Aralık
sayımız çıktı

Femina Turca; Citius, fortius, altius: Olimpiyatta Türk kadını

Meclis’te, akademide, üst düzey yöneticilik pozisyonlarında temsil oranları tartışıladursun, kadınlar önce Türkiye’nin Olimpiyat kafilesinde erkek sayısını aştı. Aşmakla da kalmadılar, judodan tekvandoya, halter ve basketboldan voleybola elde ettikleri başarılarla “daha hızlı, daha güçlü, daha yüksek” (citius, fortius, altius) oldular. Olimpiyat tarihinde Türk kadınların muazzam çıkışı.

Ülkemizde spor alanında şüphesiz bir devrim yaşanıyor. Özellikle kadınlardaki sıçrama çok çarpıcı. Kız çocuklarının binbir zorlukla spor yaptıkları, bazılarının bunu ailelerinden bile sakladıkları bir diyarda elde edilen dereceler özellikle anlamlı.

Olimpiyatlar modern anlamda 1896’da başlamasına rağmen kadınların bu büyülü sahneye adım atmaları için dört yıl daha beklenmişti. 1900 Paris Olimpiyatı’na katılan 997 sporcunun 975’i erkekti. Evet, yanlış okumadınız. Kadınların Olimpiyat macerası sadece 22 kişiyle başlamıştı. Ayrıca o dönemlerde kadınların birçok spor dalını yapamayacaklarına inanılıyordu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki buluşmada, 1948 Londra’da, 4104 katılımcı içinde kadın sayısı 390’a çıkmıştı. Sonraki organizasyonlarda bu fark yavaş yavaş kapandı. 1996’daki buluşmada 6797 erkek, 3523 kadın sahnedeydi. Rio’daki son organizasyanda ise mücadele eden 11.238 sporcunun 5.057’si kadındı. 

Türkiye’nin Olimpiyat serüveni ise 1908’de başladı; Türk kadın sporcular ilk defa 1936’da sahnede boy gösterdi. Tarihin en politize spor organizasyonunun açılışı Berlin’de Nazi selamlarıyla yapılırken, eskrimde mücadele eden Halet Çambel ile Suat Fetgeri isimleri tarihe altın harflerle yazılacak, Türkiye’nin medar-ı iftiharı olacaklardı.

Bayrak elden ele

Türkiye’yi Olimpiyat Oyunları’nda temsil eden ilk kadın sporcular, eskrimde mücadele eden (soldan sağa) Halet Çambel ve Suat Fetgari Aşeni, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda.

Daha sonra Türkiye’nin en önemli arkeologları arasında yer alacak olan Halet Hanım, hazırlık sürecini şöyle anlatıyordu: “Bizi bir kampa aldılar ancak antrenörümüz Nadolski’nin bizimle gelmesine izin verilmedi. Budapeşte’de bizim için görevlendirdikleri Macar antrenör ise tekniğinin çok sert olmasından dolayı, bize kendi tekniğimizi de kaybettirdi. Sonucundaysa, ne kendi tekniğimizi koruyabilmiş ne de yenisini edinebilmiştik”.

O günlerde dünya henüz Nazilere tepki duymuyordu. Hatta açılış töreninde faşist olmayan Kanada ve Fransa, Hitler’in önünden Nazi selamı vererek geçmiş; sonradan Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı olacak olan, zamanın Amerikan Ulusal Olimpiyat Komitesi Başkanı Avery Brundage, 400 metre bayrak yarışında koşacak iki Yahudi atleti, Marty Glickman ve Sam Stoller’ı takımdan çıkarmıştı. 2. Dünya Savaşı’na sadece üç yıl kala tüm bunlar yaşanırken, kadın sporcularımız mihmandarlarının önerisini reddetmişler, Hitler’le tanışmaya gitmemişlerdi! 

Harpten sonraki ilk Olimpiyat 1948’de Londra’da düzenlendi. 67 kişilik sporcu kafilesindeki tek kadın olan Üner Teoman, Türkiye’yi atletizmde, 100 metrede temsil etti. Dört yıl sonra Helsinki’de tüm takım erkeklerden oluşurken, 1956’da Melbourne’e ekonomik sıkıntılar yüzünden sınırlı sayıda sporcu yollanabildi ve kafilede yine kadın sporcu yoktu.

1960 Roma Olimpiyat Oyunları’nda kadınlar tekrar vardı. Üç kadın atletimiz, 100 metre ve uzun atlamada Aycan Önel, 800 metrede Gül Çiray ve yüksek atlamada Canel Konvur elemeleri aşamadı. Kafileler hep erkeklerden oluşuyor; 1972’de eskrimci Özden Ezinler, 12 yıl sonra Olimpiyat arenasında sahne alıyordu. Dört sene sonra, 1976’da da tablo aynıydı; tramplen atlamada Peri Suzan Günay, Montréal’e giden tek kadındı!

