Osmanlı Devleti’nde 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar afyon ve esrar gibi uyuşturucu maddelerin satılması ve kullanılması dinen haram, kanunen yasak sayılmasına rağmen madde kullanımını engellemek mümkün olmamış, hattâ afyon ve esrar satan “afyoncu” ve “benglikciyan (esrarcılar)” isimleriyle iki esnaf sınıfı bile ortaya çıkmıştı.
Osmanlı döneminden bu yana ülkemizde kullanımı ve ticareti yasaklanmış olan afyon ve esrar gibi uyuşturucu maddeler buna rağmen gizli-açık kullanılmış; müptela olanlara özel mekanlar açılmış: hattâ bu durum kendine has bir kültür bile geliştirmiştir. İslâmiyet’te vücut ve akıl sağlığına zarar veren her şeyde olduğu gibi uyuşturucu etkisi olan afyon ve esrarın da haram sayılmasına rağmen, bunlar maalesef her dönemde kullanılagelmiştir. Bu maddelerin satılmasının ve kullanımının engellenmesi için, zaman zaman fetvalar çıkarılarak padişah fermanlarıyla yasaklanması yoluna gidilmiştir. Ancak bu fetvalara ve yasaklamalara rağmen kullanım ve satış devam etmiştir. Hattâ afyon ve esrar satan “afyoncu” ve “benglikciyan (esrarcılar)” isimleriyle esnaf sınıfı bile ortaya çıkmıştır.
Evliya Çelebi, İstanbul’da bulunan esnafı anlatırken “ehl-i keyf” diye isimlendirdiği afyon esnafı ile “ehl-i şevk” dediği esrar esnafını şöyle anlatır:
“Ehl-i Keyf, Afyoncular Esnafı: Dükkan ve esnafı 104 kişidir. Pirleri ilk defa kullanan Fisagores-i Tevhidî’dir. Doğrusu afyon kullanan, gönül ehli, anlayışlı, nüktedan ve zarif olur. Bu afyoncu taifesi seyishaneler üzerindeki dükkanlarında afyon satarak, kimi asılmış kişi gibi dili dışarda gaflet uykusunda kendinden geçer, kimi kaşınıp kimi hay-huydan gürültüden ürkerler.
Ehl-i Şevk, Benglikciyan (Esrarcılar) Esnafı: 16 dükkan ve esnafı 60 kişidir. Pirleri ilk defa bengi (esrarı) bulan Cemşid’dir. Bunlar dükkanlarında beng yiyerek, gülerek şakalar eder, ‘Bengileriz, karnımız aç’ diyerek geçerler.”
Evliya Çelebi’nin esnaf arasında saydığı afyon ve esrar satıcılarının bir esnaf sınıfı teşkil etmesi, dinin ve devletin yasaklamasına rağmen bu yasağın çok da işletilemediğini, gizli-açık uyuşturucu madde kullanımının zaman içinde devam edegeldiğini gösteriyor. Afyon ve esrar kullanımı en alt tabakadan en üste kadar yayılmış, birçok kibar, edip, şair, ulema zümresi mükeyyifat (keyif, sarhoşluk verici) diye tabir olunan bu tür uyuşturucu maddelerin müptelası olmuşlardır.
Osmanlı arşiv belgelerine bakıldığında, “berş”, “beng”, “gonca” diye tabir olunan esrar ile afyonun ciddi bir şekilde yasaklandığını gösteren bir padişah emrine 1578 tarihinde rastlıyoruz. Bu tarihte çıkarılan fermanda “Berş, macun, beng, afyon içilen kahvehanelerin kapatılması, bu yasağın şehir içlerinde münadilerle ahaliye duyurulması, kullanan ve satanlarla onlara müsamaha gösteren subaşı ve aseslerin kürek cezasına çarptırılması” bütün vilayetlere duyurulmuştu (BOA, Mühimme Defteri, 35/225).
Yasağa rağmen uyuşturucu madde kullanımı çoğalıp yaygınlaşmış, uyuşturucu etkisinin yanısıra cahil kimselerin dalalete düşüp İslâm inancına aykırı düşüncelere kapılarak sapıtmalarına, dinden çıkmalarına yol açmaya başlamıştı. İstanbul ve diğer şehirlerde yaygın olarak kullanılan haşiş (esrar) cinsinden “gonca” tabir olunan otun, tütün gibi içilerek müptelası olunduğu ve bu maddenin tesiriyle akıl ve şuur kaybına uğrandığı; hattâ Bektaşî Tarikatı’nda bazı torlakların (acemi derviş) madde tesiriyle gördükleri birtakım garip hayalleri ve ettikleri sözleri evliya kerameti zannettikleri; gelecekten haber verip kehanette bulunduklarına inandıkları; bunun neticesi olarak da Müslümanlardan çok sayıda cahil kimselerin itikatları bozulup İslâm inancına aykırı, saçma-sapan boş sözlerle kafaları karışıp dinden çıkmakta oldukları gibi toplumdaki bozulmalar belgelere yansımıştı (BOA, Mühimme Defteri, 132/1355).
