Distopya ve felaket, sinemanın pek sevdiği temalar… Fakat kapımızdaki iklim krizinin ciddiyetini gözönüne aldığımızda bu felaketler arasında iklim bağlantılı olanlara ne kadar az yer verildiğini görmek de şaşırtıcı. Hem doğrudan iklim krizine odaklanan hem de izlenmeye değer olan pek az film var. Ama bunların içinde bir kurmaca çerçeveli belgesel, bir de bilimkurgu var ki, 10 filme bedel…
THE AGE OF STUPIDITY
YÖNETMEN: FRANNY ARMSTRONG
Yıl 2055. İklim değişikliğinin önü zamanında alınmadığı için Las Vegas artık bir çöl, Londra sular altında, Sidney yanıyor, Amazon ormanları kül olmuş, nükleer savaş Hindistan’ı bitirmiş. Buzsuz kalmış Kuzey Kutbu’nun yakınlarında insanlığa ait tüm bilgilerin ve sanat eserlerinin saklandığı dev bir ambarda tek başına yaşayan isimsiz arşivci “Dünyayı kurtarmak elimizdeyken neden yapmadık?” sorusuna bir cevap arıyor. Bu cevabın peşinden kurtuluşun henüz mümkün göründüğü zamanlara ait arşiv belgelerinin arasına dalıyor. Yıkıma giden uygarlığa ait haberler arasında 21. yüzyılın ilk yıllarında yaşamları yaklaşan felaketin çeşitli yönlerine ışık tutan altı kişinin hikayesine odaklanır. Arşivci, filme sonradan eklenmiş bir çerçeve. Bu altı hikaye, (80 küsür yaşında bir dağ rehberi, bir rüzgar türbini mühendisi, bir ucuz uçak şirketi sahibi, içlerinden üçü) 2008 yılı civarında gerçek insanların hayatları hakkında rapor veren ve filmin anlatı biçimini kurgudan gerçeğe dönüştüren iç içe geçmiş belgesel bölümleri şeklini alıyor. Bir de animasyon bölümleri, haber klipleri ve başka kısa röportajlar var. Bir belgesel-kurgu hibridi olan “Aptallık Çağı”, “crowdfunding”le (kitle fonlaması) kaynak bulan ilk filmlerden. 450 bin poundluk bütçesi, 223 kişi ve gruba filmin elde edeceği gelirden “hisse” dağıtılarak toplandı. Filmin ilk gösterimi de misyonunu yansıtan çevreci bir yaklaşımla yapıldı: New York’ta Biyodizel ile çalışan bir “yeşil” sinemadaki “yeşil halı” prömiyerinin davetlileri, etkinliğe yelkenli, paten, bisiklet gibi düşük karbon izli taşıtlarla katıldı.
“Aptallık Çağı”nın en önemli iddiaları arasında -insanoğlunun bile isteye kendi sonunu hazırladığı için düpedüz aptal olması haricinde- petrol lobisinin tüm dünyayı parmağında oynatması ve dünyanın sonunun en önemli mimarı olacağı; yüzyıllardır köleleştirilen insanları da dahil olmak üzere Afrika’nın doğal kaynakları en çok sömürülen kıta olması ve 2065’te petrol tüketimini sıfıra indirme, o zamana kadar da eşitleme gerekliliği var -örneğin ABD çok fazla tüketirken Hindistan ve Afrika çok az tüketiyor. İklimbilimcilerin BM’ye önerdiği ve Afrika, AB, Birleşik Krallık, Çin ve Dünya Bankası’nın da desteklediği fosil yakıt tüketimini sıfıra indirme hedefinin tam olarak dillendirilmeyen -ama bariz olan- kısmı ise petrolün 2065 civarında zaten tükenmiş olacağı varsayımı. Film ayrıca, savaş zamanlarındaki ekmek karneleri gibi herkesin bir karbon karnesi olması önerisini de getiriyor. Fakat tabii asıl mesele, yapılabilecek çok şey olduğu halde hâlâ yerimizde saymamız ve yakında her şey için çok geç kalmış olacağımız gerçeği…
INTERSTELLAR
YÖNETMEN: CHRISTOPHER NOLAN
