Kasım
sayımız çıktı

Arap İsyanı’nın henüz başındayız

Arap İsyanı’nı mercek altına aldığı kitabı Halk İstiyor’un yazarı Lübnanlı Gilbert Achcar, İslam Devleti – Müslüman Kardeşler ilişkisini, Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünü ve Arap bölgesinin geleceğini #tarih’e değerlendirdi.

Arap İsyanı'nın henüz başındayız
GILBERT ACHCAR #tarih’e konuştu

Arap Baharı’nın isyan dalgasını yalnızca geçmişle, yani çağdaş Arap dünyasının geçtiğimiz bir asırlık tarihiyle açıklamak mümkün değil. Halkın istediklerini, onların geleceğe ilişkin umutlarını anlayabilmek için belli bir kuramsal temele dayanan değerlendirmelere ihtiyaç var. Londra Üniversitesi, Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’ndan Lübnanlı Prof. Gilbert Achcar ile tam da bu ihtiyacı karşılamak üzere kaleme aldığı yeni kitabından hareketle Ortadoğu’yu konuştuk:

“İslam Devleti” nedir?

Daha önce “Irak Şam İslam Devleti” olarak bilinen İslam Devleti (İD), 2004’ten itiba- ren ABD işgali altındaki Irak’ta ortaya çıkan El Kaide önderliğindeki “Irak İslam Devleti’nin” yeniden canlanışıdır. “Irak İslam Devleti” 2007’de, ABD’nin strateji değiştirmesinin ve El Kaide’ye karşı savaşında Irak’ın Arap Sünni aşiretlerini silah altına almasının ardından yenilgiye uğratıldı ve neredeyse yok edildi. Suriye’de rejime karşı silahlı muhalefetin içinden doğan El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi’ndeki ayrışmayla “Irak İslam Devleti” hayata döndü. IŞİD, El Kaide’yle bağını kopardı ve adını İD olarak değiştirip halifelik ilan etmeden önce, eylemlerini Suriye’de yaymayı, daha sonra sınırı geçip Irak’ın Sünni Arap bölgelerinin büyük bölümünü ele geçirmeyi başardı.

İD’nin Müslüman Kardeşler’le nasıl bir ilişkileri var?

İD’nin Müslüman Kardeşler’le (MK) doğrudan bir ilişkisi yok. İD’nin ultra-fanatizmiyle kıyaslandığında MK’nin köktencilik tarzı çok daha ılımlı. Ne var ki MK içerisinde Seyid Kutub’un yolundan giden bir eğilim, aralarında Şiilerin de bulunduğu diğer dinî gruplara karşı ultra-mezhepçi bir nefret gütmemekle birlikte İD’nin radikalizmiyle benzerlikler gösteriyor. Aslında İD’nin ideolojisi, Suudi Arabistan’da hâkim ultra-köktenci Vahabilik mezhebinin radikal bir versiyonu olan El Kaide’den türedi. Son tahlilde İD, ABD’nin neredeyse bir yüzyıldır flört ettiği Vahabiliğin bir yan ürünüdür.

Arap İsyanı'nın henüz başındayız

Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolüne ilişkin değerlendirmeniz nedir?

Bu rol, Erdoğan 2011’de MK’yi bütün bölgede destekleyen Katar Emirliği’yle ittifak kurduğunda zirveye çıktı. Hepsi MK’nin Arap dünyasını yönetmeye hazır olduğuna inandı; zira bölgesel isyanın yarattığı olanakları ele geçirmeye en uygun konumdaydı. Ancak, bilhassa Mısır’da MK’nin devrilmesinden sonra, bunun kaybedilmiş bir bahis olduğu ortaya çıktı. Türkiye’nin etkisi şu an oldukça zayıfladı. Ne var ki gidişattaki bu yeni değişimde Erdoğan halen MK’den yana bahis oynuyor gibi görünmekte.

Peki ya büyük güçlerin rolü?

İran destekli bir hükümeti ar- kasında bırakarak Irak’tan çekildiği 2011 yılından sonra ABD, bölgesel etkisinin en düşük noktasına ulaştı; Libya’da durumun kontrolünü kaybetti ve Mısır ordusunun, ABD dostu ve seçilmiş bir başkanı devirişini çaresizce izledi. Paradoksal olarak Washington bugün İran’ın etkisini azaltmak ve Irak’ta kontrolün bir kısmını yeniden ele geçirmek için İD’nin yayılmasından faydalanıyor. Aynı zamanda Körfez krallıkları yoluyla Türkiye’den Mısır’a, bölgesel bir Sünni ittifakı inşa etmeye çalışıyor. Bu ittifak, İran’la işbirliği içinde, Esad rejiminin başlıca destekçisi haline gelen Rusya’nın kaşısında yer alacak.

Arap bölgesinin geleceği nasıl görünüyor?

Oldukça kasvetli. Fakat 2011’de başlayan isyanın henüz başındayız. Şu ana kadar bölge, iki karşı-devrimci kutup arasındaki mücadelenin ortasında kaldı: Eski rejimler ve İslami köktenci muhalifler. Demokrasi ve toplumsal adaleti gerçekleştirmek umuduyla isyanı başlatan milyonların isteklerini temsil eden üçüncü ve ilerici bir kutup belirmeden bu gerici kördüğümden çıkış olmayacak.