Türkiye 2. milenyuma enflasyon ve işsizlik rakamlarındaki yükselişle girmişti. Şubat 2001’deki “Anayasa krizi” ise ekonomiyi anafor gibi dibe çeken dalganın başlangıcı olmuştu. O sırada Dünya Bankası Başkan Yardımcısı olan Kemal Derviş, ekonominin dümenine geçmeyi kabul ederek Türkiye siyasi-ekonomik tarihinde derin bir iz bırakacaktı.
Türkiye’nin 19 Şubat 2001 günü Millî Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanan “Anayasa kitapçığı krizi” üzerine patlak veren ekonomik kriz sonrasında tanıştığı; kimilerinin çok eleştirdiği; kimilerinin ise “kurtarıcı” hatta “Mesih” gözüyle baktığı Kemal Derviş 8 Mayıs’ta 74 yaşında yaşamını yitirdi.
Derviş, Arnavut kökenli bir Türk iş insanıyla Almanya Büyükelçisi Franz Von Papen’in sekreterliğini de yapmış Alman bir annenin çocuğu olarak, 10 Ocak 1949’da İstanbul’da dünyaya gelmişti. Büyükada’da geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarından sonra London School of Economics’te lisans ve yüksek lisans eğitimini, ardından da 1973’te Princeton Üniversitesi’nde ekonomi üzerine doktora eğitimini tamamlamıştı.
Doktorasını bitirir bitirmez Ankara’ya gelmiş, 1973-1976 arasında bir yandan Hacettepe ve ODTÜ İktisat bölümlerinde öğretim üyeliği yaparken, bir yandan da CHP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit’e ekonomi ve uluslararası ilişkiler alanında danışmanlık yapmıştı.
Siyasete ilgisi, belki de ailevi köklerinden geliyordu; zira altıncı göbekten büyük büyük dedesi Halil Hamid Paşa da 1782’de Sultan 1. Abdülhamid tarafından tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşayan ülkenin sadrazamlık koltuğuna mali ve idari reformları hayata geçirmek üzere getirilmiş; ancak 3 yıl geçmeden sürüldüğü Bozcaada’dan kesik başı İstanbul’a gönderilmişti!
Derviş’in Türkiye siyasetiyle ilk imtihanı da çok uzun sürmemiş, 1980 darbesine giden süreçte ülkedeki şiddet olaylarının artması ve siyasi istikrar ortamının bozulmasıyla Derviş de yeniden ABD’ye dönmüştü. 1978’de “Dış Ticaret ve Planlama” üzerine teziyle Princeton’dan doçentlik unvanını alan 29 yaşındaki Derviş, uzun yıllar görev yapacağı Dünya Bankası’nda çalışmaya başlamıştı. Burada kariyer basamaklarını hızla tırmanmıştı. 1982’de Endüstri Stratejileri ve Politikaları Daire Başkanlığı’na, 1986’da Dünya Bankası’nın Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu baş ekonomistliği görevine getirilmişti. Bu görevi sürdürdüğü dönemde Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası bir paradigma değişikliğine sürüklenen Doğu Bloku ülkelerinin pazar ekonomisine geçiş sürecinde görev almıştı. 1996’da ise Atilla Karaosmanoğlu’nun ardından Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı görevine yükselen ikinci Türk olmuştu.
Türkiye’nin Kasım 2000 ve Şubat 2001’de içine düştüğü mali krizler, Kemal Derviş’in Dünya Bankası’ndaki 22 yıllık kariyerini sonlandırarak ülkeye geri dönmesine yolaçtı. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit tarafından Türkiye’ye davet edilen Derviş, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirildi; o dönemde “Derviş Reformları” olarak da ünlenen “Güçlü Ekonomi Programı”nı ortaya koyan ekibin lideri oldu.
Derviş’in ekonomi politikası, dönemin koalisyon hükümetinin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz ile görüş ayrılıkları yaşamasına rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından da sürdürüldü. Böylece mali (fiskal) disiplin ile birlikte kamu gelir-gider dengesi sağlandı, enflasyonla beraber risk primi düştü ve Türkiye ekonomisine güven geldi.
Ekonomi bilimi tarafından net bir şekilde tanımlanmış olan “ortodoks” ekonomi programının başarılı ile uygulanması sürecinde, Merkez Bankası ve bağımsız denetim-gözetim kurumlarına yasal olarak verilen ve siyasi otoritenin doğrudan müdahale etkisini azaltan Derviş dönemi reform çalışmalarının önemli katkıları vardı. Ancak siyaseten alınması zor ekonomik kararların siyasi irade tarafından alınabilmesi, ekonomik başarıyı getiren birincil neden olmuştu.
Derviş’in sosyal demokrasi, küreselleşme alanlarında yaptığı çalışmalar incelendiğinde, küresel ekonomik düzene koşulsuz destek veren “saf piyasacı” bir ekonomist olmadığı görülür. Onu, bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumların yardımıyla, kamu gücünün doğrudan piyasanın işleyişine karışmadığı ama etkili olduğu; adaletli bir gelir dağılımı ve fırsat eşitliğini ulaşılması gereken ana hedefler olarak gören bir ekonomist diye değerlendirmek daha doğrudur.
Derviş, teknokrat Bakanlık döneminden sonra siyasete doğrudan katılma kararı aldı. Ekonomi programı tamamlanmadan, dolayısıyla sonuçları tam olarak alınmadan erken seçim ortamına giren Türkiye’de, Başbakan Bülent Ecevit’in yardımcısı Hüsamettin Özkan ve dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem İpekçi ile birlikte Yeni Türkiye Partisi’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Ancak daha sonra sürpriz bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekili adayı olarak 3 Kasım 2002 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçildi.
Siyasi kariyerinde istediği başarıyı yakalayamayan Derviş, 2005’te milletvekilliğinden istifa ederek Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı’na aday oldu. Genel Sekreter Kofi Annan tarafından UNDP Başkanı olarak atandı ve 2009’a kadar bu görevi sürdürdü. 2005’te Foreign Policy tarafından “Dünyanın En Etkili 100 Entelektüeli” listesinde 67. sırada yer alan Derviş, tüm üstün meziyetlerine rağmen, bir daha Türkiye siyasetinde etkili bir görev üstlenemedi.