İtilaf Devletleri bundan tam 108 yıl önce, 9 Ocak 1916 günü şafak sökmeden hemen önce Gelibolu Yarımadası’nın ucundaki Seddülbahir’den ayrıldı. İngilizler’in Çanakkale muharebelerindeki yegane başarısı, mağlup kuvvetlerini tek zaiyat olmadan tahliye etmesiydi. Geride ise, neredeyse tüm hadiselere tanıklık eden bir gemi enkazı kalacaktı.
İtilaf Devletleri’nin askerleri tam 108 yıl önce, 9 Ocak 1916 tarihinde şafak sökmeden hemen önce Gelibolu Yarımadası’nın güney ucundaki Seddülbahir’den uzaklaştı. İngilizler, 8.5 ay sürmüş muharebeler sonucu mağlup olan askerlerinin bu tahliye operasyonu sırasında hiç zayiat vermemesiyle övüneceklerdi.
Denir ki “Eski askerler asla ölmez, sadece kaybolup giderler.” Aynı şey eski denizciler için de geçerlidir. Gelibolu Yarımadası’nın ucundaki Ertuğrul Koyu’nda (V Beach), 1915 harekatının en eski “denizcilerinden” biri unutulmuş, biraz solmuş ama tarihte eşsiz bir yere sahip olarak hâlâ yatıyor. Bu gemi: Saghalien.
Deniz yüzeyinin 10 metre altında yatan Saghalien, hem Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na dahil olduğu ilk anlara hem de onun son günlerine şahit olma gibi bir ayrıcalığa sahip.
1880’de denize indirilen 4.050 tonluk bu gemi, büyüyen Asya pazarına hizmet etmek üzere Fransız ticari denizcilik şirketi Messageries Maritimes tarafından inşa edildi. Karma bir yolcu-kargo taşıyıcısı olarak tasarlanan 130 metre uzunluğundaki Saghalien, Saygon, Şangay, Singapur ve Hong Kong gibi Uzakdoğu limanlarına da yelken açmış, ilerleyen dönemlerde Avustralya’ya bile gitmişti.
Temmuz 1914 sonunda Avrupa’da savaş patlak verdiğinde, Saghalien, evlerine dönmek isteyen Fransız vatandaşlarını tahliye etmek ve askere çağrılan Fransız yedeklerini taşımak için, o tarihte henüz savaşa girmemiş Osmanlı başkentine gönderildi. Saghalien’e ve Fransız bandıralı bir başka gemi olan Henri Fraissinet’ye 1.200’den fazla kişi bindirilmişti. Saghalien 9 Ağustos 1914’te İstanbul’dan ayrılırken gemide bulunanlardan biri de 31 yaşındaki Fransız Stephanie Castelli’ydi; savaştan yıllar sonra şunları yazacaktı: “Kamaralar, güverte, her yer yolcularla dolu; hava muhteşem ve harika görünen yıldızların altında, şezlonglarda ya da hamaklarda uyuyoruz…” Saghalien ile Henri Fraissinet, 10 Ağustos akşamı Çanakkale açıklarında demirleyerek Türk sularından ayrılmak için son izni bekledi. Yakınlardaki bir gemide bulunan ve denize açılmak için gerekli izni bekleyen bir Reuters muhabiri tanık olduklarını şöyle anlatıyordu: “Günbatımından hemen sonra iki büyük savaş gemisinin, önlerinde bir pilot botuyla çok yavaş bir şekilde yaklaştığı görüldü. Büyük bir heyecan yaşandı ve bunların Goeben ve Breslau olduğu söylentisi yayıldı. Ancak yanımıza geldiklerinde hava çoktan kararmıştı.”
Ağustos 1914 başında, Almanya’nın Akdeniz’de iki savaş gemisi vardı. Bunlar Goeben muharebe kruvazörü ve ona eşlik eden Breslau hafif kruvazörüydü. İngiliz Kraliyet Donanması’ndan kaçan bu iki gemi, Kuzey Afrika’daki Fransız limanlarını bombaladı ve ardından İngiliz gemileri sıcak takipteyken Ege Denizi üzerinden Çanakkale Boğazı’na doğru yol aldı. İngiliz Kraliyet Donanması filosundan kaçmayı başaran Alman gemileri, Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa’dan Boğazlar’a girme iznini aldı ve Çanakkale’ye demir attı.
İşte yine aynı yerde Boğaz’dan çıkmayı bekleyen Saghalien ile Goeben ve Breslau’nun karşılaşması da burada olacaktı.
Gazeteci Stephanie Castelli, Alman denizcilerin Saghalien’e binişini şöyle anlatıyor: “Ertesi sabah hava aydınlandğıunda Goeben’i ve Breslau’yu gördük. Alman subayları köprüye çıktı; geminin telsiz-telgrafı bağlantısını kesti; kaptana demirlerini sabitlemesi emrini verdi. Kaptan, öfkeden deliye dönmüş durumda olmasına rağmen bizden sakin olmamızı rica ediyor.”
Yolculardan biri, Saghalien’in telsiz sistemini yokeden bir Alman denizcinin fotoğrafını çekecek kadar soğukkanlıydı. Bu fotoğraf sadece 8 gün sonra Fransız basınında “Çanakkale Boğazı’nda Saghalien’e karşı Alman saldırganlığı” başlığıyla yayımlanacaktı. Telsizi parçalandığı için Alman gemilerinin konumunu İngiliz filosuna bildiremeyen Saghalien, 13 Ağustos’a kadar Çanakkale’de tutuldu ve Goeben toplarının menzilinden çıkana kadar gemide kalan bir Türk subayı tarafından güvenli geçişi garantisi verildi.
