Kasım
sayımız çıktı

Altıgen kurgan keşifleri ve ‘Türk kimliği’ zorlaması

İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK MEZAR YAPILARI VE BOZULAN EZBERLER

Kazakistan’daki kazılar sırasında ortaya çıkarılan ve MÖ 1800’lere tarihlenen mezar yapıları, kimi çevrelerin “manipülasyon yapılıyor” iddialarına yol açtı. Toktamış Batyr Kurganı’nın altıgen formda olmasını, klasik “Türk-Moğol akrabalığı”na uygun bulmayan kimi “uzmanlar”, arkeologların buluntulara “şekil verdiğini” iddia etti. Analiz…

Geçen senenin (2023) sonlarına doğru Doğu Kazakistan-Abay ken­tindeki Toktamış Batyr Köyü’nde Kazak arkeologlar tarafından kazılan bir kurgandan gelen haberler arkeoloji camiasını epey heyecanlandırdı. MÖ 1800’lere yani Orta Tunç Çağı’na tarihlen­dirilen kurgan, ortasında gömü çukuru (pit grave) bulunan içiçe 3 kromlekten (çevre duvarı) oluşmaktaydı. En dıştaki altıgen olan kromleklerin iç kısımdaki diğer ikisi ise daire biçimindey­di. Bir ilk olan altıgen kromlekli kurganın diğer bir önemi, çukur mezar özelliği ile Demir Çağı öncesi ölü gömme geleneklerini göstermesiydi.

Orta Asya coğrafyasında bugüne kadar kazılan kurgan­lar, varolduğu tesbit edilenlerin sadece %1’ini oluşturur. Ancak, geleneksel ve dairesel kromlek­lerin yanısıra mimari bir gelişme olarak görülebilecek altıgen kromlekin keşfedilmiş olması çok önemli bir yenilikti. Daha kazılmayı bekleyen onbinlerce kurganın bulunduğu devasa Orta Asya ve Avrasya coğrafyasında, kurgan mezar tipolojisinin yeni kazılarla zenginleşmeye devam edeceği de kuvvetle muhtemel­dir.

Toktamış Batyr Kurganı’nın 3800 yıl öncesindeki Orta Asya mezar mimarisine yeni bir tipoloji kazandırmış olmasının yankıları sürerken; 16 Aralık 2023 tarihli Haberglobal’de yer alan Mert İnan imzalı bir haber “Altıgen mezar bilmecesi, Türk tarihi çarpıtılıyor mu?” başlığı ile dikkati çekti. Sözkonusu haber­de, Toktamış Batyr Kurganı’nda çalışan arkeologların kazıda çıkan mimari bulgular üzerinde “el ile değişiklik yaptıkları” ima ediliyordu. Mert İnan’ın görüş­lerine başvurduğu tarihçi-aka­demisyen Ahmet Taşağıl; 20 yılı aşkın süredir bölgede çalışma­lar yürüttüğünü, altıgen denen yapının orijinal olmadığını, Türkler’e ait kurganların yuvar­lak kare şekilli olması gerektiği­ni söylüyordu. Taşağıl, bu altıgen şekli kazıları yapan arkeolog­ların oluşturduğunu; kadim Türkler’deki en eski kurganların MÖ 1100’lere kadar gidebildiği­ni; Kazakistan’dan servis edilen görüntülere altıgen demenin mümkün olmadığını; bunların “dikkati çeksin” diye kazılar sırasında “şekil verilen” bulun­tular olduğunu iddia ediyordu.

Bu eleştirilerde iki husus dikkati çekmektedir. Birincisi, Doğu Kazakistan’da yapılan sözkonusu keşif, kimilerinin bugüne kadar kurguladığı Türk-Moğol akrabalığı hipotezini desteklemiyordu. Kimi çevreler, uzun yıllardır Türkler’in köke­nini Güney Sibirya ve Taş Mezar (Slab Grave) Kültürü üzerinden tanımlamaya çalışmaktadır. Gerçekte ise Proto-Moğollar’a ait olan ve MÖ 1300-700 arasın­da Doğu Moğolistan ile Trans­baykal’da görülen “Taş Mezar Kültürü”nün Proto-Türkler ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Tokta­mış Batry Kurganı, Türk-Moğol akrabalığı hipotezini çürütmüş ve Proto-Türkler’in varlığını hem daha batıya çekmiş hem de 500 yıl geriye götürmüştür.

arkeo_tarih_2
MÖ 3500’lere tarihlenen İstanbul-Beşiktaş mezarları kurgan değil ve İskit kurganları ile aralarında 2500 yıllık bir zaman farkı var.

