Kasım
sayımız çıktı

Bu yapay zeka dedikleri zaten şimdinin bir işi değil ki

ANTİK DÖNEMDEN MODERN ZAMANLARA

Asimov’un ve hatta Čapek’in robotlarından, Frankenstein’dan falan takribi 2 bin yıl evvel, rahmetli anneannemin Köstenceli hemşehrisi Roma şairi Ovid kardeşimiz var. “Pygmalion” adlı öyküsünde mütevazı bir heykeltıraş olan kahramanımız, yaptığı bir kadın heykeline âşık olur; heykel, tanrılar marifetiyle canlanır, akıllanır. Al sana bir robot.

Yapay zeka tartışmaları gündemimizin başkö­şesine kurulunca, yalan yok, ben de inceden bir dahil ol­madım değil. Hayır, bir de bun­dan üç-beş yıl öncesine kadar şu yaptığımız yazmak-çizmek işlerini yapay zekanın pek teh­dit etmediği iddia ediliyordu. Yapay zeka öncelikle yaratıcı­lıkla ilgisi olmayan rutin işleri insanların elinden alacaktı hesapta ama, herifçioğlu birden bire oturup yazmaya başladı. Ben birçok insanın benimse­diği “teknolojiyi anlamasan da kullan” yerine “kullanmasan da anla, yine de kullanma” yaklaşı­mını benimsediğim için oturup çok uzun boylu incelemedim; ama yapay zekanın en azından iki cümlede bir paragraf atan bazı arkadaşların yaptığını aynı incelikte (“anlayana inceliği” adlı hayli kalın bir inceliktir) gerçekleştirdiğine şahit oldum.

Benim yapay zekayla ilgili korkumun ortadan kaybolması­na neden olan ise ne kendisinin sarsaklığı ne de derme-çatma yalan-dolan iddiaları oldu. Son­ra aklıma geldi; bu yapay zeka zaten şimdinin bir işi değil ki! Eğer yanlış bilmiyorsam, bugün anladığımız şekilde yapay ze­kadan akademik yayınlarda ilk olarak 1950’lerde bahsediliyor. Zaten üstad Asimov da meşhur robot fikrini ve yapay zeka ku­rallarını falan 1950’de yayımlı­yor. Ha, peki bunlar mı ilk yapay zeka tasavvurları? Tahmin edebileceğiniz gibi hayır. Asimov’un ve hatta Čapek’in ro­botlarından, Frankenstein’dan falan takribi 2 bin yıl evvel, rahmetli anneannemin Kösten­celi hemşehrisi Roma şairi Ovid kardeşimiz var. “Pygmalion” adlı öyküsünde mütevazı bir heykeltıraş olan kahramanımız yaptığı bir kadın heykeline âşık olur; heykel, tanrılar marifetiy­le canlanır, akıllanır. Al sana bir robot. Ovid abi işi kişiselleştir­miş tabii.

Ama ondan da önce, yanıl­mıyorsam Homer’in bahsettiği Hepaistos abimiz, sıradan rutin işleri insan emeği olmadan tek başına görecek makineler ya­parmış. O dönem Ludist hareket falan da yok; Hepaistos bildiğim kadarıyla yarıtanrı. Bu arada bu Hepaistos, tarihin ilk Robocop’u olan Talos’u da yaratmış. Kendi­si Girit’in önde gelen yarıtan­rılarından herhalde ki gidip Talos’u yontup denize salmış; Girit’e bulaşmaya niyetlenen korsanların gemilerini batırsın diye. E, bildiğiniz Robocop işte.

Hadi bunlar edebiyat, mitoloji, uydurma, üfürme. Bizim İsken­deriyeli Heron var. Tosun Paşa kadar olmasa da ünlü bir şahıs; otomatik kapı falan yapıyor. Ha tamam, pratikte öyle kendi ken­dine kararlar alıp uygulayabilen bir şey yapılabilmiş değil ama, az-çok bir kendiliğinden “çalış­sıncılık”, az çok bir algoritmaya göre “işlesincilik” var.

resim_2024-09-01_002207388
Çek yazar Karel Capek’in 1921 tarihli “R.U.R. Rossum’un Evrensel Robotları” oyunundan…

Bugün artık bir dolandırıcılık olduğu üzerinde görüş birliğine varılsa da şu meşhur “satranç oynayan Türk” makinesi me­sela. Yapay zekanın en azından kavramsal olarak hayatımızda olduğunun ıspatı gibi. Hayır, bir yandan da bizim satranç oyna­yan Türk 19. yüzyılın ortaların­dan. İlk gerçek satranç oynayan makine de 1. Dünya Savaşı’ndan hemen önce üretilmiş. Şimdi önceki örneği dolandırıcılıkla suçlamak, ne bileyim belki de çok hakkaniyetli değildir. Belki adam gerçekten bulduydu maki­neyi. “Yok canım, kutunun içinde adam vardı” diye kestirip atmak çok doğru gelmiyor. Neticede Marconi de “Bakın beyler buna radyo derler!” diye icadını ta­nıttığında da “yok canım içinde küçük adamlar vardır, konuşu­yordur” diyen çıkmıştır. Marconi küsüp aleti bizden gizlese, belki radyoyu da 50 yıl geç tanıyacak­tık.

Tabii bizi şimdilerde heyecan­landıran kısım, artık bu yapay zekanın sadece bir algoritma doğrultusunda hareket etmek yerine kendi kendine de bir şeyler öğrenmeye başlama­sı ve o öğrendiklerini analiz ederek yeni bilgiler eşliğinde -işte burası çok tehlikeli- karar alabilecek duruma gelmesi. Hal­buki herhangi bir konuda karar almak, siz isteseniz de isteme­seniz de o kararın sonuçlarının sorumluluğunu da beraberinde getiriyor. Kimse sizi sorumlu tutmasa bile, bizim gibi geçmiş dönem dedikoducuları 1000 yıl sonra bile “Palakazio Savaşı’nda Gürcü ordularının komutanı zamanında geri çekilme kararı verse keriz gibi yenilmezdi” diye arkanızdan atıp tutar. Şu ya da bu şekilde, aldığımız her kararın sorumluluğunu taşırız; yeri geldiğinde cezasını çeker yeri geldiğinde sefasını süreriz. Peki yapay zekanın aldığı kararların sorumluluğunu kim üstlenecek? Kodu yazan mı, uygulayan mı? Yoksa askeriye için anlatılan “cezalı tank” türü şehir efsanele­rinde olduğu gibi, yakın gelecek­te “cezalı mikroişlemci” falan mı göreceğiz?

robotik
Macar mucit Wolfgang von Kempelen tarafından yaratılan Mekanik Türk, aslında karmaşık makinesinin içine bir satranç ustasını gizleyen ayrıntılı bir aldatmacaydı.