Kasım
sayımız çıktı

‘E’ deyip geçmeyin hemen sesini doğru telaffuz etmeden

ULUSAL SÖYLEYİŞ SORUNUMUZ: KAPALI VE AÇIK “E” SESİ

Alfabemizin altıncı harfi E, çene durumuna göre geniş, dudak durumuna göre düz, dil durumuna göre önde çıkarılan, ince ünlü bir sestir. Alfabede en çok kullanılan ikinci harftir “Kapalı e” sesini çıkaramamak, konuşma dilimizde her zaman bir sorun olmuştur. “Kendi” sözcüğü, “-a” sesine yakın “keandi” (Şeker Kız Candy) gibi dökülür dudaklardan kimi zaman.

Türkçede kök hecedeki “kapalı e” sorunu üzerin­deki tartışmalar 15. yüzyıl şairi ve dilbilimci Ali Şîr Ne­vaî’ye kadar uzanır. Türkçenin kökenleri üzerine çalışan bazı akademisyenler, “kapalı e”den Türkçenin dokuzuncu ünlüsü diye söz ederler.

“Kapalı e” sesini çıkarama­mak, konuşma dilimizde her zaman bir sorun olmuştur. Hatta bir şehrimizde doğan yurttaşla­rın neredeyse tamamı, “e” sesini açık söyler. Bu durum, o bölgede yaşayanlar arasında bir şaka konusu olmuştur. Örneğin kapalı “e” sesiyle söylenmesi gereken “kendi” sözcüğü, “-a” sesine yakın “keandi” (Şeker Kız Candy) gibi dökülür dudaklardan. Yöre­sel ağız özelliklerinin kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla sesler de hafızalara öyle yerleşmiştir.

Alfabemizin altıncı harfi E, çene durumuna göre geniş, dudak durumuna göre düz, dil durumuna göre önde çıkarılan, ince ünlü bir sestir. Alfabede en çok kullanılan ikinci harf­tir. 1 Kasım 1928 gün ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un, “Harflerin Adları” bölümünde ünsüzlerin “e” ünlüsü ile birlikte okunması gerektiği belirtilmiş­tir. Dolayısıyla ünsüzler tek baş­larına seslendirilirken yanlarına “e” ünlüsü getirilir: TDK>TeDeKe, THK>TeHeKe, TBMM>TeBeMe­Me, TRT>TeReTe, AKM>AKeMe vb.

Haklı olarak akla şöyle bir soru gelecektir: “Peki o zaman niye bazı kısaltmalarda KeDeVe, SeGeKe, KePeSeSe demiyoruz da hâlâ KaDeVe, SeGeKa, KaPeSe­Se diyoruz?” TDK yetkilileri bu soruya, “artık çok yerleşti, herkes böyle biliyor, bunlar kural dışı kabul ediliyor” yanıtını veriyor­lar.

Türkçe fonetik üzerine çok değerli bir akademisyen olan Dr. Neslihan Ekmekçioğlu ise sesleri doğru telaffuz etmek, doğru biçimlendirmek ve doğru boğumlamak (artikülasyon) bakımından, “kapalı e (é), açığa eğilimli e, açık e (Є), en açık e (æ)” olmak üzere dört farklı “e” sesi olduğunu belirtmiştir. Dr. Ekmekçioğlu ders notlarında bu ayrımı şöyle yapmıştır: “Kapalı e: Çene açısı çok dardır. Dilin yan kasları toplanarak öne doğ­ru giderken alt ve üst dişlerin arkasında yükselir. Örneğin: Kedi, gece, genç, çetin, yedi. Açığa eğilimli e: Çene açısı biraz daha aralıdır. Dilin yan kenarları toplanarak öne doğru yükselir. Hecenin bir ünsüzle kapanması durumunda ya da çift dudak, diş eti ünlülerinden sonra “e” ile açık kalan hecede görülür. Örneğin: Bebek, mendil, kelebek, kendi. Açık e: Dil arka sıra dişlere doğru yayılarak açılır, çene açısı geniş­ler. Örneğin: Gerçek, ter. En açık e: Dil yanlara doğru açılırken üst kısmında yukarı doğru ilerler. Kabararak öne doğru yükselir. Örneğin: Eğe. Sonu “r” sesi ile bitiyorsa meğer, eğer vb. ikinci “e” en açık olmalıdır”.

Uzun ve zahmetli bir süreç olsa da kaliteli bir fonetik-dik­siyon eğitimi ile dilimizden yanlışlıkla “açık e” ile çıkan söz­cükleri, kapalı “e sesi” ile söyleye­bilmemiz mümkündür. Şu ünlü alıştırma cümlesiyle açık olan e’lerimizi kapatmaya çalışalım. Haydi, hep bir ağızdan: “Gece penceredeki benekli tekir kedi, kendi tenceresindeki eti yedi.”

Turkce