Asimov’un ve hatta Čapek’in robotlarından, Frankenstein’dan falan takribi 2 bin yıl evvel, rahmetli anneannemin Köstenceli hemşehrisi Roma şairi Ovid kardeşimiz var. “Pygmalion” adlı öyküsünde mütevazı bir heykeltıraş olan kahramanımız, yaptığı bir kadın heykeline âşık olur; heykel, tanrılar marifetiyle canlanır, akıllanır. Al sana bir robot.
Yapay zeka tartışmaları gündemimizin başköşesine kurulunca, yalan yok, ben de inceden bir dahil olmadım değil. Hayır, bir de bundan üç-beş yıl öncesine kadar şu yaptığımız yazmak-çizmek işlerini yapay zekanın pek tehdit etmediği iddia ediliyordu. Yapay zeka öncelikle yaratıcılıkla ilgisi olmayan rutin işleri insanların elinden alacaktı hesapta ama, herifçioğlu birden bire oturup yazmaya başladı. Ben birçok insanın benimsediği “teknolojiyi anlamasan da kullan” yerine “kullanmasan da anla, yine de kullanma” yaklaşımını benimsediğim için oturup çok uzun boylu incelemedim; ama yapay zekanın en azından iki cümlede bir paragraf atan bazı arkadaşların yaptığını aynı incelikte (“anlayana inceliği” adlı hayli kalın bir inceliktir) gerçekleştirdiğine şahit oldum.
Benim yapay zekayla ilgili korkumun ortadan kaybolmasına neden olan ise ne kendisinin sarsaklığı ne de derme-çatma yalan-dolan iddiaları oldu. Sonra aklıma geldi; bu yapay zeka zaten şimdinin bir işi değil ki! Eğer yanlış bilmiyorsam, bugün anladığımız şekilde yapay zekadan akademik yayınlarda ilk olarak 1950’lerde bahsediliyor. Zaten üstad Asimov da meşhur robot fikrini ve yapay zeka kurallarını falan 1950’de yayımlıyor. Ha, peki bunlar mı ilk yapay zeka tasavvurları? Tahmin edebileceğiniz gibi hayır. Asimov’un ve hatta Čapek’in robotlarından, Frankenstein’dan falan takribi 2 bin yıl evvel, rahmetli anneannemin Köstenceli hemşehrisi Roma şairi Ovid kardeşimiz var. “Pygmalion” adlı öyküsünde mütevazı bir heykeltıraş olan kahramanımız yaptığı bir kadın heykeline âşık olur; heykel, tanrılar marifetiyle canlanır, akıllanır. Al sana bir robot. Ovid abi işi kişiselleştirmiş tabii.
Ama ondan da önce, yanılmıyorsam Homer’in bahsettiği Hepaistos abimiz, sıradan rutin işleri insan emeği olmadan tek başına görecek makineler yaparmış. O dönem Ludist hareket falan da yok; Hepaistos bildiğim kadarıyla yarıtanrı. Bu arada bu Hepaistos, tarihin ilk Robocop’u olan Talos’u da yaratmış. Kendisi Girit’in önde gelen yarıtanrılarından herhalde ki gidip Talos’u yontup denize salmış; Girit’e bulaşmaya niyetlenen korsanların gemilerini batırsın diye. E, bildiğiniz Robocop işte.
Hadi bunlar edebiyat, mitoloji, uydurma, üfürme. Bizim İskenderiyeli Heron var. Tosun Paşa kadar olmasa da ünlü bir şahıs; otomatik kapı falan yapıyor. Ha tamam, pratikte öyle kendi kendine kararlar alıp uygulayabilen bir şey yapılabilmiş değil ama, az-çok bir kendiliğinden “çalışsıncılık”, az çok bir algoritmaya göre “işlesincilik” var.
Bugün artık bir dolandırıcılık olduğu üzerinde görüş birliğine varılsa da şu meşhur “satranç oynayan Türk” makinesi mesela. Yapay zekanın en azından kavramsal olarak hayatımızda olduğunun ıspatı gibi. Hayır, bir yandan da bizim satranç oynayan Türk 19. yüzyılın ortalarından. İlk gerçek satranç oynayan makine de 1. Dünya Savaşı’ndan hemen önce üretilmiş. Şimdi önceki örneği dolandırıcılıkla suçlamak, ne bileyim belki de çok hakkaniyetli değildir. Belki adam gerçekten bulduydu makineyi. “Yok canım, kutunun içinde adam vardı” diye kestirip atmak çok doğru gelmiyor. Neticede Marconi de “Bakın beyler buna radyo derler!” diye icadını tanıttığında da “yok canım içinde küçük adamlar vardır, konuşuyordur” diyen çıkmıştır. Marconi küsüp aleti bizden gizlese, belki radyoyu da 50 yıl geç tanıyacaktık.
Tabii bizi şimdilerde heyecanlandıran kısım, artık bu yapay zekanın sadece bir algoritma doğrultusunda hareket etmek yerine kendi kendine de bir şeyler öğrenmeye başlaması ve o öğrendiklerini analiz ederek yeni bilgiler eşliğinde -işte burası çok tehlikeli- karar alabilecek duruma gelmesi. Halbuki herhangi bir konuda karar almak, siz isteseniz de istemeseniz de o kararın sonuçlarının sorumluluğunu da beraberinde getiriyor. Kimse sizi sorumlu tutmasa bile, bizim gibi geçmiş dönem dedikoducuları 1000 yıl sonra bile “Palakazio Savaşı’nda Gürcü ordularının komutanı zamanında geri çekilme kararı verse keriz gibi yenilmezdi” diye arkanızdan atıp tutar. Şu ya da bu şekilde, aldığımız her kararın sorumluluğunu taşırız; yeri geldiğinde cezasını çeker yeri geldiğinde sefasını süreriz. Peki yapay zekanın aldığı kararların sorumluluğunu kim üstlenecek? Kodu yazan mı, uygulayan mı? Yoksa askeriye için anlatılan “cezalı tank” türü şehir efsanelerinde olduğu gibi, yakın gelecekte “cezalı mikroişlemci” falan mı göreceğiz?