Sivas’ın Divriği ilçesinde, Divriği Mengücekleri zamanından kalan tarihî köprü, kepçeli dozer tarafından katledildi. Galata Kulesi’nde kazmalı amelelerin, Kız Köprüsü’nde dozerlerin hizmet verdiği ülkemizde, tarih katliamları…
Anadolu’daki tarihi yapıtlarının tanıtılması “iyi haber” değil “kötü haber” olmasına bağlıdır. 19-20 Ağustos günlerinde bir tarih köprüsü, gazete sayfalarına düştü. Haber başlığı: ”O Kepçeye Soruşturma”, fotoğraflar “köprü sırtını 3 numara tıraşlayan kepçeli dozer”…
Kız Köprüsü’nün vefat ederken bu son silkinişi, ilgilileri “hâb-ı gaflet”ten uyandırmakta geç kalsa da zararın neresinden dönülse kazançtır!
Bir tarih-mimarlık yapıtına kazma burnuyla müdahale edilebilir mi tartışıladursun, Galata Kulesi’nde kazmalı ameleler, Kız Köprüsü’nde dozerler hizmet veriyor! Yetkililer de operasyon biterken “durdurduk” masalı anlatıyor.
Bu eskinin eskisi, bir Asur veya Urartu köprüsünün temellerine oturmuş köprünün historyası masal örüntülüdür. Dozerin sıyırdığı sırtında, Pavlikanlara savaş açan Bizans imparatorları Leo’nun, Mihail’in; Divriği’ye gelen Sultan Keykubad’ın atlarının nal izlerini henüz arayan oldu mu ki dozer çıkartılıyor? Duraksamalı tarihi ancak 13. yüzyıla, Divriği Mengüceklerine bağlanabiliyor. O çağda yenilenmiş; kentlerinin Orta Anadolu ile temasını sağlamıştı.
Köprünün yalnızlığını, 1950’lerden beri sırtından geçen 30-40 tonluk araçlar bozuyor. Suçlu dozerse, o araçların tekerleri aşınmasın diye dökülen beton harçları kazıyormuş! Buna ancak özürü kabahatinden büyük denir!
Masalını da aktaralım: “Çetin Boğazlar ve sarp kayalıklarla batıya kapalı Divriği’yi Orta Anadolu’ya bağlayan bu köprü olmuştu yüzyıllarca. Vezir Köse Mustafa Paşa, çiftliğine gidip gelirken bir viran köprüye, bir de sarplarda asılı kalmış büyük bir taşa bakar: ‘Ah şu Çaltı’ya taş yuvarlansa üstüne yeni bir köprü bağlatsam!’ dermiş. Bir gün kaya uçmuş ırmağın ortasına mıhlanmış. Köprünün orta ayaklarından tekine o kaya temel olmuş. Bu Tanrı verisine sevinen paşanın, köprü yapılırken eteğine taşlar doldurup ustalara taşıdığı, işçiler için avuç avuç çeyrek altınları saçtığı, gözler kemerler örüldükçe vecde gelip oynadığı… eski yaşlı kadınlardan dinlenmeliydi”!
(Necdet Sakaoğlu, Köse Paşa Hanedanı, Alfa Yayınları, İstanbul 2018, s. 143-144-388)