Türk askeri Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki ilk sıcak muharebeye 1950 sonlarında Kore’de katıldı. NATO üyeliği ve siyasi hesaplar çerçevesinde savaşa yollanan Türk Tugayları, üç yıl boyunca çok zor koşullarda görev yaptı, büyük fedakarlıklar gösterdi. Unutulan bir savaşın insani-askerî hatıraları ve hafızamızdan silinmeyecek fotoğrafların hikayeleri…
Asya kıtasının doğusunda, Çin’in kuzeydoğusunda, Mançurya’dan Japonya’ya doğru uzayan bir yarımada üzerinde bulunan Kore, 220 km’lik yüzölçümü ile Türkiye’nin dörtte biri büyüklüğünde bir ülke.
Kore, tarihi boyunca bağımsızlığını muhafaza etmekte zorluk çekmiş. Bilhassa ilk çağlardan itibaren devasa komşusu Çin’in boyunduruğundan neredeyse hiç kurtulamamış. Çin nüfuzuna 16. yüzyıldan itibaren Japon tehdidi eklenmiş. Japonya açısından Asya anakarasına geçiş için bir atlama taşı, hareket üssü olarak görüldüğünden, sürekli olarak elde bulundurulmak istenmiş. 19. yüzyıldan itibaren Asya’da yayılan Rusya’nın Mançurya’ya girmesiyle, Kore için korkulacak üçüncü büyük komşu da sınırlarında belirmiş oldu.
Japonya, 19. yüzyıl sonlarında Kore üzerinde hakimiyet mücadelesinde Çin’i bertaraf ettikten sonra 1905’te Rusya’yı da mağlup ederek bu ülkeye hakim olmuştu; 1910’da Kore’yi ilhak ederek bir eyaleti olarak yönetmeye başladı. 1945’te Japonya’nın 2. Dünya Savaşı’nda mağlup edilmesine kadar Kore, Japon işgalinde kaldı.
Japonya’nın Kore’den atılmasıyla bağımsızlığa kavuşacaklarını uman Korelilerin bu ümitleri çabucak söndü. Zira kuzeyden ilerleyen Rusya ile güneyden ilerleyen Amerikan kuvvetleri, 38. Paralel’i kendilerine sınır tayin ederek ülkeyi iki nüfuz sahasına ayırdılar. Bağımsızlıktan yana talihi kötü giden Kore, bu defa bölünmenin eşiğine gelmişti.
1945’den 1947’ye kadar süren çözümsüzlük Birleşmiş Milletler’e intikal etti. 31 Mart 1948’de tüm Kore’yi kapsayan bir genel seçimin yapılması, tek bir Kore devletinin kurulması Amerikan ve Sovyet askerlerinin ülkeyi terketmesi kararlaştırıldı. Buna rağmen Ruslar kararı uygulamadı ve Birleşmiş Milletler sadece Güney Kore’de seçimi yaptırabildi; 17 Temmuz 1948’de Seul’de Kore Cumhuriyeti ilân edildi. Onun arkasından 9 Eylül 1948’de de kuzeyde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu. Böylece Kuzey Kore’nin Sovyet blokuna, Güney Kore’nin de Batı blokuna katılmasıyla yaşanan bu ayrışma, gelecekteki acıların ve felaketlerin başlangıcı oldu.
ABD ve Sovyetler görünüşte Kore’den çekildiler; ancak fiilen Kore’den ellerini çekmediler. Nitekim önce ABD ile Güney Kore arasında 31 Aralık 1948’de bir askerî yardım ve güvenlik antlaşması imzalandı. İki buçuk ay sonra Sovyetler ile Kuzey Kore arasında 10 yıllık bir yardım antlaşması imzalandı. Bu gelişmelerle artık saflar iyice ayrılmış, Kore halkı yabancı güçlerine etkisiyle biraraya gelemeyecek hale getirilmişti.
