20’ye yakındı. Yani sorumlu olduğu iddia edilen 6.000’den fazla kişi tek bir gün bile hapis yatmadı. 6 aydan fazla ceza­evinde kalan yalnızca iki kişi vardı: Çınarcık’ta yaptığı bazı binalar yıkılan Veli Göçer ve bu binaların teknik sorumlusu Mimar İsmet Köse­balaban. Kösebala­ban 4 yıldan uzun süre kaldığı ceza­evinde öldü. 7.5 yıl hapis yatan Veli Gö­çer ise dava boyun­ca binlerce sorumlu dışarıda dolaşırken bir tek kendisinin ha­piste olmasına isyan etmişti. Günah keçisi ilan edildiğini söylü­yordu.

Çınarcık’ta başlayan hikaye Veli Göçer’in 1990’ların başında Çınarcık’ta arsa alım satımıyla başlayan inşaat hikayesinin, oğlu Can Göçer (sağda) ile birlikte yargılandığı davayla sona ereceği düşünülüyordu. Ancak böyle olmadı.

Aslında Veli Gö­çer’in depremin ikin­ci gününden itibaren bir nefret objesi duru­muna gelmesinin en önemli sebebi, herkesi öfkelendiren açıklama­lar yapmasıydı. Depremi takip eden 20 gün boyunca firariydi Göçer. O yıllarda cep telefo­nundan yer tespiti mümkün olmadığı için televizyonların naklen yayınlarına bağlanıyor, Avrupa basınına demeçler ve­riyordu.

İlk televizyon bağlantısın­da “Ben edebiyat fakültesi me­zunu bir şairim, ne anlarım müteahhitlikten?” demiş ve yalnızca emlakçılık yaptığını öne sürmüştü. İki gün sonra katıldığı bir başka yayında müteahhitlik yaptığı belge­lenince Çınarcık’ta yaptığı 12 siteden “yalnızca ikisi­nin” yıkıldığını öne sürüp “Neden ayakta kalan 10 site konuşulmuyor?” diye sora­bilmişti. “Yalnızca iki site” dediği Çamlık ve Bahçekent siteleri 16 blok ve 572 ko­nuttan oluşuyordu. Tamamı çökmüş, 200’den fazla kişi enkaz altında kalmış ve bun­lardan 195’i hayatını kaybet­mişti.

Firarının 15. gününe ge­lindiğinde, Sabah gazete­si kendisine “Çınarcık’ın Saddam’ı” lakabını takmıştı. Katıldığı bir yayında müteah­hitlik belgesi olmadığı için hu­kuken yıkılan binaların müte­ahhidi olarak yargılanamaya­cağını savundu. “Peki belgeniz olmadan nasıl bina yaptınız?” sorusuna “Türkiye’de bina yapmak için müteahhitlik bel­gesine gerek yok” yanıtını ver­di. Ne yazık ki söylediği doğ­ruydu.

‘Çınarcık’ın Saddam’ı’ Göçer, depremin ardından ilk haftalarda bir yandan telefonla röportaj veriyor bir yandan polisten kaçıyordu (üstte). Sonrasında ise 7.5 yıl hapis yatacaktı (altta).

Bir başka televizyon yayı­nında ise yıkılan iki sitenin inşaatında deniz kumu kul­landığının tespit edildiği söy­lenince her zamanki pişkinli­ğiyle “12 tane koca site yaptım bunların yalnızca ilk ikisinde deniz kumu kullandım. İnşaatı yapan kalfa bana ‘deniz kumu kullanma’ demedi; sonradan iyi bir şey olmadığını öğrenip hazır beton kullanmaya baş­ladım çünkü kendini yenile­yebilen bir insanım” demiş­ti. Türkiye’deki inşaatlarda, yıkanıp yabancı maddelerden ayıklanmamış deniz kumu kullanıldığı 1999 depreminin birçoğumuza öğrettiği bir ger­çekti. Denizden çekildiği hâ­liyle kullanılan kumdaki tuzun asidik etkisi betonu ve demiri yıpratıyor, ku­rumuş tuz suyla karışıp eriyince betonda boşluk­lar oluşuyordu. Bunların sonu­cu, binaların depremde kar­tondan yapılmış gibi yıkılmasıy­dı. İşin kötü ta­rafı Göçer “Üç-beş sene öncesi­ne kadar deniz kumu kullanma­yan bir tane mü­teahhit gösterin kendimi asa­rım” derken de haklıydı.

Göçer nihayet firarının 20. günü İstanbul’da saklandığı evde yakalandı. Yalova Adliye­si’ne çıkarılırken depremze­delerin kendisini linç etmek istemesi üzerine davanın Kon­ya’da görülmesine karar veri­lecekti.

Veli Göçer’in hikayesinin ayrıntıları dava sürecinde or­taya çıktı. İstanbul Üniversite­si Edebiyat Fakültesi Türko­loji bölümünü bitiren Göçer, Cağaloğlu’nda küçük bir mat­baa satın alarak iş hayatına atılmıştı. 1990’da Yalova ve çevresindeki inşaat fırsatını görüp matbaasını satan Göçer, Çınarcık’a yerleşip emlakçılı­ğa başladı. Önceleri arsa alım satımıyla uğraşırken, 1992’de Çınarcık Belediye Başkanı Turgut Kurt’la yolları kesi­şince müteahhitlik yapmaya karar verdi. Böylece 1999’da yıkılan Çamlık Sitesi’nin in­şaatına başladı Göçer. İki kat izinli bölgede yapılan sitenin blokları tam 6 katlıydı. Beledi­ye hiçbir şikayete kulak asma­mış, site tamamlanıp daireler sahiplerine teslim edilmişti.

