Kasım
sayımız çıktı

Bundesliga’da ilk Türk: Almanlar değerbilir ama biz yaşarken unuturuz!

Bundesliga’da forma giyen ilk Türk futbolcu. Bugün 86 yaşında! Ankara Güneşspor’dan Almanya’ya uzanan yolculuğu 1957’de önce Hildesheim, sonra profesyonel ligde Eintracht Braunschweig takımıyla devam etti. Dönemin dünyaca ünlü yıldızları Pele ve Uwe Seeler’e karşı forma giydi. Bu arada üniversite okudu, mühendis oldu. 1965’te Türkiye’ye dönen savunma oyuncusu, bundan 4 sene önce takımı tarafından Almanya’ya davet edildi! Türkiye’de ise…

Almanya’da doğan Türk asıllı çocuklar, yıllar­dır hem buranın hem de oranın gündeminde… Millî ta­kımda bir türlü “şahin”leşeme­yen Nuri, Panzerleri bir dönem “mesut” eden Özil, Manchester City’yle kimbilir kaç defa “gün­doğan” maestro İlkay… Peki hepsinin kariyerinin başlangı­cı olan, dünyanın en çok takip edilen liglerinden Bundesliga’da oynayan ilk Türk futbolcuyu ta­nıyor musunuz? Hamburg’un efsane kalecisi Özcan Arkoç’un Şubat 2021’deki vefatından sonra çeşitli basın organlarında çıkan “Bundesliga’da oynayan ilk Türk futbolcu” ifadelerinden anladığımız kadarıyla, çoğumuz için bu sorunun yanıtı “hayır”. Zira, bunu başaran ilk isim, Ni­san ayında bu köşede Özcan Arkoç’un ardından yayımlanan makalede de andığımız gibi Ay­kut Ünyazıcı.

Ünyazıcı, Bundesliga’nın kurulduğu 1963-64 sezonunun 12. haftasında Kaiserslautern deplasmanına ayak bastığın­da, takvimler 23 Kasım 1963’ü gösteriyordu. (Yeri gelmişken anımsatmalı, Almanya’da sahne alan ilk Türk futbolcu olan Coş­kun Taş, Bundesliga’nın kurulu­şundan önce Köln’de görev yap­mış, 1962’de sahalara veda edip Ford’da çalışmaya başlamıştı). Üniversite eğitimi için gitti­ği Almanya’da tarihe geçen, bir zamanların meşhur savunma oyuncusu bugün 86 yaşında ve Ankara’da yaşıyor. Kendi ağzın­dan dinlediğimiz öyküsü, şüp­hesiz bir döneme ışık tutuyor. Oysa hakkında internette biraz araştırma yaptığınızda, karşınıza çıkan kimi bilgiler maalesef doğru değil. Örneğin internet ansiklopedisi Wikipedia’da ya­zanın aksine, Ünyazıcı 1936’da değil 1935’te dünyaya geldi. Fut­bola resmen merhaba dediği ilk durak, Ankara Atatürk Lisesi’y­di. Sayısız çocuk gibi meşin yu­varlağın peşine kendi mahalle­sinde düşen delikanlı, Lise 2’de takıma seçilmişti. Başkentte düzenlenen liselerarası şam­piyonada dikkati çeken genç, Ankara Güneşspor’un yolunu tutmuştu.

Aykut Ünyazıcı, 1956 yılında ilk takımı Ankara Güneşspor kadrosuyla…

1951’de kurulan takım, önce amatörlerde mücadele ettikten sonra 1950’lerin ortasında An­kara Profesyonel Ligi’nde boy göstermişti. Kentin yetenekli çocuklarını liselerden toplayan başkan Avni Bulduk, Ünyazı­cı’yı da bulmuştu! O zaman­lar ikinci kümede oynayan Oto Yıldırım’ın transfer teklifi de manidardı. Bu takım, ailesinin çiftliğindeki traktörlerde kulla­nılmak üzere delikanlıya lastik vermeyi önermişti! Ancak Baş­kan Bulduk onu bırakmamış, ücret niyetine Ünyazıcı ailesi­nin Ayrancı’daki inşaatına bi­labedel kamyonlar dolusu kum göndermişti.