İkinci husus, İslâmiyet öncesi Türk tarihi, kültürü ve arkeolo­jisi üzerine çalışan uzmanların; kurgan denen yığma mezarla­rın tanımı, kökeni, gelişimi ve türleri konusunda yaşadıkları sıkıntılardır. Bir anıt mezar türü olan kurganın en önemli özelliği, tekil ve müstakil bir mimari yapı olmasıdır. Günümüzden 5000- 5500 yıl önce, ölü bireyin yerleş­tirildiği basit bir çukurun üzerine toprak yığılmasıyla başlayan kurgan mezarın oluşum süreci; sonrasında anıt karakteri kazan­masını sağlayan kromlek (çevre duvarı) eklenmesiyle gelişerek devam etmiştir.

İstanbul-Beşiktaş’ta keşfe­dilen “Höyüklü Kromlekler”in kurgan olarak tanımlanması da, bu konudaki kafa karışıklığının en çarpıcı ve güncel örneğidir. Beşiktaş mezarlarını kurgan sananlar, bunların Altay ve Moğolistan kurganları ile büyük benzerliklere sahip olduğunu defalarca ifade etmiştir! Bunları söyleyenler, MÖ 3500’lere tarih­lenen Beşiktaş mezarlarının tarih ve tipoloji olarak çağdaş ve ben­zerlerinin nerede olduğunu ise bugüne değin belirtmemişlerdir. Beşiktaş höyüklü kromlekleri, düşük irtifada, taş ve toprakla ya­pılan çok küçük ve yassı tümsek­lerin birbirlerine temas ederek inşa edilmiş olduğu, arı peteği gö­rünümlü plan şemasına sahip bir nekropol alanıdır. Bu mezarlığın Orta Asya’da ne tarih ne de plan şeması bakımından bir benzeri bugüne kadar ortaya çıkarılmış değildir. Erken Tunç Çağı 1 ve 2 dönemlerine tarihlenen Beşiktaş nekropolünün geç dönem (Erken Tunç Çağı 3) bir benzeri Yunanis­tan Makedonyası’nda keşfedil­miştir. MÖ 2500’lere tarihlenen Kriaritsi-Sykia nekropolü ise, plan şeması, mezar boyutla­rı, inşa malzemesi ve tekniği, kremasyonların yerleştirildiği taş kutular ve yakma geleneği ile Beşiktaş mezarlığının koşutudur.

arkeo_tarih_1
Doğu Kazakistan’daki Toktamış Batry Kurganı, Türk-Moğol akrabalığı hipotezini çürütüyor. 3 çevre duvarıyla altıgen bir forma sahip.

Konuyla ilgili ve çarpıcı ilk örnek, tarihçi Emine Sonnur Özcan’ın 6 Şubat 2018’de Sözcü’ye verdiği mülakatta izlenebil­mektedir. Özcan, “Beşiktaş’taki kurganların Türk-İskit kur­ganları olmasına şaşırmamak lazım” diyerek Eskiçağ bilimi uzmanlarını ve özellikle arkeo­logları oldukça şaşırtmıştır. Öyle görünüyor ki Beşiktaş höyüklü kromlekleri (MÖ 3500-3400) ile İskit kurganları (MÖ 900-400) arasındaki 2500 yıllık zaman farkı, bu “uzmanlar” için önemsiz bir detaydır!

Türkler’in köken ve türeyişleri ile Türk kavramının tarihçesi konusunda arkeolojik araştırma­lar ve değerlendirmeler yapacak yetişmiş uzmanlarımızın olma­ması; maalesef İslâmiyet öncesi Türk arkeolojisinde “rütbeli cahiller” için geniş bir alan açmış gibi görünmektedir. Toktamış Batyr Kurganı ile ilgili manipü­lasyon iddiaları, güncel ve talihsiz bir örnektir. Arkeoloji eğitimi almamış, arkeolog olmayanların, gidip görmediği ve çalışmadığı bir kazı hakkında, keşfi yapan arkeologlar üzerinde şüphe uyandırma gayretine girmesi kabul edilemez.