1851’e gelindiğinde Süleymaniye Bimarhanesi tabiplerinin padişaha arzettiği bir rapor, afyon ve esrar kullanımı ile aklını kaybedip cinnet hâli görülenleri ortaya koymaktaydı. Raporda insan ve toplum sağlığına bu derece zararlı olan esrarın tamamen yasaklanması talep edilmişti. Bu rapor üzerine Sultan Abdülmecid’in fermanı ile başta kahvehanelerde olmak üzere esrar satılmasına ve kullanılmasına müsaade olunmaması; kahvehane sahipleri ve diğer ilgililere şiddetli tembihatta bulunularak esrarın tamamen yasaklanması; sürekli takip ve kontroller yapılarak yasağın uygulatılması için irade çıkarılmıştı. Ancak bu yasaktan sadece 8 yıl sonra, 7 Ocak 1857’de “gonca ve esrar tabir olunur, insanın akıl ve şuuruna dokunur keyif verici maddeleri kullananların, yasaklanmış olmasına rağmen yine kahvehane ve bazı mahallerde çokça ve serbestçe kullanıldığı görüldüğünden yasaklama emrinin yenilerek kahvehane ve sair yerlerde bu maddelerin kullanılmasının ve kullandırılmasının kesinlikle engellenmesine dair emir” çıkarılmak zorunda kalınmıştı (BOA, İ.DH, 229/13732).
1863’te esrar ve benzeri maddelerin satışı ve kullanımının yasak olduğu, eczanelerden başka yerlerde bulunmamak üzere devlet kontrolünde inhisara alınmasına karar verilmişti. Ayrıca ceza kanununun 196. Madde’sinde “Kamu sağlığını ihlal edici zararlı maddeleri satanların 1 haftadan 2 seneye kadar hapis ve 1 mecidiye altından 25 mecidiye altına kadar para cezasına çarptırılır ve sattığı madde devlet tarafından el konulur” hükmü bulunduğundan, Zaptiye Nezareti’nce gereken takibat ve tahkikatın yapılarak yasak olan maddelerin eczaneler haricinde, aktar dükkanları ve kahvehanelerde satılmasına engel olunmasına dair padişah emri çıkarılmıştı (BOA, İ.MVL, 495/22414).
1876’da vilayetlere gönderilen emirde, yine yasaklanmış olmasına rağmen bazı yerlerde esrar ekildiği ve kullanıldığı haber alındığından yasağın tekrar ilan edilerek tatbik edilmesi, yasağa uymayanların takip ve cezalandırılması bildirilmişti (BOA, A. MKT.UM, 1457/29).
Esrar bitkisinin ekiminin yasaklanması, bunun ziraatını yapan, bunu alıp-satanların itirazlarına sebep olmuştu. 1885’te İstanbul Ziraat Odası, Sadaret makamına müracaatta bulunarak, ekimi ve kullanılması yasaklanmış olan esrarın şer’en alınıp satılmasının caiz olduğunu belirtmiş; yabancı ülkelere ihracı fazla olduğundan afyonun yasaklanmasının devlete gelir kaybına yol açacağını vurgulamış; “vaktiyle Tıbbiye Nezareti’nce esrarın keyif verici madde olarak kullanılması zararlı görülmüş ve sadece eczanelerde satışına onay verilmişse de esas mesele ticaret ve ülkenin gelir kaynağına yönelik olup bu açıdan bakıldığında esrar, kenevirin bir çeşidi olup her memlekette yetiştirilmesine önem verilen, özünden mensucat (dokuma ipliği), tohumundan yağ, saplarından bir çeşit kibrit imal edilmekte olduğundan ekiminin yasaklanmasının caiz olamayacağı açık olup ekim yasağının kaldırılması” istenmiş; sadece keyif verici madde olarak kullanılmasının yasaklanması talep edilmişti (BOA, ŞD, 1180/3).
