Kasım
sayımız çıktı

Ankara Antlaşması ve Millî Mücadele’nin başkentteki mirası

Fransızlarla 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması’nın 100. yılındayız. Sakarya Muharebesi’nden sonra güney sınırlarımızdaki tehdidi ortadan kaldıran bu antlaşma, bugünkü Ankara Garı Direksiyon Binası’nda imzalanmıştı. İmkansızlıklar içinde yeni bir gelecek çizmeye çalışan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başkentteki 4 önemli mekanı.

Sivas’tan hareket eden üç otomobil, 18 Aralık 1919’da Ankara’ya doğ­ru yola çıktı. Bu otomobiller, başta Mustafa Kemal olmak üzere Heyet-i Temsiliye’nin di­ğer üyelerini taşıyordu. Birinci otomobilde Mustafa Kemal Pa­şa, Rauf Bey (Orbay), Heyet-i Temsiliye İstişari Üyesi Ahmet Rüstem ve Yaver Cevat Abbas (Gürer); ikinci otomobilde He­yet-i Temsiliye Üyesi Mazhar Müfit (Kansu), Hakkı Behiç (Bayiç) Bey, Sivas Kongresi De­legeleri İbrahim Süreyya (Yi­ğit) Bey ve sekreterler; üçüncü otomobilde Dr. Binbaşı Refik (Saydam) Bey, Hüsrev Bey (Ge­rede) ve hizmetliler vardı.

Heyet 27 Aralık’ta Dik­men sırtlarında göründüğün­de Ankara belki de tarihinin en coşkulu günlerinden birini ya­şıyordu. Köylerden atlı ve kağ­nılarla binlerce kişi Ankara’ya gelmişti. Sabah saatlerinden itibaren davul ve zurnalarıyla Dikmen tepesine koşan Ankara halkı Mustafa Kemal’i bağrına basmaya hazırdı.

Mustafa Kemal Paşa, Sey­menlerle karşılaştı ve arabadan indi. “Arkadaşlar, buraya neden geldiniz?” diye sordu. Efeler, “Millet yolunda kanımızı akıt­maya geldik!” dediler. Mustafa Kemal Paşa, “Fikrinizde sabit misiniz?” dedi. Seymen Efeler “And olsun!” dediler. Mustafa Kemal Paşa, “Varolun yiğit­ler! Varolun!” diye seslendi. Bu karşılama töreninden sonra Mustafa Kemal, Ankara’daki ilk ikametgahına gidecekti.

Ankara Ziraat Mektebi binası, bugün Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kullanılıyor.

KARARGÂH: ANKARA ZİRAAT MEKTEBİ

O yıllarda Ankara’ya bağlı bir sayfiye yeri olan Keçiören’de, bağların ortasında bir bina yükseliyordu. Bu bina, İttihat ve Terakki tarafından örnek bir çiftlik oluşturarak modern tarım tekniklerinin öğretil­mesi amacıyla 1908’de inşa edilmişti. 27 Aralık 1919’dan itibaren ise Mustafa Kemal ve arkadaşları için karargâh ola­rak tahsis edildi. Mustafa Ke­mal, Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü olan 23 Nisan 1920 tarihine kadar 118 gün boyun­ca çalışmalarını bu taş binada sürdürdü.

Mustafa Kemal’in tüm yurtla bağlantısını sağlayan telgraf merkezi de Ziraat Mek­tebi’nde kurulmuştu. Aynı za­manda 10 Ocak 1920 tarihinde yayın hayatına başlayan Hâ­kimiyeti-i Milliye gazetesinin hazırlıkları da burada yapıldı. Yine aynı yerde 6 Nisan 1920 tarihinde kurulan Anadolu Ajansı’nın ilk tohumları ekildi.

Ancak Ankara Ziraat Mek­tebinin şehir merkezine uzak olması bir güvenlik zafiyeti oluşturuyordu. Mektebe yapı­lan silahlı baskın, telgraf telle­rinin kesilmesi, Mustafa Ke­mal’in ölümle tehdit edilmesi yeni bir mekân arayışına neden oldu. Mustafa Kemal, Meclis’in açılmasıyla birlikte çalışmala­rını Ankara Garı’nda bulunan Direksiyon Binası’nda sürdür­meye başladı.