Ailesinin futbol oynama­sını hoş karşılamadığı Aykut, aslında profesyonel olmak iste­miyordu. O dönem profesyonel takımlarda en fazla iki amatör oynayabiliyordu ve kontenjan açabilmek için kendisinin habe­ri olmadan bir başkasının imza­sıyla lisansı profesyonele çevril­mişti. Gençlerbirliği oyuncunun statüsüne itiraz ettiğinde, ken­disini amatör sanan Ünyazıcı oldukça şaşırmış; fakat Ankara Güneşspor’un onun sahaya çık­tığı maçlarda hükmen mağlup sayılıp küme düşmemesi için federasyonun evrak işlerine ba­kan memura verilen 2 ton kok kömürü ve Sönmez marka bir sobayla mesele kapatılmıştı!

1955’te şehir karmalarının yaptığı maçlar sonucunda Genç Millî Takıma alındı. Ancak bu defa da Ünyazıcı’nın bitirme imtihanını öne sürerek saha­ya çıkmak istememesi yetkili­leri tekrar şaşırtacaktı. “Baba” lakaplı Beşiktaş efsanesi Hakkı Yeten, Fenerbahçe’nin unutul­maz file bekçisi Cihat Arman ve Fahri Somer’in beğendiği bu lise öğrencisine Millî Eğitim Bakanlığı’ndan rapor alınmış, babası ikna edilerek sorun çö­zülmüştü. İtalya’daki turnuva­da Macaristan, Yugoslavya ve Lüksemburg’la oynayan genç, 20 günlük kampa giderken ders kitaplarını da yanında götür­müştü.

O tarih yazdı, tarih onu yazmadı Bu yılın başında kaybettiğimiz Özcan Arkoç’un “Bundesliga’da oynayan ilk Türk futbolcu” olarak anılması; bu unvanın asıl sahibi Aykut Ünyazıcı’nın kendi ülkesinde ve yaşarken unutulduğunu gösteriyordu (üstte). Ünyazıcı, Almanya’dan döndükten sonra kariyerine Afyonspor’da nokta koydu (altta).

“Mehmetçik” lakaplı Basri Dirimlili, Fenerbahçe’yle yap­tıkları bir maçta dikkati çeken delikanlıyı İstanbul’a davet et­mişti. Ancak sahalarda döktür­se de onun aklı eğitimindeydi; gönlünde büyük bir takım de­ğil, İstanbul Teknik Üniversi­tesi yatıyordu. İTÜ olmadı ve o da tahsil hayatına Avrupa’da devam edebilmek için Millî Eği­tim Bakanlığı’na başvurdu. Üniversitesi’nden kabul aldığın­da, dünyalar onun oldu. Bir za­manlar Ankara’da karneyle ek­mek alan o delikanlı, 2. Dünya Savaşı’nda tamamen yokolan, enkaz hâlindeki bir şehre ayak basıyordu. Önünde önemli bir engel vardı: 1 yıl içinde sıfırdan Almanca öğrenmesi gerekiyor­du. Braunschweig’a yaklaşık 45 kilometre mesafedeki Hildes­heim’daki yerel bir gazeteye verdiği ilan neticesinde Alman bir ailenin yanına taşındı. Ken­di ifadesiyle şanslıydı; zira harp sonrası koşullar yüzünden ko­nut kıtlığı yaşandığından, 3 oda­lı evi olanların 1 odalarını kira­lamaları zorunluydu. Böylece ev bulan Ünyazıcı, bir lise öğret­meni sayesinde haftada 3 gün özel ders alarak Almanca öğren­meye başladı.

Arada Hildesheim amatör takımının idmanlarını izlemeye giden Ünyazıcı, bir gün antren­mana davet edilince futbol onu yeniden bulmuştu. Kısa bir süre sonra üniversite açılıyordu. Ma­kine Mühendisliği’nde okuma­ya başlayan 22 yaşındaki genç, üniversite takımına seçilmiş­ti. Ünyazıcı, hem sınıf arkadaşı hem de kulübün oyuncusu olan Klaus Meyer’in tavsiyesiyle şehrin temsilcisi Eintracht Bra­unschweig’ın idmanına katıl­dı. Eintracht Braunschweig’ın amatör takımının antrenman­larında sahne alan tek yabancı oydu. Ona bir idmanda “Alman çöplüğünde Türk horozu mu öt­türeceğiz?” diyen futbolcu, yıl­lar sonra özür dileyecekti. An­cak o zaman buna çok kızan sağ açık, bir süre kulübe uğrama­mıştı. Olayın tatlıya bağlanma­sı için, okul maçına gelen Bra­unschweig teknik direktörünün genci ikna edip A Takımı’na da­vet etmesi gerekmişti. Ünyazıcı burada kısa sürede parlayacak, lisans alınmasına karar verile­cekti.

