Kasım
sayımız çıktı

Ah nerede o eski bayramlar, eski adamlar ve eski atlar…

Dünya tarihinde “Ah nerede o eski bayramlar” ekolü aklımda kaldığı kadarıyla Antik Yunan’da ortaya çıkmış. Homeros’un İlyada’sında Nestor adlı arkadaş eski zamanın insanlarını öve öve bitiremiyor mesela. Ama Nestor 110 yaşında; eski zamanın insanları diye tarif ettiği de, yarı hayvan-yarı insan, ele avuca sığmaz kişilikler. Nestor’un özlemle andığı eski insanlar da işte o zamanın eski bayramları gibi. Fantastik olduğunu, bir başka olduğunu hep duyuyoruz da biraz düşününce pek aklımız almıyor doğrusu.

Eski zamanları yüceltmenin saçma olduğunu fark edenler de çıkıyor. Hatta Horatius, “Hmm eğer öyleyse bizim şiirlerimiz de tıpkı şarap gibi, yaşlandıkça durduk yere güzelleşecek” diye sevindirik bile oluyor. Ha elbette değeri yıllar sonra anlaşılan Bach gibi besteciler, Van Gogh gibi ressamlar var ve hep olacak ama, yıllar sonra birileri “Yahu bir Barış Uygur vardı, ne de güzel yazardı kerata” dediğinde bilin ki bu benim yazdıklarımın değerinin sonradan anlaşılmasından değil, eskidikçe sanki güzelmiş gibi hatırlanacak olmasından kaynaklanacak. Şurada biz bizeyiz, birbirimizi kandırmanın âlemi yok.

Aynı şey tarihsel figürler için de geçerli. Hatta dikkat ederseniz, belirli bir tarihsel fügürü övme yarışına girenler o kişiye atfettikleri erdemler ve eylemler üzerinden düpedüz kendilerini övüyorlar. “Rahmetli şöyle iyiydi, böyle iyiydi” derken zamanla adama söylemediği sözler, yapmadığı şeyler yakıştırılmaya başlanıyor. Daha kötüsü, geçmişteki kişinin bugünün bilgisine haiz olduğu varsayılarak, 150 yıl önce ölmüş bir şahıs, daha sonra olacakları biliyormuş da ona göre hareket etmiş gibi çıkarımlar yapılıyor. 19. yüzyılda yaşamış adam oluyor bana bir Emmett Brown, oluyor bana bir Geleceğe Dönüş filmi.

Ha tersi de olmuyor mu? O da var. Bakın misal Nero’yu, Roma’yı yaktı diye hatırlıyor, Caligula’yı zaten 18 yaşından küçük çocukların yanında anmıyoruz bile. Bugün artık Nero’nun o sırada Roma’da olmadığını da biliyoruz ama kime anlatıyorsunuz? Adamcağız kendisine atılan iftiralar yüzünden Hababam Sınıfı’ndaki müfettişin bile diline düşmüş.

Caligula daha da fena. Aklımda yanlış kalmadıysa, +18 olmayan tek hikâyesi atını konsül olarak ataması. Yani dönemin başbakanı, hesapta Caligula’nın atıymış. Bence Caligula’yı ve Caligula’nın kurduğu Yeni Roma İmparatorluğu’nu çekemeyenler, atadığı konsülü beğenmemişler, burun kıvırmışlar; konsül de Caligula ne dese yapıyor falan diye herhalde, “Caligula atını konsül yapmış” diye mavra çevirmişler. E gel zaman git zaman, biz de bunu gerçek sanmışız. Caligula da tarihe altın harflerle geçeceğim derken atıyla geçivermiş. Yani uzun lafın kısası, tarihteki bir şahsın ne kadar da büyük ya da ne kadar da berbat olduğunu dinlerken Caligula’yı ve atını bir düşünün derim.