Ne var ki Kore üzerinde hak iddia eden ülkeler, Korelileri kendi halinde bırakmadı. Kuzeydeki Komünist Kore Hükümeti, Çin ve Rusya’nın desteği altında güçlü bir ordu kurduktan sonra 25 Haziran 1950’de 38. Paralel’i geçerek Güney Kore’ye saldırdı. Ordusu zayıf olan Güney Kore fazla direnemedi ve başkent Seul 29 Haziran 1950’de işgal edildi.
BM Güvenlik Konseyi 25 Haziran’da acilen toplanarak savaşın durdurulmasını, Kuzey Kore ordusunun geri çekilmesini istedi ama dinleyen olmadı. ABD aralarındaki antlaşmaya binaen Güney Kore’ye Japonya’da bulunan askerleriyle yardım gönderdi. BM teşkilatı da bütün üye devletlere tecavüze uğrayan Güney Kore’ye yardım çağrısı yaptı. 56 devletten, Türkiye dahil 53’ü bu çağrıya olumlu karşılık verdi.
Zayıf ve düzensiz Güney Kore ordusunu kısa bir zamanda ezen Kuzey Kore ordusu, iki hafta içinde Seul’ün 200 km güneyinde Pusan bölgesine kadar ilerledi. Amerikalıların bölgeye intikal etmesiyle Kuzey Kore ilerlemesi durduruldu ve Pusan’da dar bir alanda tutulan köprübaşı, dışarıdan gelecek kuvvetler için hareket üssü oldu.
Amerikalı General Mc Arthur’un başkumandanlığı altında hareket eden BM kuvvetlerinin 15 Eylül’de Seul yakınlarına yaptıkları çıkarma ile Pusan köprübaşından başlatılan karşı taarruz başarılı oldu, Kuzey Kore birlikleri geri atıldı ve 28 Eylül 1950’de Seul geri alındı.
Çekilen kuzeylilerin peşinden 38. Paralel’i geçen BM kuvvetleri, Kuzey Kore’nin başkenti Pyong-yang’ı ele geçirdi. General Mc Arthur Kore’deki komünist kuvvetleri tamamen ezerek meseleyi kati olarak çözmek amacıyla 24 Kasım 1950’de genel taarruza karar verdi. Ancak hesap etmediği bir durumla karşılaştı. Kuzey Kore ordusunun ezilmesine seyirci kalmayan Komünist Çin Hükümeti, Mançurya’da tatbikat halinde olan ordusunu 26 Kasım’da gizlice Kore topraklarına sokarak taarruza geçirdi. Komünist Çin ordusu kısa bir süre içinde BM kuvvetlerini mağlup ederek geri çekilmek zorunda bıraktı. Türk Tugayı’nın da içinde bulunduğu bu kuvvetler, Kuzey Kore’nin kuzeyinden güneye doğru, ağır zayiat vererek çekilmek zorunda kaldı.
Aralık ayı boyunca sürekli gerileyen BM kuvvetleri, hem üstün sayıda kuvvetlerle taarruz eden hem de gerilla taktiklerini başarıyla uygulayan Çinliler ve Kuzey Koreliler önünde direnemedi; 1951 yılı Ocak ayı başında Seul’ü de tahliye ederek Han Nehri güneyine çekildi.
BM ordusunda karamsarlık ve ümitsizlik başgöstermişti. Hatta Kore’yi boşaltmak için tahliye planları hazırlanmaktaydı. Bu sırada içinde Türk tugayının da olduğu kuvvetlerin 24-27 Ocak 1951 günlerinde Çinlilere karşı elde ettikleri başarılar, Amerikan 8. Ordu Komutanlığında tahliyeden vazgeçip genel taarruz fikri uyandırdı.
1951 Şubat ayı başında ileri harekete başlayan BM kuvvetleri, Mart ayı başında Han Nehrini geçerek Seul üzerine ilerledi. 14 Mart 1951’de Seul, BM kuvvetleri tarafından ikinci kez geri alındı.
