Kazakistan’daki kazılar sırasında ortaya çıkarılan ve MÖ 1800’lere tarihlenen mezar yapıları, kimi çevrelerin “manipülasyon yapılıyor” iddialarına yol açtı. Toktamış Batyr Kurganı’nın altıgen formda olmasını, klasik “Türk-Moğol akrabalığı”na uygun bulmayan kimi “uzmanlar”, arkeologların buluntulara “şekil verdiğini” iddia etti. Analiz…
Geçen senenin (2023) sonlarına doğru Doğu Kazakistan-Abay kentindeki Toktamış Batyr Köyü’nde Kazak arkeologlar tarafından kazılan bir kurgandan gelen haberler arkeoloji camiasını epey heyecanlandırdı. MÖ 1800’lere yani Orta Tunç Çağı’na tarihlendirilen kurgan, ortasında gömü çukuru (pit grave) bulunan içiçe 3 kromlekten (çevre duvarı) oluşmaktaydı. En dıştaki altıgen olan kromleklerin iç kısımdaki diğer ikisi ise daire biçimindeydi. Bir ilk olan altıgen kromlekli kurganın diğer bir önemi, çukur mezar özelliği ile Demir Çağı öncesi ölü gömme geleneklerini göstermesiydi.
Orta Asya coğrafyasında bugüne kadar kazılan kurganlar, varolduğu tesbit edilenlerin sadece %1’ini oluşturur. Ancak, geleneksel ve dairesel kromleklerin yanısıra mimari bir gelişme olarak görülebilecek altıgen kromlekin keşfedilmiş olması çok önemli bir yenilikti. Daha kazılmayı bekleyen onbinlerce kurganın bulunduğu devasa Orta Asya ve Avrasya coğrafyasında, kurgan mezar tipolojisinin yeni kazılarla zenginleşmeye devam edeceği de kuvvetle muhtemeldir.
Toktamış Batyr Kurganı’nın 3800 yıl öncesindeki Orta Asya mezar mimarisine yeni bir tipoloji kazandırmış olmasının yankıları sürerken; 16 Aralık 2023 tarihli Haberglobal’de yer alan Mert İnan imzalı bir haber “Altıgen mezar bilmecesi, Türk tarihi çarpıtılıyor mu?” başlığı ile dikkati çekti. Sözkonusu haberde, Toktamış Batyr Kurganı’nda çalışan arkeologların kazıda çıkan mimari bulgular üzerinde “el ile değişiklik yaptıkları” ima ediliyordu. Mert İnan’ın görüşlerine başvurduğu tarihçi-akademisyen Ahmet Taşağıl; 20 yılı aşkın süredir bölgede çalışmalar yürüttüğünü, altıgen denen yapının orijinal olmadığını, Türkler’e ait kurganların yuvarlak kare şekilli olması gerektiğini söylüyordu. Taşağıl, bu altıgen şekli kazıları yapan arkeologların oluşturduğunu; kadim Türkler’deki en eski kurganların MÖ 1100’lere kadar gidebildiğini; Kazakistan’dan servis edilen görüntülere altıgen demenin mümkün olmadığını; bunların “dikkati çeksin” diye kazılar sırasında “şekil verilen” buluntular olduğunu iddia ediyordu.
Bu eleştirilerde iki husus dikkati çekmektedir. Birincisi, Doğu Kazakistan’da yapılan sözkonusu keşif, kimilerinin bugüne kadar kurguladığı Türk-Moğol akrabalığı hipotezini desteklemiyordu. Kimi çevreler, uzun yıllardır Türkler’in kökenini Güney Sibirya ve Taş Mezar (Slab Grave) Kültürü üzerinden tanımlamaya çalışmaktadır. Gerçekte ise Proto-Moğollar’a ait olan ve MÖ 1300-700 arasında Doğu Moğolistan ile Transbaykal’da görülen “Taş Mezar Kültürü”nün Proto-Türkler ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Toktamış Batry Kurganı, Türk-Moğol akrabalığı hipotezini çürütmüş ve Proto-Türkler’in varlığını hem daha batıya çekmiş hem de 500 yıl geriye götürmüştür.