Ziraat Odası’nın bu talebi, esrarın tıpta ve ilaç imalinde nadiren kullanıldığı, esrar maddesinden afyondan alınan vergiler gibi esrardan vergi alındığına dair bir kayıt da olmadığından uygun bulunmamış, esrar ekim yasağı devam ettirilmişti. Bu yasaklama, esrarın gizlice ekilmesini hızlandırdı. 1901’de ekilip-satılması yasaklanmış olmasına rağmen yine bazı yerlerde gizlice esrar ekildiği haber alındığından, yasağa uyulması için vilayet ve kaza idarecilerine tekrar ikazda bulunulmuştu (BOA, BEO, 1613/120920).
LALE DEVRİ’NDE ESRAR YASAĞI (1724)
Fetvayı şeyhülislam verdi: ‘Bunu özendirenlerin katli meşrudur’
Lale Devri’nin padişahı Sultan 3. Ahmed, afyon ve esrar kullanımını yasaklamak için şeyhülislamdan bir fetva istedi. Bunun üzerine Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendi, bu konuda daha önceden afyon ve esrarı haram sayan fetvalardan farklı, öncekilere göre daha keskin ve caydırıcı bir fetva verdi ve padişah da bu fetvaya dayanarak 12 Temmuz 1724 tarihinde bir ferman çıkardı. Tam metnini sadeleştirerek verdiğimiz fetvanın diğerlerinden farkı, öncekiler gibi afyon ve esrarı haram saymakla birlikte, bu maddeleri “helaldir diye” kullanan ve kullanmayı teşvik edip özendirenlerin katlinin meşru olduğuna hükmetmesiydi:
“Halk arasında iyiyi kötüden ayırt edemeyecek, kendisine zarar verecek şeyleri bilmeyen bazı cahil kimseler haşiş (esrar) türünden, gonca diye bilinen şeyi kullanarak boş-saçma sözler söyleyip akıl ve şuur kaybına uğramaktadırlar. Bazı kimseler de bu gibi şeyleri kullananlar ‘gaybı keşfederler’ (bilinmezi bilirler) diyerek cahilleri aldatıp o şeyin kullanılmasını özendirip teşvik ettikleri görülmüş olduğundan, bu maddelerin helal veya haram olması, kullananlarla kullanılmasını teşvik ve özendirenlere şer’en ne lâzım geldiği Şeyhülislam Abdullah’tan sorulduğunda;
‘Haşiş (esrar) türünden gonca diye bilinip halk arasında kullanılması yaygın olan şeyin yenilip içilmesi haramdır. Kullananların zorla hakim huzuruna getirilerek şiddetli şekilde azarlanıp tenbihte bulunularak bir daha yapmaması için gerekli cezanın uygulanması lâzımdır. Satan kişilere de gereken cezanın verilip engellenerek satıcılık yapmalarının yasaklanması ve sattıkları maddelerin yakılması gerekir. Bununla birlikte ‘goncanın kullanılması helaldir’ deyip bunu yiyip-içenler ile ‘bunu kullananlara gayb keşfolunur’ (bilinmezi bilirler) diye cahilleri dalalete düşürüp bu şeyin kullanılmasını teşvik ve özendiren kişilerin katli meşrudur, katlinde ecr-i cezîr (büyük sevap) vardır’ diye fetva vermiş olduğundan, bu fetvanın ve yasağın şehirlerde münadilerle ahaliye duyurularak bahsi geçen haşişi satan ve kullananların şiddetli şekilde azarlanıp tembihlenerek kullanmalarının engellenmesi ve haşîşlerin yakılması, bu emre ve yasağa itaat etmeyenlerin, ‘kullanılması helaldir’ diye yenilip içilmesini özendirip teşvik eden müfsitlerin fetva-yı şerife gereği haklarından gelinmesi ve hiç kimsenin bu emir hilafına hareket etmemesi, Kuran-ı Kerim’deki ‘Veltekun minkum ummetun yedʻûne ilel-hayri ve yeʼmurune bil maʻrufi ve yenhevne anil-munker (Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir grup bulunsun’- Ali İmran suresi 104. Ayet) manası gereği, bu gibi dince caiz görülmeyen şeylerin engellenip yasaklanması padişahın görev ve sorumluluğu gereği olduğu ve bu husustaki padişahın emrinin uygulanması şehir ve kasabalardaki idarecilerin uhdesine verilmiş olup asla gevşeklik gösterilmemesi; dince caiz görülmeyen bu maddeleri satan ve kullananlar engellenmeyip yine eskisi gibi kullanıldığı haber alınırsa sorumlu tutulup cezayı hak edeceğinizi muhakkak bilip ona göre dikkatli olup takip ve tahkik ederek kullananları tenbih ve azarlayarak engelleyip kullanılmasının yasaklanması; hiçbir şekilde gevşek ve hoşgörülü davranılmaması hakkında padişahın fermanı çıkarılmıştır” (BOA, C.DH, 349/17409).