“Mobil mimari”, 20. yüzyıldan itibaren ev sakinlerinin hayatını hareketlendiriyor. Mimariye asıl hareket unsurunu taşıyacak olan düzenekler, öncü hamleler, yer veya konum değişikliği arayışları, mevsim özelliklerine göre konum alma avantajı da sağlayabiliyor. Estetik ve işlevsel özellikleriyle Türkiye ve dünyadan en iyi örnekler…
Kamuoyunda “vidalı köşk” olarak tanınan Abbas Halim Paşa köşkünün tek bir fotoğrafına ulaşabildim. Heybeli’de kaldığımız yıllarda sık sık bahçesini sınırlayan kesitten geniş arazisini gözlerimle tarar, hâlâ yerinde duran temel taşlarının üstüne imgelem kutumda yerleştirmeye çalışırdım ak lekeyi. Safvet Tanman’a yemeğe gittiğimiz gecenin bir ucunda Baha Tanman’ın başka fotoğraflar ve planlar gördüğünü anlamıştım.
Köşk, 1897’de Malta’da kestirilen, numaralanarak gemiyle taşınan taşların, Hovser Azna vur’un tasarımına uygun biçimde monte edilmesiyle ayağa dikilmişti. Yıllar sonra, paşanın yaşlı kızları köşkte kaloriferli ısınma, jeneratörle aydınlanma, dahili telefonla görüşme düzenleri olduğunu aktarmışlardı. Köşkün 1945’te tamamen sökülüp Mısır’a taşındığı okunuyor ilgili kaynaklarda; hiçbir belgede nereye yerleştirildiğini öğrenemedim; dahası, ayakta kalıp kalmadığını da.
Hovser Aznavur, adını taşıyan pasajın ötesinde İstanbul’a değerli yapılar dikmişti. Bunlardan biri yıllarca komşusu olduğum Mısır Apartmanı; bir diğeri aynı vidalama düzeniyle gerçekleştirdiği Bulgar kilisesi Sveti Stepan’dı; gereğinde başka bir arazi kesitine taşınabilmesi için prefabrik bir yapı olarak tasarlamıştı. Eyfel Kulesi nasıl monte edildiyse, benzeri yöntemle, Viyana’da döktürülen demir puzzle parçaları Trieste’den iki gemiyle Adriyatik ve Ege üzerinden Marmara’ya taşınmıştı.
Hep merak etmişimdir: Sözgelimi Frank Gehry’nin bu yapı hikayelerinden haberi olmuş muydu? Hareket unsurunu mimarlık anlayışının ana merkezlerinden birine mıhlamış bir yaratıcı ustaya İstanbul’da bir tek boş arsası duran hayaleti -malum bende bir takınak o varla yok arasını doldurmaya yarayan kavram- iletmek isterdim.
Bu coğrafya, hareket ettirilen evler diyarıdır. Yalova’daki “Yürüyen Ev” ünlü örnek. 4 yüzyıllık çınarın bir anadalının isteği üzerine 3 haftada inşa edilen küçük ev yüzünden kesileceğini öğrenen Atatürk’ün bu müdahaleye izin vermediği, konukevinin raylar döşenerek 5 metre öteye yürütüldüğüne ilişkin haberler arşivlerdedir.
İstanbul’un ‘çağdaş mitoloji’ye yaraşır -Barthes’a göndermeyle söylüyorum- hareketli yapı modeli “yüzen ev”di doğal olarak. İlk prototipini mimar Ahsen Yapanar’ın gerçekleştirdiği, bir çekirdek aile için tasarlanmış dörtbaşı mamur yüzen yazlık evler Boğaziçi’nde, Kadıköy kıyılarında boy göstermişti çeyrek yüzyıl boyunca. 4 Saint-Joseph’li hayta öğrenci, ayazın hüküm sürdüğü bir kış ayı, okulun arkasındaki iskeleden yüzüp az ileride dubalara bağlı duran bir eve erişmiştik -suyun üstünde oturmak düşüncesi bozkırdan deniz kıyısındaki okula yatılı gelmiş biri için ilk gerçeküstücü seans olacaktı.
“Mobil home” terimi günümüzde yaygın kullanımda, ama adı üstünde bir tanımlama biçimi olduğu söylenemez: Bu arsasız konutlar yerden bir karış havadalar ya, bir yere, bir başka yere gittikleri yok -karavandan bozma evler de aynı hukuksal garabetin alanına giriyor sanırım.
Gerçek mobil konut Il Girasole. 1990’ların ilk yarısında Cenovalı mühendis Angelo Invernizzi ve mimar Ettore Fagiuoli tarafından inşa edilen sıradışı yapı Verona yakınlarında. 1995 yapımı bir 35 mm belgesel (Christoph Schaub-Marcel Meili, 15 dakika), ‘ayçiçeği’nin güçlü iki motor desteğiyle 360°’lik dönüşünü belgeliyor. Il Girasole’yi kuşatan bir monografi, “Invernizzi”, 2006’da yayımlandı. 1500 ton ağırlığındaki yapı saniyede 4 milimetre hızla 9 saat 20 dakikada tamamlıyor dönüşünü.
Uzak ‘çocuk’ları var Il Girasole’nin: 1994-95’te Almanya’da gerçekleştirilen “Heliotrope”lar, bu kez adı üstünde, güneş enerjisinden tümel katkı sağlama amacıyla dönecek biçimde tasarlanmış: Kendi payıma, erken dönem işlevselliğiyle eşdeğer ölçüler taşımıyor sonrakiler. Il Girasole’nin içorganlarındaki estetik üstünlük belirgin.
Hiç şüphe yok, mimariye asıl hareket unsurunu taşıyacak olan düzenekler bunlarla sınırlanamaz; olsa olsa öncü hamlelerdir yer ya da konum değişikliği arayışları. Ali Rıza Taghaboni’nin Tahran’da inşa ettiği mobil apartmanlar (2010), sert iklimli coğrafi bölgeler için canalıcı seçeneklerden biri. 90°’lik yerinden oynama kapasiteli oda düzenekleri mevsim özelliklerine göre konum alma olanağını getiriyor. “Şarifi-Ha-House” geleceğin konut parametreleri açısından değerli bir yaklaşım getiriyor.
Yona Friedmann’ın Cité de l’Architecture’deki sergisi (2016) mobil mimarlığın ufkunun yeni bir şehircilik anlayışıyla atbaşı genişleyebileceğini düşündürmüştü. Eski şehirler bu anlayışın tek tük örneğine, onlara bir açık hava yontusu gözüyle bakarak yer verebilir ancak. Hiçbir metropol iki kez aynı “hata”ya düşmüyor: Guggenheim ya da Beaubourg tekrarlanamayan kazalar. Vuitton müzesine gelesiye, Gehry, Bilbao sonrası kimselerin ona müze ısmarlamaya cesaret edemediğini dile getirmişti. Kaldı ki, Vuitton müzesi bile şehirötesi konumda inşa edildi. Mobil mimarlık Gehry’nin açtığı yoldan ilerleyecek; ya da Gehry bir heykeltraş olarak anılacak ve açtığı yolun kapanması sağlanacak.