Çağlar boyu Osmanlı Devleti ve Türkiye başta olmak üzere tüm dünya ülkeleri için hayati önem taşıyan İstanbul; savaşın, barışın, ticaretin ve insanların kaderini belirledi. İstanbul surları önünde, 1453 fethine kadar kuşatmalarla geçen dönem…
Napoléon Bonaparte rivayete göre 1807’de Osmanlı haritasının üzerine parmağını koymuş ve “İstanbul’a hâkim olan dünyaya hâkim olur” demiştir. Boğazlar’ın ve İstanbul’un dünya tarihi bakımından stratejik ve uluslararası önemi tartışılmazdır: Karadeniz’e geçersiniz, Tuna sizi Orta Avrupa’ya kadar götürür. Karadeniz ülkeleri, Rusya, Bulgaristan, Romanya, Kafkas ülkeleri Boğaz’dan geçen bir donanmanın saldırı tehdidiyle karşı karşıyadır. Boğazlar stratejisi, bütün Doğu Avrupa için büyük önem taşır. Fransız tarihçisi Michel Lhéritier, dünya tarihinde Boğazlar bölgesiyle Anadolu ve Rumeli’yi içine alan imparatorluk bölgesini, bir tarihî bölge (région historique) olarak betimlemiştir.
330’dan itibaren Doğu Roma İmparatorluğu’nun merkezi ve can damarı olan İstanbul’a ve Boğazlar’a hâkim olan devlet, büyük devlet olmak zorundaydı. Bundan dolayı Doğu Roma, Balkanlar’dan gelecek istilalara karşı Trakya’da denizden denize büyük bir sur yapmıştı. Gerçi İstanbul’un muazzam surları şehri koruyordu; Ege ve Karadeniz de imparatorluğun kontrolü altında olduğundan, o zaman Boğazlar sorunu söz konusu değildi. Ancak 1204’te Batı’dan gelen Haçlılar -Venedikliler ve Latinler-, İstanbul ve Boğazlar üzerinde egemenlik kurdular. Konstantinopolis 40-50 bin nüfusuyla küçüldü. Paleologlar (1261-1453) İstanbul’u geri aldıktan sonra da, İstanbul Boğazı’nda egemenlik, gerçekte Venedik ve Ceneviz deniz güçlerinin kontrolü altındaydı. Bu deniz devletlerinin Karadeniz’de yaşamsal ticaretleri ve orada vardı. Boğazlar’dan serbest geçiş tamamıyla onların kontrolü altında idi.
Osmanlılar 1453’e kadar Rumeli ile Anadolu arasındaki gidiş-gelişi, güç koşullar altında yapabilmişlerdi. Bu, uzun bir tarihti. Orhan zamanından başlayarak Boğazlar,
Osmanlılar için daima bir problem olmuştu. İlk dönemde başlıca geçiş koridoru, Lapseki-Gelibolu Boğazı idi.
Osmanlılar Rumeli’yi fethettikten sonra, bu bölge imparatorluğun yaşaması için de hayati önem kazandı. İlk beylik (1302-1326) Anadolu’da kuruldu; imparatorluk merkezi “Dârussaltana” 1402’ye kadar Bursa idi. Aslında imparatorluk Rumeli’de kurulmuştu. Osmanlılar önce Rumeli’de timar sipahileri için geniş topraklara, ateşli silahlara, altın-gümüş madenlerine sahip olduktan sonra Anadolu-Türkmen beyliklerini itaat altına alabilmişti. Anadolu’dan Rumeli’ye geçiş, doğal olarak ya Çanakkale Boğazı yahut İstanbul Boğazı’ndan olacaktı. Osmanlılar her geçişte Venedik ve Bizans kontrolü dolayısı ile tehlikelerle karşılaşmıştı. Fatih, 1451’de babası öldüğü zaman Edirne’de tahta geçmek üzere hareket ederken Boğaz’dan geçişte tehlike altında idi. Bunu unutmadı…