Braunschweig günleri Ünyazıcı’nın Eintracht Braunschweig’daki takım arkadaşlarının çoğu, 1967’de Bundesliga’da şampiyon olan kadroda yer almıştı (üstte). Ünyazıcı, o takımın sarı-lacivert formasıyla (üstte, sağda).

Ancak küçük bir sorun var­dı; Hildesheim bonservisi için 2.500 Mark istiyordu. “Talebe halimle bu parayı nasıl vere­yim?” diyen delikanlının imda­dına evsahibinin bir arkadaşı yetişti. Fanatik Braunschweig taraftarı olan bu adamın ödedi­ği meblağ, Ünyazıcı’nın tarihe geçmesine vesile oldu. Amatör takımda oynadığı ilk maçta kor­nerden gol atınca, teklif anında hazırlanmıştı! 4 yıllık sözleşme­sine göre aylık primlerle birlikte alacağı ücret 750-800 Mark’tı; okul harcını da kulüp ödeye­cekti. O devirde profesyonellik bugünkünden farklıydı. Takım arkadaşlarının çoğu Volkswa­gen’de de çalışıyor; idmanlara ise gece çıkılıyordu. 1961, Al­manya’ya Türk işçi göçünün başladığı yıldı. O ve arkadaşla­rı, gelen işçilere gönüllü olarak yardım ediyor; tercümanlık ya­pıyorlardı. Bu sırada Ünyazı­cı’nın mevkii değişmiş; savun­maya çekilmişti. Artık sağ haftı.

Bundesliga’nın ilk sezonun­da onu defansa koyan Hans-Ge­org Vogel’in yerine Helmuth Johanssen’in teknik direktörlük koltuğuna oturmasıyla, Ünya­zıcı için gözden düşme süreci başladı. Ünyazıcı’nın izlenimine göre “yabancılardan pek hazzet­meyen” yeni hocanın dönemin­de forma giyebilmek için tam 12 hafta beklemek zorunda kaldı. Takım ligi 11. sırada tamamlar­ken, Ünyazıcı sadece sekiz maç­ta oynayabilmişti. Ertesi sezon ise sadece Duisburg’e karşı sa­haya çıktı. 1965’te vatani görevi için Türkiye’ye dönen Ünyazı­cı’nın Almanya kariyeri nok­talanmıştı. Braunschweig’da toplam 78 maça çıkmış, 5 gol atmıştı. 1967’de takımı Brauns­chweig, Bundesliga’da şampi­yonluğa ulaştığı sırada o asker­deydi.

Almanya’da unutulmadı


Braunschweig’ın yerel
gazetelerinden birinde
Aykut Ünyazıcı’nın
Bundesliga’da oynayan
ilk Türk olduğuna dair
haber (üstte, solda).
Ünyazıcı, St. Pauli ağlarını
havalandırırken (üstte).

Ailesinin büyük oğluydu; aklında hiçbir zaman Alman­ya’ya yerleşmek olmamıştı. Askerlik yıllarında Ankaragü­cü’ne imza attıysa da görev yeri başkente alınamayınca, sadece birkaç defa takımda oynayabil­di. Terhis olduktan sonra aile işinde çalışmaya başladı. Tâ ki Afyonspor’un başına geçen Ze­kai Selli’nin teklifine dek… Sel­li, gençlik yıllarından tanıdığı arkadaşına “Ne olursa olsun, takımıma gel” diyordu. Ünyazı­cı için Ankara-Afyon seferleri başlamıştı. Ankara’da yaşama­ya devam ediyor, haftasonları kulübün maçlarına gidiyordu. Dönemin Adalet Bakanı Hasan Dinçer, Afyonluydu. 2. kümede mücadele eden memleketinin takımının güçlenmesi için elin­den geleni ardına koymamış, Ünyazıcı’nın lisansını Ankara­gücü’nden Afyonspor’a almak için araya girmişti. Ancak Ün­yazıcı’nın Afyonspor macera­sı çok uzun sürmedi. Bundesli­ga’daki ilk temsilcimiz, futbo­lu bıraktıktan sonra iş hayatına odaklandı.