İkinci husus, İslâmiyet öncesi Türk tarihi, kültürü ve arkeolojisi üzerine çalışan uzmanların; kurgan denen yığma mezarların tanımı, kökeni, gelişimi ve türleri konusunda yaşadıkları sıkıntılardır. Bir anıt mezar türü olan kurganın en önemli özelliği, tekil ve müstakil bir mimari yapı olmasıdır. Günümüzden 5000- 5500 yıl önce, ölü bireyin yerleştirildiği basit bir çukurun üzerine toprak yığılmasıyla başlayan kurgan mezarın oluşum süreci; sonrasında anıt karakteri kazanmasını sağlayan kromlek (çevre duvarı) eklenmesiyle gelişerek devam etmiştir.
İstanbul-Beşiktaş’ta keşfedilen “Höyüklü Kromlekler”in kurgan olarak tanımlanması da, bu konudaki kafa karışıklığının en çarpıcı ve güncel örneğidir. Beşiktaş mezarlarını kurgan sananlar, bunların Altay ve Moğolistan kurganları ile büyük benzerliklere sahip olduğunu defalarca ifade etmiştir! Bunları söyleyenler, MÖ 3500’lere tarihlenen Beşiktaş mezarlarının tarih ve tipoloji olarak çağdaş ve benzerlerinin nerede olduğunu ise bugüne değin belirtmemişlerdir. Beşiktaş höyüklü kromlekleri, düşük irtifada, taş ve toprakla yapılan çok küçük ve yassı tümseklerin birbirlerine temas ederek inşa edilmiş olduğu, arı peteği görünümlü plan şemasına sahip bir nekropol alanıdır. Bu mezarlığın Orta Asya’da ne tarih ne de plan şeması bakımından bir benzeri bugüne kadar ortaya çıkarılmış değildir. Erken Tunç Çağı 1 ve 2 dönemlerine tarihlenen Beşiktaş nekropolünün geç dönem (Erken Tunç Çağı 3) bir benzeri Yunanistan Makedonyası’nda keşfedilmiştir. MÖ 2500’lere tarihlenen Kriaritsi-Sykia nekropolü ise, plan şeması, mezar boyutları, inşa malzemesi ve tekniği, kremasyonların yerleştirildiği taş kutular ve yakma geleneği ile Beşiktaş mezarlığının koşutudur.
Konuyla ilgili ve çarpıcı ilk örnek, tarihçi Emine Sonnur Özcan’ın 6 Şubat 2018’de Sözcü’ye verdiği mülakatta izlenebilmektedir. Özcan, “Beşiktaş’taki kurganların Türk-İskit kurganları olmasına şaşırmamak lazım” diyerek Eskiçağ bilimi uzmanlarını ve özellikle arkeologları oldukça şaşırtmıştır. Öyle görünüyor ki Beşiktaş höyüklü kromlekleri (MÖ 3500-3400) ile İskit kurganları (MÖ 900-400) arasındaki 2500 yıllık zaman farkı, bu “uzmanlar” için önemsiz bir detaydır!
Türkler’in köken ve türeyişleri ile Türk kavramının tarihçesi konusunda arkeolojik araştırmalar ve değerlendirmeler yapacak yetişmiş uzmanlarımızın olmaması; maalesef İslâmiyet öncesi Türk arkeolojisinde “rütbeli cahiller” için geniş bir alan açmış gibi görünmektedir. Toktamış Batyr Kurganı ile ilgili manipülasyon iddiaları, güncel ve talihsiz bir örnektir. Arkeoloji eğitimi almamış, arkeolog olmayanların, gidip görmediği ve çalışmadığı bir kazı hakkında, keşfi yapan arkeologlar üzerinde şüphe uyandırma gayretine girmesi kabul edilemez.