Osmanlı toplumunda aile kurmak bir statü meselesiydi, bekar olana pek hoş bakılmazdı. Bazen de aile bir ayakbağıydı. Nakkaşlar bu mahrem alanı pek merakla incelemediler. Öyle ya, Ebussuud’a gelen fetvalardan bir kısmı, ailenin yaşadığı alanı görebilecek durumdaki minarelerden bile şikayetçiydi. Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta aile içi iktidar ilişkilerinin yansıması.
Aile adı verilen kurumun insanlık tarihi kadar eski olduğu bilinir; kimi hayvan türlerinde bile bu yapının varolduğu da. Günümüzde aile tipleri ataerkil-anaerkil, çok evli-tek evli, içten evlenen-dışardan evlenen gibi kategorilere ayrılmış ve sosyal olarak toplumun en küçük parçası sayılmıştır. Dinler ise aile yapılarını belirleyen en büyük etken olagelmiştir.
Aile, insanlık tarihi boyunca genellikle ataerkildir; Yahudiliğin çok eski zamanlarında, Hititlerde ve Yakutlar gibi bazı Türkî topluluklarda ise anaerkil yapılar kaydedilmiştir. Yahudilikte aile, sadece sosyal değil aynı zamanda dinî bir topluluktu. Atalar kültü ailenin ibadetiydi, baba ise eş/eşler ve çocuklara ibadet esnasında öncülük eden rahip gibi davranıyordu. Sanılanın aksine Yahudi toplumu, tarihinin çok eski bir dönemindeki kısa süre sayılmazsa, pederşahi/ ataerkil bir toplumdu. Bekar kalmak, aile kurmamak büyük günah olup bir kültün yokolmasına bile bile sebep olmak anlamı taşıyordu. Havva’nın cennetteki “itaatsizliği” ve erkeğini “yanıltması”, dünyada da kadının peşin bir suçlulukla algılanmasına yolaçmıştır. Kadın, evlilik akdinin yalnızca konusu durumundadır. İbranice “baal” kelimesi hem koca hem mal sahibi anlamına gelir. 10 Emir’de kadın; ev, köle, cariye, öküz ve eşekle birlikte kocanın malları arasında zikredilir (Exodus/Çıkış, 20/17). Evlenme sırasında kadının ailesine “mohar” denen bir para/mal verilir. Boşanmak meşru olduğundan aşırılaşmıştır.
Bir Ermeni aile
Gayrimüslim topluluklar Osmanlı Devleti’nde kendi aile hukuklarına tâbilerdi. Cemaat liderleri aile mahkemelerini görürdü. Ancak dilerlerse şerî mahkemelere başvurabilirlerdi. Osmanlı kadı sicilleri, pek çok gayrimüslim ailenin boşanma davalarında hızlı olması ve bu konuda ortayolu tutması nedeniyle şerî mahkemeleri tercih ettiklerini bildiriyor. Bu minyatür ise, devletin farklı yüzlerini merak eden bir seyyah tarafından bir çarşı ressamına ısmarlanmış; küçük bir Ermeni aileyi fertleriyle betimliyor (Costumes Turcs, res. ?, 1720. Fransa Ulusal Ktp. Od. 6).
Hıristiyanlıkta da dinî bir kurum sayılan aile, Yahudiliğin aksine sıkı sıkıya korunması gereken bir kurum sayılmış, boşanmalar katı biçimde yasaklanmıştır. Evlilik akdiyle birlikte karı ve koca ebediyen birbirine bağlı bir bütün hâline gelmiştir (Markos, 10/8-12). Mormonlar gibi dinî guruplar sayılmazsa, İsa ümmeti içinde tekeşlilik esastır.
Roma’da aile, dinî vasfını korusa da sosyal ve iktisadi taraflarıyla öne çıkar. Erkek vasıtasıyla sağlanan kan hısımlığına dayanır. Kadın evlendiği anda, babasının ailesiyle olan ilişkisini koparmıştır. Peter familias denen aile reisi (baba) aynı zamanda ailenin rahibidir. Çocuklarını isterse öldürebilir, satabilir. Roma hukukunda ailenin yaşadığı evin dokunulmazlığı düsturlaşır. Tek evlilik esastır.
İslâm öncesi Araplar arasında aile, güçlü kabile yapısı arasında silikleşir, onun doğal bir uzantısıdır; hatta kabile, genişçe bir aile görünümündedir. Akrabalık erkek akrabalar yoluyla kurulur (asabe). Pederşahidir. Kız çocuklar utanç kaynağı ve ailenin kısıtlı imkanlarını korumak için feda edilebilen unsurlardır. Aynı zamanda bu dönem Arap toplumunda nikahsız yaşamak, süreli nikah, eş takası (nikah-ı bedel) gibi uygulamalar görülmektedir. Hatta asil bir erkeğe eşini vererek ondan asil evlat edinmek makbuldür (nikah-ı makt). Çocuğun velisi onu öldürebilir, rehin verebilir, hukuki haklarından mahrum bırakabilir. Bu dönemde evlatlık kurumu güçlüdür; soydan gelen evlattan ayrılmayan bu çocuklarla evlenmek yasaktır.