Kuzey Kore ve Çin ordusunun Seul’ü ele geçirmek teşebbüsünün akim kalması ve BM kuvvetlerinin de ilerleyememesi üzerine, her iki ordu da 38. Paralel civarında mevzilendi. BM kuvvetleri sayıca çok üstün düşman karşısında Kuzey Kore’yi kurtarabilecek kudrette değildi. Öte yandan Komünist Çin ve Kuzey Kore ordusu da üstün ateş gücü ve hava üstünlüğüne sahip BM kuvvetlerince müdafaa edilen Güney Kore’yi ele geçiremeyeceğini anlamıştı.
8. Ordu Komutanı General Ridgway 30 Haziran 1951’de Kuzeylileri ateşkes görüşmelerine davet etti. Davet kabul edildi fakat az zaman sonra görüşmeler kesildi. Oldukça ağır işleyen görüşmelerden bir sonuç alınamıyordu. Bir ara kesilen görüşmeler tekrar canlandı, kesintili olarak 159 oturum halinde iki yıldan fazla sürdü. Bu sırada sıcak savaş da devam ediyordu. Nihayet 27 Temmuz 1953’de Panmunjon’da ateşkes anlaşması imzalandı. İki taraf ordularının aynı tarihteki temas hattı ateşkes hattı sayıldı ve burası iki ülke arasındaki sınıra esas teşkil etti.
Kore’de Türk askeri
25 Haziran 1950’de Kuzey Kore ordusunun güneye tecavüzü üzerine, BM Güvenlik Konseyi üye devletlere Güney Kore’ye askerî yardım çağrısı yapmıştı. 29 Haziran 1950’de Türkiye, “üye sıfatıyla üzerine düşen taahhütleri yerine getirmeye hazır olduğunu” bildirdi ve ABD’den sonra Güney Kore’ye yardıma olumlu karşılık veren ikinci devlet oldu.
Türk Hükümeti’nin Kore’ye asker göndermekteki istekliliğinin altında, NATO’ya girmek için bunu bir vesile olarak görme eğiliminin etkisi büyüktür. Zira 2. Dünya Savaşı akabinde SSCB’nin düşmanca tutumu ve toprak talebi karşısında NATO şemsiyesi altına girmek isteyen Türkiye, BM gücüne asker hemen göndererek bu fırsatı değerlendirmek istemiştir. Nitekim Türkiye, Kore’de muharebeler devam ederken, 1952’de NATO’ya kabul edildi.
Türkiye asker gönderme taahhüdünü verdikten sonra, 25 Temmuz 1950’de Ankara’da üç piyade ve bir topçu taburundan oluşan 4500 mevcutlu bir tugayın hazırlığına başlandı. Nihai olarak gönderilecek tugay; 259 subay, 18 askerî memur, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4414 er olmak üzere 5090 mevcutlu olacaktı.
Türk Tugayının komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı tayin edildi. Tugayın çekirdeğini oluşturan 241. Alay Komutanlığına da Albay Celal Dora getirildi.
Ankara’da eğitim faaliyetlerini tamamlayan tugay, Kore’ye sevk edilmek üzere İskenderun’a gönderildi. Tugayı Kore’ye taşımak üzere tahsis edilen üç Amerikan gemisinden ilki 25 Eylül 1950’de diğerleri de 26 ve 27 Eylül’de yola çıktı. 22 günlük yolculuktan sonra 17 Ekim 1950’de ilk gemi Pusan limanına ulaştı. Tugayın toplanmasını takiben 20 Ekim’de, Pusan limanına 90 km. mesafede olan Taegu şehrine sevk edildi.
Türk tugayı Kore’ye vardığında Amerikan kolordusu epeyce ilerlemiş ve Pyong-yang’ı ele geçirmişti. Türk tugayı 13 Kasım 1950’de cepheye nakledilerek 25. Amerikan Tümeni emrine girdi ve 25. Amerikan Tümeni’nin taarruzunu desteklemek üzere hemen ateş hattına sürüldü. Tam da bu sırada Mançurya’da yığınak yapmış olan Komünist Çin ordusu, Kuzey Kore ordusunu himaye etmek üzere gizlice sınırı geçerek taarruza geçti.
