1939’da Fransızcadan çevrilip basılan Afrodit, Eski Âdetler kitabı toplatılır ve yayımcısına “müstehcenlik” davası açılır. Bilirkişi olarak atanan tarihçi-yazar İbrahim Hakkı Konyalı, kitabı sakıncalı bulur. Ancak daha sonra kendi yayımladığı kitapta Tanrıça’yı Türk ilan eder. Döneminde büyük hadiseye yolaçan dava, kitabın ve yayımcının beraatiyle sonuçlanır ama, siyasi tartışmalar yıllarca sürer.
Türk yayımcılık tarihi, mahkemeye verilmiş, takibata uğramış, toplatılmış, yasaklanmış ve imha edilmiş eserlerle doludur. Bu konuda Niyazi Ahmet Banoğlu Basın Tarihimizin Kara ve Ak Günleri (İst., 1960), Bülent Habora Yasak Kitaplar (İst., 1969), Emin Karaca Vaaay Kitabın Başına Gelenler!.. (İst., 2012) isimli kitaplar kaleme almıştır. Yazarların, çevirmenlerin, şairlerin ve bu eserleri yayımlayan nâşirlerin okka altına gittikleri yetmezmiş gibi, bir de basılan eserler toplatılıp depolarda çürütülmüş, imha ettirilmiştir.
Bizde soruşturmaya uğramış, mahkemeye verilmiş eserlerden biri de Pierre Louÿs’in (1870 -1925), Aphrodite, Moeurs Antiques isimli, ilk defa 1896’da yayımlanan kitabıdır. 1939’da Semih Lütfü Erciyas’ın sahibi bulunduğu Semih Lütfi-Suhulet Kitabevi tarafından Afrodit, Eski Âdetler adıyla tercüme edilerek yayımlanmıştır. Eser yayımlanır yayımlanmaz ilgi odağı olmuş; ama İstanbul Cumhuriyet Savcılığı emriyle toplattırılmış; müstehcenlik davası açılmıştır. Yayımcı Semih Lütfi Bey ve matbaa sahibi Kenan Dinçman mahkemeye verilmiştir.
Kitabın çevirisini yapan Nasuhi Baydar o tarihte aynı zamanda milletvekilidir. Eser hakkında ilk soruşturma Sultanahmet 1. Ceza Mahkemesi tarafından gerçekleştirilir. Çevrilen eserin müstehcen olup olmadığına karar vermek üzere mahkeme, tarihçi-gazeteci-yazar İbrahim Hakkı Konyalı’yı bilirkişi tayin eder. İbrahim Hakkı Konyalı Fransızca bilmediği hâlde kitabın aslını incelemeden kendi görüşlerine göre olumsuz bir rapor yazar ve basılan kitabı sakıncalı bulur: “Böyle eserlerin dilimize çevrilmesi ile ahlakın ifsat edeceği (fesat kelimesinden; bozulma) kanaatinde bulunduğunu” bildirir.
Bu durum İstanbul basınında büyük bir gürültü koparır ve yayımlayanlar Konyalı’nın bilirkişi olmasını kabul etmeyip mahkemeye itiraz ederler. Bu arada İstanbul Üniversitesi’nden üç profesörden oluşan bilirkişi heyeti tarafından yazılan rapor okunmuştur. Bu raporda eserin müstehcen olmadığı savunulmuştur. Savcılık buna rağmen Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Heyeti’nden de bu kitabın çocuklara okutulup okutulmaması hakkında görüş istenmesini savunur.
Bunun üzerine İstanbul basınındaki tartışmalar iyice alevlenir. Bu arada İbrahim Hakkı Konyalı, Tarihi Afrodit: Esâtirin bu güzel ilahesi hakkında Şark ve Garp kaynaklarına, kütüphane ve müzelerine dayanılarak hazırlanan tarihi tedkikler başlıklı, 80 sayfalık bir kitap yayımlar. Bu kitapta da çıplak heykel resimleri, tablolar yer alır; hatta Konyalı “Afroditin Türklüğü” başlığıyla Tanrıça’nın Türk olduğunu iddia eder.