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgalini protesto eden ülkeler arasında Türkiye de yer aldığı için 1980 Moskova Olimpiyatı’nı boykot ettik. Dört yıl sonra Yaz Oyunları Los Angeles’taydı. Bu sefer boykot eden Doğu Bloku olurken, Türkiye boksta Eyüp Can’la yıllar sonra madalya kazanacaktı. 1984’ten hafızalara kazınan isimler arasında Semra Aksu da vardı. Açılış töreninde ilk kez bir kadın Türk bayrağını taşımış; unutulmaz atlet 100, 100 engelli ve 200 metre elemelerinde boy göstermişti. 

1984 Olimpiyatı’nın hafızalara kazınan ismiyse, açılış töreninde Türk bayrağını taşıyan ilk kadın Semra Aksu’ydu.

1988’de Naim Süleymanoğlu 20 yıl aradan sonra Türkiye’nin altın madalya hasretini dindirirken, ilk defa beş kadın sporcuyla Olimpiyat arenasındaydık. Aksu’nun dışında atıcılıkta Zeynep Oka, okçulukta Elif Ekşi, Huriye Ekşi ve Selda Ünsal da Seul’de mücadele etmişti.

1992’de heyecan Barcelona’ya taşınıyor; kafiledeki kadın sporcu sayısı 8’e çıkıyordu. Onlardan judoda 48 kiloda mücadele eden Hülya Şenyurt, bronz madalyayı boynuna takarak spor tarihimize geçmişti. Bunu başardığında 19’unda bile değildi. Ailesinden gizli spora başlayan judoka, ancak şehir dışındaki bir müsabakaya gidebilmesi için imzaları gerektiğinde durumu ebeveynleriyle paylaşmak zorunda kalmıştı. 

İmkansızlıktan zirveye Ailesinden gizli judoya başlayan Hülya Şenyurt, 1992 Barcelona’da Olimpiyat madalyası kazanan ilk Türk kadın sporcu oldu.

1996’da 9, 2000’de de 15 kadın Türkiye’yi Olimpiyat’ta temsil etti. Tekvandoda 57 kiloda üçüncü olan Hamide Bıkçın bronz madalya kazandı. Dünya ve Avrupa şampiyonu da olan sporcu başörtüsü taktığından, kimi zaman müsabakalar sonrasında şık bandanalarla görüntüleniyordu. 

2000’li yıllarla birlikte kadın sporcularımızın önlenemez yükselişi başladı. Takvimler 14 Ağustos 2004’i gösterdiğinde, Nurcan Taylan’ın Atina’da sahne alma zamanı gelmişti. Olimpiyat Oyunları’nın beşiğinde 48 kiloda yarışan halterci, dünya rekoru kırıp kürsünün en üst basamağına çıktı. İlk kez bir kadın sporcumuz altın madalya alıyordu! (Daha sonra takım arkadaşları Aylin Daşdelen, Sibel Şimşek ve Şule Şahbaz, millî takım antrenörü Mehmet Üstündağ’a taciz davası açınca olaylar gelişti. Israrla antrenörünü savunan Taylan’ın hemcinsleriyle ilgili kullandığı ifadeler bardağı taşırınca, federasyon tarafından 2005’teki Dünya Şampiyonası’na katılmasına izin verilmedi). 

Türkiye’nin ilk altın kadını

Türkiye’ye ilk altın madalyayı kazandıran kadın sporcu Nurcan Taylan. 2004 Atina Olimpiyat Oyunları’nda halterde 48 kiloda dünya rekorları kırarak zafere ulaşmıştı.

2004’te 21 olan kadın sporcu sayımız, 2008’de 19’du. Tekvandoda 57 kilonun finalinde Güney Koreli Lim Su-Jeong’a yenilen Azize Tanrıkulu yine de yüzleri güldürdü. Ünlü tekvandocu Bahri Tanrıkulu’nın kız kardeşi, abisinden dört yıl sonra gümüş madalya kazanmıştı. Çin’deki madalya tablosu yıllar sonra değişiyordu. Atletizmde 5 ve 10 bin metrede ikinci olan Elvan Abeylegesse ile halterde 48 kiloda ikinci olan Sibel Özkan’ın gümüş madalyaları sonradan doping nedeniyle geri alınmış, spor dünyasının en büyük illeti bizi de vurmuştu.

2020’ye doğru “Filenin Sultanları” geçen Ocak’ta Olimpiyat vizesi almalarını sağlayan Polonya galibiyetini böyle kutlamıştı.

2012 Londra Yaz Oyunları, bizim için adeta bir devrimdi! Hem basketbol hem de voleybol takımlarımız bu büyülü organizasyonda ilk kez sahne almış; ilk defa bir Olimpiyat’ta kafilemizdeki kadın sayısı erkekleri aşmıştı. 48 erkek, 66 kadın sporcumuzun mücadele ettiği, açılış töreninde bayrağımızı “Filenin Sultanları” denince akla ilk gelenlerden Neslihan Demir’in taşıdığı günü Suat Hanım olmasa da Halet Hanım görmüştü.