Aile sahibinin ahvali
Her nasılsa 3. Murad’ın kızı Fatma Sultan için yapılmış bir fal-astroloji tercümesi içinde çizilen bu tasvir, “ehl-i iyâl olan kimesnenin şeklidir” başlığıyla sunuluyor. İyâl/ ayâl, eş ve bakmakla yükümlü olunan çocuklar demek. Burada kadınların üzerine binen yükü, çocuk bakmanın perişanlığını vurgulamak istermiş gibi Nakkaş Osman. Deli Birader, Gamları Def Eden Kitap’ında evlenmeyen adama “it mi adam mı?” diye sorulacağını söylemekle beraber, bir azizin şu görüşünü kaydeder: “Bütünken iki parça olmak isterseniz evlenin. Kişi tek başınayken dilediği yere gider, istediğini yapar. Evlenip bir avrat alsa ne onu bir yere koyup gidebilir ne ona danışmadan iş edebilir. Çocukları oldukça üçe dörde bölünür. Vay biri düşüp ölürse durduk yere tam iken eksik olursun” (Metâlîü’l-saâde, çev. Muhammed el-Sûdî, res. Nakkaş Osman, 1582. Fransa Ulusal Ktp., Suppl. turc. 242.)
Eski Türkler de ataerkil bir toplumdur ancak onların pederşahi değil pederî (atacıl) oldukları söylenir. Baba, çocukları ve eş/eşleri üzerinde mülki hak sahibi değildir. Kadının ailesine evlilik öncesi “kalın” denen bir para verilir. Türklerde eşi ölen yengeyle evlenmek (Yahudilikteki gibi) meşru ve koruyucu bir önlem olarak görülmüştür.
İslâm’da aile dinî bir kurum olarak görülmez ancak yine de dinen aile kurmak teşvik edilmiştir. Ataerkil bir aile tesis eder İslâm; ancak babaya aile fertleri üzerinde mülki haklar tanımaz, çocukları öldürmek yasak edilir (İsrâ 17/31). Havva’ya ve hemcinslerine sorumluluk yüklenmemiş, Adem’i aldatanın eşi değil şeytan olduğu bildirilmiştir (Bakara 2/36). Hatta kimi zaman suçlu Adem’dir (Taha 20/115). Kadın, kocası karşısında iktisaden bağımsızdır, malını dilediği gibi tasarruf eder. Bir yandan erkek, kadınla kimi konularda eşit gibi konumlanırken bir yandan eşinden üstün tutulur (Bakara 2/228). Evlilikte “mihr” denilen bir mal/para kadına ödenir, ailesine değil. Kadın bunu istediği gibi kullanır. Yine de kadın kocasına itaat etmekle yükümlüdür; zevce boyun eğmezse önce yatakları ayırmak, sonra da dövmek erkeğe tavsiye edilmiştir (Nisa 4/34). Erkek ehl-i kitap olan kadınlarla, kadın sadece Müslüman erkeklerle evlenebilir. Erkek dörde kadar eş alabilse de, yeğ olanın daha adil bir koca olabilmek için bir eşle veya cariye ile yetinmek olduğu vurgulanır (Nisa 4/3). Boşanmada Yahudilik ve Hıristiyanlığın ortayolu bulunur. Boşanmak, helallerin en kötüsü olarak yorumlanır. Erkek kadına göre hukuken boşanmada daha serbesttir; karşılığında da kimi mali sorumlulukların altına girer. Kadın ancak belirli sebepler doğduğunda kocasıyla boşanabilir; tabii onun da rızasıyla.
Osmanlı toplumunda da İslâm’ın tanımladığı aile yapısı geçerli olmuştu. Aile genellikle dindaş taraflar arasında kurulurdu ve yaşantısını yine dindaşı olduğu mahallenin yapısına göre düzenlerdi. Kimi Osmanlı aydınları aile kurumunu kutsasa da kimileri de bir ayakbağı olarak görmüştür. Yavuz’un kardeşi Korkut’a nedim olan Şair Deli Birader (öl. 1535), Gamları Def Eden Kitap’ında evliliği, fertlerinin ölümleriyle yeni acılara sebep olacak bir potansiyel tehlike gibi görür. Evliya Çelebi (öl. 1684) “nice aile evinden ayrılıp ana-baba-kardeş kahrından kurtulup seyyah olurum?” der durur.