19 Şubat 1940 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Peyami Safa, “Bu davada Nasuhi Baydar, Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay, Kazım Nami Duru, Prof. Mustafa Şekip Tunç, Prof. Sadrettin Celal Antel, Prof. Ali Nihat Tarlan, muharrir Vala Nurettin, muharrir Necip Fazıl Kısakürek, Muharrir Zekeriya Sertel, muharrir Naci Sadullah ve Peyami Safa haksızdırlar da, Pierre Louÿs’un eseri yerine, aynı isimle çırılçıplak tablo ve heykel resimleriyle dolu bir kitabı hem de Adliye önündeki kaldırımlarda işportacılara bangır bangır bağırtarak sattıran Konyalı İbrahim mi haklıdır?” diye yazar. Peyami Safa 20 Şubat 1940’ta yine Cumhuriyet gazetesinde İbrahim Hakkı Konyalı’nın Millî Mücadele’ye karşı olduğunu yazar, onu Atatürk düşmanı ilan eder.
Kitabın çevirmeni Nasuhi Baydar ise, Mekki Sait Esen’e verdiği röportajda “cehalet ve taassup işi olarak başlıyan hadise körüklene şişirile, içeriği değiştirilip bir çeşit ticari bir iş hâlini aldı” der.
24 Şubat 1940’ta raporların okunacağı Adliye ve çevresi tıklım tıklımdır. Koridorları dolduran üniversiteli gençler: “Afrodit, Afrodit, Afrodit” diye tempo tutar, slogan atarlar. Kolluk kuvvetleri gençleri dağıtmak için harekete kalkışınca, gençler hep birlikte İstiklâl Marşı’nı okumaya başlar. Ortalık yatışır. Çeşitli görüşlerin sunulması ve raporların okunmasından sonra, mahkeme yine “Afrodit” tempoları altında 1 Mart tarihine ertelenir. Mahkeme günü 16.00 olarak belirlenen karar saati, yine kalabalık ve yığılma yüzünden 18.00’e çekilir. Afrodit, Eski Âdetler kitabı beraat eder.
Yayımcı Semih Lütfi karardan sonra “Durun, durun, söyleyeceklerim var..” diye haykırır. “İşte” der, “32 yıllık neşriyat hayatımda gördüğüm yegane mükafat. Arz-ı teşekkür ederim. Eserin ve bundan sonraki tablarının bütün hasılatını tamamiyle Erzincan felaketzedelerine terkediyorum”.
Bu mahkeme sırasında Tan gazetesinden Naci Sadullah, bu işin ticari getirisinin çok olacağını ileri sürüp şu şiiri yazar:
“Ey güzeller güzeli, ey güzeller perisi/ Var bu işin sonunda pek talihli birisi/ Bil ki dava bitince, bizim Semih Lütfi’nin/ Sâyemizde olacak binlerce müşterisi”.
Semih Lütfi bu işten çok para kazanmamış olabilir ama; daha sonrasında Afrodit, Eski Âdetler kitabını basan pek çok yayımcı bu eserden çok yüksek gelir elde etmiştir.
Tartışmaların üzerinde yıllar geçmesine rağmen, İbrahim Hakkı Konyalı 1964’te “Atatürk Beşeriyetin Emsalini Görmediği Bir Askerî Dehadır” başlığıyla 16 sayfalık bir broşür yayımlar. Bu broşürde 40’lı yıllardaki iddia ve fikrini muhafaza ettiğini belirten, kendisinin Atatürk’e bağlı biri olduğunu söyleyen Konyalı; bunu ispat için Atatürk’ü öven yazılarını tekrar yayımlar. Afrodit, Eski Âdetler kitabının Fransız yazarına “p..” yayımcısına da “Ermeni” (Semih Lütfi sonradan Müslüman olmuş, Türk ismi almış bir vatandaşımızdı) demiş olması da unutulur gider.