Bölgede Göçer’in başka ar­saları da vardı. Başkan Kurt buradaki iki kat iznini beş kata çıkarınca Göçer yine deprem­de yıkılan Bahçekent sitesinin yapımına başladı. Ancak ve­rilen beş kat izniyle yetinme­miş, ikişer de kaçak kat çıkıp 28 daireden oluşan yedi katlı bloklar inşa etmişti. Belediye göz yumuyordu ama Bayındır­lık Bakanlığı ekipleri Göçer’in kaçak inşa ettiği katların yıkı­mına ve para cezası verilme­sine karar vermişti. Kararları uygulama görevi belediyenindi ama Belediye Başkanı Kurt hiç oralı olmuyordu. 1994 seçimlerine az bir sü­re kala Başkan Kurt başka bir imar yolsuzluğu nedeniyle iki yıl ceza alıp hapse girince seçilme yeterliliği elinden alın­mış ve yeniden aday olama­mıştı. Ancak Göçer için bir şey değişmedi. Kurt’tan sonra be­lediye başkanı olan Yaşar Bi­rinci de selefi gibi davranmış, ceza kararlarını uygulamadığı gibi cezaları affettirmek için çaba göstermişti.

Veli Göçer emeklilere ve sabit gelirlilere ev satmayı he­deflemişti. Evleri emsallerine göre çok ucuza satıyor, cazip ödeme koşulları sunuyordu. Mahkemede hakimin “Başka­sının 10 liraya sattığı evi sen malzemeden çalmadan nasıl üç liraya satabiliyorsun?” so­rusunu, “Lüksten kıstım, ha­yatımda hiç malzemeden çal­madım” diye yanıtlayacaktı.

Göçer, yıkanmamış deniz kumu kullandığı iki siteyi ta­mamladıktan sonra tam 10 site daha inşa etti. Eski şair ve matbaacı kısa sürede Çı­narcık’ın en büyük müteahhi­di durumuna gelmişti. Kendi yaptıkları dışında satış hakla­rını alması karşılığında ismini kullandırttığı başka binalar da vardı.

İhmal ve tedbirsizlik sonu­cu birden fazla kişinin ölümü­ne sebebiyet vermekten yargı­lanan Veli Göçer, 7 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Dışarı çıkar çıkmaz deprem­den önce başlayıp tamamla­yamadığı İlayda Sitesi için bir kooperatif kurdu. Sitenin ya­pımını tamamlamak için bir kamu bankasına kredi başvu­rusunda bulunmakta da sa­kınca görmedi. Kamuoyundan yükselen tepkiler üzerine, ser­best kaldıktan yaklaşık 1 yıl sonra yeniden tutuklandı.

Bir cana 14 gün Veli Göçer, 17 Ağustos depreminin 12. yılının dolmasına 4 gün kala tahliye edildi. Ölen her bir kişi için 14 gün hapis yatmıştı.

Yıkılan iki sitenin sorum­luları olan Veli Göçer, oğlu Can Göçer, ortağı Zafer Coş­kun ve Mimar İsmet Köse­balaban, blokların yapım ta­rihlerine göre 6 ayrı projeden yargılandı. Bunlardan birin­den zamanaşımı nedeniyle ce­za almayan sanıklar, kalan beş projenin her biri için beşer yıldan 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı, daha sonra bu ce­za 18 yıl 9 aya düşürüldü. Can Göçer ve Zafer Coşkun ya­kalanamadığı için cezaevine girmedi; bu iki kişi hakkında­ki dava dosyaları 2007’de za­manaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı.

Yargılanan binlerce so­rumlunun aksine Veli Göçer ve ekibinin yüksek ceza al­masının sebebi, Göçer’in id­dia ettiği gibi sadece günah keçisi seçilmesi değildi. Asıl sebep, Göçer’in yıkılan bina­larından birinde 11 yaşındaki oğlunu kaybeden Salim Ça­kır’ın hukuk mücadelesiydi. Göçer, depremin ilk günlerin­de yalnızca emlakçı olduğu­nu, müteahhitlik yapmadığı­nı söyleyince Ticaret Odası ve Belediye kayıtlarında iz sürüp Göçer’in ofisinin çöplerini ka­rıştırarak bulduğu belgelerle müteahhit olduğunu belgele­yen oydu. Sanıklardan Köse­balaban’ın Çanakkale’deki ad­resini tespit edip yakalanma­sını da o sağlamıştı. Davanın başında, ceza alan diğer müte­ahhitler gibi Göçer’e de 1 ila 5 yıl arasında hapis cezası iste­niyordu. Salim Çakır aylarca uğraşıp Yargıtay’dan emsal bir karar bularak sanıkların her projeden ayrı ayrı ceza alma­sını da sağladı. Veli Göçer, toplamda 7.5 yıl hapiste kaldıktan sonra 17 Ağustos depreminin 12. yıl­dönümüne 4 gün kala tahliye oldu. Ölen her bir kişi için 14 gün hapis yatan Göçer, ser­best kaldıktan sonra müteah­hitliğe devam etti.