26 Kasım’da başlayan Çin taarruzu, iki gün sonra Türk Tugayı’nın olduğu Kunuri bölgesine ulaştı. Bağlı bulunduğu Amerikan kolordusuyla haberleşmesi kesilen tugay, tecrit edilmiş bir halde üstün Çin kuvvetlerinin kuşatmasından kurtulmak için iki gün boyunca sürekli muharebe halinde geri çekildi. 30 Kasım 1950’de Çin kuşatmasından kurtulan Türk Tugayı mevcudunun 1/5’ini kaybetmişti; ancak üç gün boyunca verdiği mücadele ile Çin ordusunu oyalamış ve Amerikan kolordusunun kuşatılmasını önlemişti.
Türk tugayının katıldığı ikinci büyük muharebe, Kumyangjang-ni muharebeleriydi. 24 Ocak 1951’den 27 Ocak gününe kadar süren muharebelerde önemli başarı kazanıldı ve Amerikan 8. Ordu Komutanlığı karargâhında oluşan Kore’nin boşaltılması düşüncesi, yerini genel taarruza geçme fikrine terk etti.
Kumyangjang-ni muharebelerinin sonucunda Türk Tugayı’na ABD Kongresi tarafından “Mümtaz Birlik Nişanı (Distinguished Unit Citation) verildi ve nişan 6 Temmuz 1951’de 8. Ordu Komutanı General Van Fleet tarafından törenle alay sancağına takıldı.
Türk Tugayı, Haziran 1951’de Seul yakınında ihtiyata alındı ve burada Türkiye’den gelen 2. Türk Tugayı tarafından değiştirilmeye başlandı. 1. Türk Tugayı Kasım 1951’de Kore’den tamamen ayrılarak yerini 2. Tugay’a bıraktı.
2. Tugay döneminde Kore Harbi siper harbine dönmüş olmasına rağmen her gün kayıp verilmeye devam edilmişti. Hatta 2. Türk Tugay Komutan Muavini Albay Nuri Pamir bu kayıplar arasındaydı. 20 Ağustos 1952’den itibaren 5080 mevcutlu 3. Türk Tugayı, 2. Tugay’dan görevi devraldı. 1952-53 kışını siperlerde geçiren 3. Tugay, ateşkes görüşmeleri devam ederken Mayıs 1953’te ansızın taarruza geçen düşmanla muharebeye tutuştu. Bilhassa 28-29 Mayıs 1953’te yaşanan Vegas tepesi muharebeleri, çok kanlı mücadelelere sahne oldu. Tepe iki gün içinde tam dokuz kez el değiştirdi. 28-29 Mayıs 1953 muharebeleri dolayısıyla ABD Başkanı 3. Türk Tugayı’nı “Liyakat Nişanı” (Legion of Merit) ile ödüllendirmiştir.
27 Temmuz 1953’te ateşkes antlaşması imzalanana kadar Kore’de görev yapan üç Türk tugayı başlıca 14 önemli muharebeye katıldı. Bu muharebelerde üç tugayın zayiatı; 721 şehit, 2.147 yaralı, 234 esir (ateşkeste iade edildiler), 175 kayıp (akıbeti belli olmayan) olmak üzere toplam 3.277 kişidir.
Kore’ye gönderilen tugaylar, sıcak savaşın bitmesinden sonra da her yıl değiştirildi. Böylece Eylül 1950’den Ağustos 1960’a kadar toplam 10 tugay gönderilmiş oldu. 1., 2. ve 3. Tugaylar muharebelere katıldılar. 1953 yılındaki ateşkesten sonra gidenler muharebe görmeyerek bölge güvenliği, tatbikat ve eğitimle meşgul oldular.
1961 yılından itibaren Kore’ye tugay yerine, altı sene boyunca her yıl bir piyade bölüğü gönderildi. 1966’dan 1971’e kadar ise Kore’de bir manga gücünde “Şeref Kıtası” adı altında sembolik birlik bulunduruldu ve bu tarihten sonra asker göndermeye son verildi.