2017’de Braunschweig’ın şampiyonluğunun 50. yıldönü­mü için Almanya’ya davet edil­diğinde 82 yaşındaydı. Hayatta kalan takım arkadaşlarıyla be­raber tribünleri selamlamıştı. Eğitim için gittiği Almanya’da futbol sayesinde tarihe geçen oyuncuyu, Almanlar unutma­mıştı. Türkiye-Almanya ilişkile­rinin dönüm noktasına tanıklık eden Ünyazıcı kendi ülkesinde ise yaşarken unutulmuştu!

Hayali futbol değil mühendislikti


1955’te Genç Millî Takım’a
alınan Ünyazıcı, lise bitirme
sınavlarını sebep göstererek
oynamak istemediğinde,
herkesi şaşırtmıştı. Onun
için eğitimi hep önde
gelmişti.

EFSANELERE KARŞI OYNADI

Pele’ye adım attırmadı, Uwe Seeler’le ‘çarpıştı’

Almanya’da oynadığı yıllarda Ünyazıcı’nın karşılaştığı iki dev var ki futbol tarihinin en iyileri arasında yer alıyorlar. Hatta içlerinden biri, dünyanın bir bö­lümünün “en büyük” kabul ettiği isim. O iki yıldızın özgeçmişinde 4 ayrı Dünya Kupası’nda gol atmış olmaları da yazılı. Zaten tarihte onlar dışında bunu başarabilen iki oyuncu daha var: Miroslav Klose ve Cristiano Ronaldo. Peki temsilcimizin sahada buluştuğu efsaneler kim?

Başkenti Hannover olan Aşağı Saksonya (Niedersachsen) Eyaleti’nin karmasına seçilen Ünyazıcı, iki defa Pele’nin de forma giydiği Santos’a karşı sahne aldı. Brezilya’nın ilk Dünya Kupası zafe­rinden sonra yapılan müsabakada, futbolcumuz henüz sağ açıktı. 13 Haziran 1959’da Brezilya ekibi, rakibini 7-1’lik skorla devirmişti. 29 Mayıs 1963’teki ikinci rande­vuyu yine Santos kazanırken, skor tabelasında 3-2 yazıyordu. İşte o mücadelede Pele’yi marke eden Ünyazıcı övgüleri toplamış; Türki­ye’de bile manşetleri süslemişti.

4 Dünya Kupası’nda gol atan ilk futbolcu olan Uwe Seeler’le kapışmaları ise zamanın Alman gazete­lerine şu manşetle taşın­mıştı: “Türk Türbanı”. O karşılaşmada Hamburg’un efsanevi futbolcusuyla çar­pışan Ünyazıcı’nın kafası sarılıydı. Maçın sonunda bayılan Ünyazıcı hastaneye götürülmüş­tü.

HAKİKİ BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ

Şampiyon Braunschweig ve ‘yumurtasına maç’…

Ünyazıcı’nın oynadığı Bun­desliga’nın ilk sezonunda Braunschweig’da forma giyen 11 futbolcu, 1967’nin şampiyon kadrosunda da yer alıyordu: Ka­leciler Hans Jäcker, Horst Wolter, savunmadan Joachim Bäse, Peter Kaack, Klaus Meyer, Jürgen Moll, orta Walter Schmidt, Hans-Georg Dulz ve hücumdan Klaus Gerwien, Lothar Ulsaß ve Erich Maas…

Ünyazıcı’yla sohbetimiz­de harpten sonra yakındaki köylerle patatesine, yumurta­sına, tavuğuna maçlar yaptığını öğrendiğim kulüp, yaklaşık 20 yıl sonra zafere ulaşmıştı.

Ulsaß, Gerwien ve Wolter, Alman Millî Takımı formasıyla da sahne almış; hatta1970 Dünya Kupası’nın üçüncülük maçın­da kaleyi koruyan Wolter’in yaptığı bir kurtarış, sonradan pul olarak bastırılmıştı. O mütevazı kadroda oyuncu başına düşen maaş ayda 1200 Mark; galibiyet primi ise 250 Mark’tı. Oyun­cuların çoğu başka işlerde de çalışıyordu. Haftada 4 idman yapılıyor; futbolcular Çarşamba günlerini aileleriyle geçiriyordu. Johanssen’in talebeleri 1968’de Şampiyon Kulüpler Kupası’n­da Almanya’yı temsil etmiş, çeyrek finalde Juventus’a boyun eğmişti.