Direksiyon Binası bugün müze Başkomutanlık karargâhı ve konutu olarak kullanılan Direksiyon Binası, 24 Aralık 1964’te TCDD tarafından müze olarak ziyarete açıldı.

Tarihî Ankara Ziraat Mek­tebi, Cumhuriyet sonrası ye­ni Yüksek Ziraat Mektebi’nin açılmasıyla beraber âtıl du­rumda kaldı. 1937’de büyük bir tadilattan geçti ve Meteorolo­ji Kuzey İstasyon Binası olarak kullanılmaya başlandı. Yapı 1952’den bugüne, Meteoroloji Genel Müdürlük binası olarak kullanılmaktadır.

Bugün bu tarihî mekâna baktığımızda, zaman içerisin­de bir ek katın daha yapıldığı­nı görüyoruz. Mustafa Kemal çalışmalarını binanın ikinci katında, cepheden bakıldığında binanın sol tarafında bulunan içiçe geçmiş iki odada sürdür­müştü. Bugün bu oda önemli bir kısmı orijinal olan eser­leriyle birlikte ziyaretçilerini ağırlıyor. Odanın halısı, Mus­tafa Kemal’in çalışma masası, sandalyesi ve perdeleri o yılla­ra tanıklık etmiş şahitler ola­rak yerlerini koruyor.

DİREKSİYON BİNASI: FRANSIZLARLA ANTLAŞMA

İstiklal Harbi bir demiryolu sa­vaşıydı. Ankara’da az bilinen bu tarihsel mekanlardan biri de Mustafa Kemal’in bura­ya gelişinden sonra ikinci evi olan Ankara Garı Direksiyon Binası’ydı. Direksiyon Binası, Sultan 2. Abdülhamid zama­nında Bağdat Demiryolu’nun şube hattının 1892’de Anka­ra’ya ulaşmasıyla inşa edilen istasyon binalarından biridir. Mimarlığını Alman mühendis Otto Kapp’ın yaptığı Direksi­yon Binası’nın köşeleri taş de­korlarla süslenmiştir. Kilit ke­merli pencere dekorları ve ah­şap çatı saçaklarıyla iki kattan oluşmaktadır. Bugün giriş katı, Demiryolları Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Bu binanın Mustafa Ke­mal için bir yuva haline gel­mesini sağlayan kişi, Zübeyde Hanım’ın ikinci eşi olan Ra­gıp Bey’in yeğeni Fikriye Ha­nım’dır. Savaşın en zor zaman­larında Fikriye Hanım, Musta­fa Kemal Paşa’nın her zaman yanıbaşındaydı.

Tarım mektebinde bir karargâh Mustafa Kemal, 1920’de İsmet İnönü ile birlikte Kurtuluş Savaşı’nda Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisliği olarak hizmet veren Ziraat Mektebi’ndeki karargâhında.

Direksiyon Binası savaşın harekât planlarının yapıldığı yer olmasının yanısıra, Fran­sa ile 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşma­sı’nın görüşmelerinin yapıldı­ğı ve imza edildiği yer olma­sı açısından da çok önemli. 23 Nisan’ın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlan­masının kararı da bu mekânda alınmıştır.

Mustafa Kemal, İstiklal Harbi’nin en önemli muhare­belerini bu evden yönetti. Sa­karya Muharebesi cephesine bu evden çıktı. Bu bağlamda bu mekân, savaşın tüm şiddetinin en çıplak hâliyle yaşandığı yer­lerden biri oldu. Tren düdük­leri kimi zaman hüzün getirdi, kimi zaman da cepheye umut taşıdı.

HARBİYE’NIN BEŞİĞİ: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

Millî Mücadele yıllarının en dramatik olaylarından biri de 16 Mart 1920 tarihinde İstan­bul’un resmen işgal edilmesi oldu. Bu işgal aynı zamanda, kurtuluşu bekleyen ulus için Ankara’nın önemini teyit etti. Anadolu’daki mücadeleye des­tek vermek için İstanbul’dan yola çıkanlar arasında, askerî okul öğrencileri de vardı. Mus­tafa Kemal, Ankara’ya ulaşabi­len mevcutları 100 kişiye ulaş­mış olan bu genç öğrencileri ziyaret etti ve ardından bir ta­limgah kurulmasını istedi. İş­te bu girişim, düzenli ordunun kurulması sırasında ordunun ihtiyaç duyduğu subayların ye­tişmesini sağlayacaktı. Anka­ra’nın Cebeci semtinde bulu­nan ve 1880’li yılların başında Ankara Valisi Abidin Paşa tara­fından vali konağı olarak yap­tırılan Abidinpaşa Köşkü, bu okulun merkezi olacaktı.