2012 Londra’ya geldiğimizdeyse ilk defa Olimpiyat kafilemizdeki kadın sayısı erkekleri aşıyor; Türk bayrağını ise “Filenin Sultanları” denince akla gelen ilk isimlerden Neslihan Demir taşıyordu.

Takvimler 10 Ağustos’u gösterirken havalara uçuyorduk. Tekvandoda Nur Tatar 67 kiloda gümüş madalya kazanırken, 1500 metrede Aslı Çakır Alptekin birinci, Gamze Bulut ise ikinci olmuştu. Olimpiyat’ın belkemiği atletizm, Türkiye’nin pek podyum gördüğü bir spor dalı değildi. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ulusları tekrar biraraya getiren 1948 Londra Yaz Oyunları’nda Ruhi Sarıalp’ın üç adım atlamada kazandığı bronz madalya masal gibi anlatılırdı. Tozpembe rüya yıllar sonra kabusa dönecek; iki atletimizin de madalyaları doping nedeniyle ellerinden alınacaktı. Yaşanan hayalkırıklığını anlatmak imkansızdı. 

2016 Rio’da 103 kişilik kafilemizin 48’i kadındı. Nur Tatar geleneği devam ettirmiş, bu sefer bronzda kalmıştı (Dünya ve Avrupa şampiyonu tekvandocumuz, Tokyo’da yine sahne alacak. İki farklı Olimpiyat’ta madalya kazanan tek kadın sporcumuz bakalım seriyi sürdürebilecek mi?)

İki Olimpiyat’ta (2012 ve 2016) madalya kazanan tek kadın sporcumuz Nur Tatar…

24 Temmuz-9 Ağustos 2020 arasında Japonya’da düzenlenecek 32. Yaz Oyunları için -yazı kaleme alındığı gün itibarı ile- 48 sporcumuz ve kadın voleybol takımımız Olimpiyat kotası almış durumda. Tokyo’da ülkemizi temsil etme hakkını elde eden diğer kadın sporcularımız: Jimnastikte 16 yaşındaki Nazlı Savranbaşı, atletizmde 5 bin ve 10 bin metrede Yasemin Can; cirit atmada Eda Tuğsuz; yürüyüşte Meryem Bekmez; tekvandoda Rukiye Yıldırım ve Nafia Kuş; yelkende Ecem Güzel; rüzgar sörfünde Dilara Uralp; yüzmede 800 ve 1500 metrede Beril Böcekler, 200 metre karışıkta Viktoriya Zeynep Güneş ve Voleybol Millî Takımımız.

2020’ye doğru Cirit atmada 2020 Tokyo’da Türkiye’yi temsil edecek olan Eda Tuğsuz, Olimpiyat kotası alan sporcularımızdan.

Nereden nereye… Bir zamanlar bir kadın sporcuyla Olimpiyat yoluna çıkılırken, artık kafilenin neredeyse yarısı kadın. Kota alanların sayısının da katlandığı düşünülünce, akla eski bir slogan geliyor: Yetmez ama evet! 

Göksu Üçtaş: Artistik jimnastikte bir yıldız

Yıkıntılar arasından tarih yazmaya çıktı

Göksu Üçtaş’ın hikayesi, imkansızlıklar içinde bile birçok şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor. Hikaye, Gaziantep’te komşularının kızının jimnastik kursuna gittiğini gören Üçtaş’ın annesinin kendi çocuğunu salona götürmesiyle başladı. 1990 doğumlu Göksu’nun yeteneğini farkeden antrenör Yalçın Titiz’in ısrarı ise bu topraklardan Olimpiyat’a gönderilen ilk sporcu olan Aleko Mulos’tan tam 104 yıl sonra aynı branşta ikinci bir ismin, 2012 Yaz Oyunları’na katılmasına yolaçacaktı. 

Yeteneği fark edilen Göksu, Bolu’da daha iyi bir eğitim merkezine gönderildi. Ancak 1999’daki deprem felaketi onbinleri olduğu gibi Üçtaş’ları da derinden etkileyecekti. Ailenin çadırda yaşadığı süre boyunca Göksu, antrenmanlarına sokaklarda, parklarda, yıkıntılar arasında devam etmek zorunda kaldı. Hiçbir şekilde vazgeçmeyen sporcu, ulusal şampiyonalardaki başarılarını, uluslararası alana taşıdı. Akdeniz Oyunları’ndaki ikinciliği, başka dereceler kovaladı. Seçmelerde 23. olarak Olimpiyat vizesi alan jimnastikçi, hazırlıklarını sürdürürken denge aletinden düştü. Buna rağmen kırık bilekle yoluna devam etti. Bileği Londra’da sadece bir branşta yarışmasına izin verse de o Londra’da denge aletinin üstüne çıktığında tarihi yeniden yazmıştı bile. Göksu Üçtaş Şanlı, son olarak geçtiğimiz yıl Dünya Kupası’nda (World Challenge Cup) yer aletinde altın madalya kazandı.