Christopher Nolan’ın 2014 yapımı epik bilimkurgu filmi “Interstellar” (Yıldızlararası) iklim krizinin telafi edilemez sonuçlarından yola çıkarak hayal edilmiş, bilimle sanatı kusursuz bir şekilde birleştiren, tüm sinema tarihinin kuşkusuz en başarılı filmlerinden biri…
Yıl 2066… Fakat adeta zamanda geri gidilmiş, şiddetli toz fırtınalarının Amerika’nın bozkır, çayır ve tarım arazilerine büyük zarar verdiği 1930’lara, Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri romanlarına konu olan “Toz Çanağı” yıllarına dönülmüş. Buğdayın hastalık yüzünden yeryüzünden silindiği, son bamya hasadının yapıldığı, kıtlık yüzünden çiftçiliğe geri dönen çoğunluğun sadece mısır ekebildiği distopik bir gelecekteyiz. Eski NASA pilotu ve mühendis Cooper da (Matthew McConaughey) mecburen çiftçilik yapıyor. Bu sırada eşini kanserden kaybetmiş, 15 yaşındaki oğlu, 10 yaşındaki kızı ve eşinin babasıyla Orta Batı’da tozlarla mısırların arasında varoluş mücadelesi veren kahramanımızın, kendi gibi zeki kızı Murphy kütüphanede bir hayalet yaşadığını söylemeye başlıyor. Kıza göre hayalet, yerçekimini kullanarak ona Mors alfabesiyle bir mesaj vermeye çalışıyor.
Sonunda baba-kız mesajlardan birini çözüyorlar; karşılarına bir koordinat çıkıyor. Koordinat, insanlığın açlıkla cebelleştiği sırada lüks bulunup kapatıldığı için yeraltına inmek zorunda kalan NASA’ya ait. Cooper’ın eski hocası Profesör Brand de burada büyük bir projenin başında. İnsanları yaşamın devam edemeyeceği Dünya’dan alıp bir solucan deliği yoluyla “Gargantua” adlı bir karadeliğin yakınlarındaki başka bir galakside bulunan ve yaşama uygun olduğu tahmin edilen gezegenlerden birine yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu galaksideki 12 gezegene daha önce öncü astronotlar yollanmış ve 3 tanesinden olumlu yönde mesajlar gelmiş. A planı mümkün olmazsa, bir B planı da var: İnsanlığın devamı için en çok yaşam vadeden gezegene embriyolar bırakmak. Cooper, içlerinde Brand’in kızının da olduğu (Anne Hathaway) 3 astronotla birlikte bu 3 gezegeni inceleyip içlerinden en uygununu seçme misyonunun pilotu olmayı kabul ediyor. Fakat zaman izafi… Dünya zamanıyla ne zaman geri döneceği belirsiz ve kızı Murphy, babasının gitmesini asla istemiyor. Hatta hayaletinin mors alfabesiyle “Kal” mesajı yolladığını söylüyor babasına.
Görev adamı Cooper yine de yola çıkıyor. Sonuç: Tehlikelerle dolu bir uzay yolculuğu, kesinlikle yaşanmaz 2 gezegen, kayıplar ve Cooper’ın kızının kütüphanesinin arkasındaki 5 boyutlu ortamda bir süre sıkışıp kalması. Sonuç: Babasının yokluğuyla geçen yıllar boyunca Murphy’nin kütüphanenin arkasındaki hayalet sandığı babasının yardımıyla Satürn civarında insan yaşamına elverişli koloniler kurmanın yolunu bulması.
“Evrendeki en egzotik olayların aniden insanlar için erişilebilir hale gelmesi” fikri çerçevesinde gelişen filmin, bilimsel kısmından Nobel ödüllü fizikçi Kip Thorne sorumluydu ve Nolan’a iki şart koşmuştu: Birincisi var olan fizik kanunlarına ters düşen hiçbir şeyin yapılmaması, diğeri ise her türlü çılgın spekülasyonun senaristin hayal gücüne değil bilime dayalı olması gerektiği.