Hiç zaman geçmemiş gibi Atatürk Konutu Ve Demiryolları Müzesi adıyla ziyarete açılan Direksiyon Binası’nda özel eşyaları ve dönem mobilyalarıyla korunan Atatürk’ün yatak odası.

Sakarya Savaşı’nda Türk Ordusu’nun zafere ulaşmasın­da, burada kurulan talimga­hın önemi büyüktü. Bu fedakâr genç subaylar savaş esnasında en önde vuruştular. Bu durum aynı zamanda Sakarya Sava­şı’nın bir “subay savaşı” olarak literatüre girmesini sağladı.

1 Temmuz 1920 tarihinde, okulun açılışında Mustafa Ke­mal öğrencilere şöyle seslen­mişti: “Çocuklarım, bu talim­gaha henüz Harbiye diyemiyo­ruz… Çünkü çok eksiğimiz var… Ama ben sizlere, hakkınız olan adınızla hitap edeceğim… Har­biyeliler!.. İşgal altındaki okul­larınızdan, evlerinizden kaçtı­nız… Birkaç gün sonra da çok sert bir savaşa katılacak, gere­kirse canınızı feda edeceksi­niz… Biliniz ki gelecek nesiller bu fedakarlıklar sayesinde, me­deni alemde, eşit haklara sahip, bağımsız bir milletin, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür çocukla­rı olarak yaşayacaklardır… Size söz veriyorum!”

Mustafa Kemal Paşa ver­diği sözü tutacak, ancak bu konuşmaya tanık olan genç­lerin büyük bir kısmı sözün tutulduğu zamanları göreme­yecekti.

Zabit namzetleri yetiştirerek, düzenli ordu kurulmasına hizmet eden Harbiye’ye evsahipliği yapan Abidinpaşa Köşkü.

NAMAZGÂHTEPE ŞÜHEDA KABRİSTANI

Atatürk Bulvarı’nın doğu ya­kasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin hemen yanıba­şında bir tepe yükseliyor. Bir zamanlar Namazgâhtepe ola­rak bilinen bu tepe, İstiklal Harbi’nin kayıp bir mekanıdır. Prof. Dr. İlber Ortaylı, 23 Şu­bat 2020’de Hürriyet gazete­sinde yazdığı köşe yazısında Dr. Selim Erdoğan’ın yaptı­ğı saha çalışmalarına atıf ya­parak buradaki yitik şehitliği hatırlattı. Sakarya Savaşı sı­rasında cepheden ağır yaralı olarak dönen askerler Cebeci ve Gureba Hastanelerine sev­kediliyordu. Burada hayatını kaybeden askerler ise Namaz­gâhtepe’nin güney yamacına defnediliyordu. Şimdiye kadar yapılan jeoradar çalışmaları sonucunda buranın bir şühe­da kabristanı olduğu kesinleş­ti. Şehitliğin üzerinde bugün maalesef özel bir otopark bu­lunuyor!

Mustafa Kemal Paşa, bun­dan tam 100 yıl önce, bir kısmı Namazgâhtepe’de yatan asker­lerine şöyle seslenmişti:

“Kurtuluş için yaptığımız bu savaştan çok daha önce si­zi başka muharebe meydanla­rında da tanımış idim. Dünya­nın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, da­ha sağlam bir askere rastlan­mamıştır. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en bü­yük payı sendedir. Kanaatin­le, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi temiz yüreğinle, düşmanı sonunda alteden büyük çaban için minnet ve şükranımı söy­lemeyi kendime en değerli bir borç bilirim”.

Şehitliğin üzerindeki otopark Millî Mücadele yıllarında binlerce askerin defnedildiği Namazgâhtepe’deki Şüheda Şehitliği’nin üzerinde bugün ne acı ki bir otopark var (sol altta). Namazgâhtepe, Kurtuluş Savaşı sırasında ordumuzun zaferi için dua edilen; Cuma, bayram ve cenaze namazlarının kılındığı yerdi (altta).