Alman Akdeniz filosunun iki gemisi Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi üzerinden yolculuklarına devam ederek 16 Ağustos’ta İstanbul’a vardı ve Osmanlı filosuna katıldı. Mürettebat her ne kadar Alman olsa da artık üniformalarının bir parçası olarak fes takıyorlardı. 6 hafta sonra Goeben ve Breslau, Yavuz ve Midilli olarak yeniden adlandırıldı ve Osmanlı filosunun geri kalanıyla birlikte Rus imparatorluk donanmasına saldırmak üzere Karadeniz’e açıldı. 1. Dünya Savaşı’nın teknik olarak 2. Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbour baskınına benzeyen, ancak çok az hasara yolaçan bu girişim Osmanlı Devleti’ni giderek büyüyen bir çatışmanın içine çekecek ve nihayetinde Çanakkale Savaşı’na yol açacaktı.
Saghalien’in Çanakkale’deki macerası, uzun kariyerinin son seferiydi ve 35 yaşındaki emektar gemi kısa bir süre sonra hizmetdışı bırakılacaktı. İçindeki sivilleri Fransa’ya götürdükten sonra Marsilya’ya demirleyen gemi, Batı cephesinde başlayan savaşta esir düşen 1.200 kadar Alman askerini barındırmak için kullanıldı. Ekim 1914’te Fransız yetkililer, Saghalien’i Çanakkale Boğazı’na geri göndereceklerdi. İngiliz Kraliyet donanması ile birlikte Çanakkale seferine katılan gemi, Ertuğrul Koyu’nda bir dalgakıran yaratmak amacıyla batırılacak ve buranın her türlü hava koşuluna uygun bir rıhtıma dönüştürülmesi için kullanılacaktı.
Ertuğrul Koyu’nda feda edilecek tek gemi Saghalien değildi. Fransız ön dretnot muharebe gemisi Massena da aynı kaderi paylaştı (Massena, 18 Mart 1915’teki başarısız İtilaf Devletleri saldırısında neredeyse tüm mürettebatıyla birlikte batırılacak Bouvet’nin kardeş gemisiydi). Massena ve Saghalien, Ertuğrul Koyu’nda denize dik bir şekilde manevra yaptırılarak 10 Kasım 1915’te batırıldı. Saghalien, koyun batısındaki kıyıya daha yakın bir mesafeye yerleştirildi. Fransız ordu mühendisleri geminin baş tarafına hafif raylı sistem hattıyla birlikte bir iskele inşa ederek gemiyi karaya da demirlemiş oldular. Saghalien’in iskele olarak yürüttüğü yeni rolü yalnızca 2 ay sürdü. Yenilgiyi kabul eden İtilaf Devletleri 8-9 Ocak 1916 gecesi Seddülbahir mevzisindeki son birliklerini de tahliye etti ve geri çekilen askerler, Saghalien’in rüzgardan koruduğu taraftan teknelerle gemiye bindi. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesine yol açan kilit olaylara ve Çanakkale muharebelerinin açılışına tanıklık eden Saghalien, bölgedeki savaşın kapanış anlarına da tanıklık etmiş oldu.
Ancak İtilaf kuvvetleri 9 Ocak 1916’da Yarımada’yı terketmiş olsa da Saghalien’in savaşı henüz bitmemişti. Ertuğrul Koyu’nda karaya oturtulduktan sonra 2 ay boyunca Türk top ateşine maruz kalan gemi, tahliyenin ardından İngiliz toplarının ve torpidolarının da hedefi oldu. Seddülbahir mevzisinden uzaklaştıktan birkaç saat sonra İngilizler geri dönmüş, hem Ertuğrul Koyu’nu hem de batıdaki Tekke Burnu’nu bombalamıştı. HMS Grafton kruvazörü, geride bırakılan tonlarca erzağı imha etmeye çalışmanın yanısıra, Seddülbahir’de yapılan bu yapay iskelenin Türkler’in tarafından kullanmasını da engellemekle görevlendirilmişti. Grafton 9 Ocak’tan Şubat başına kadar neredeyse her gün yarımada açıklarındaki sulara geri dönerek Helles (Seddülbahir) bölgesini bombaladı, hatta bir keresinde doğrudan Saghalien’i hedef alan bir gece saldırısı düzenledi. Tahliyeden kısa bir süre sonra, Ertuğrul Koyu açıklarındaki blok gemilerinin tamamen imha edilmesine karar verildi. Saldırı, torpido taşıyan küçük buharlı teknelerle gerçekleştirilecek ve bu tekneler Grafton tarafından Helles bölgesine çekilecekti. Kraliyet Donanması’nın Ege’de görev yapan en kıdemli subaylarından biri olan Amiral Sydney Fremantle’ın, operasyonu denetlemek üzere İmroz (Gökçeada) adasındaki İngiliz üssünden yola çıkmadan önce bizzat Grafton’a gelmiştir. Geminin 11-12 Ocak gecesi seyir defterinde şunlar yazılıdır: “Saat 10.00: Tuğamiral Fremantle gemiye geldi. 10.10: Gerekli şekilde liman dışına çıktı. 10.35: S80E rotası, dört gözcü botu eşliğinde. 13.05: Helles Burnu (Seddülbahir) açıklarında gereken noktada duruldu. Gözetleme botları dalgakıranlara torpil atmaya devam etti. 14.25: Gözetleme botları geri döndü. N35W yönüne devam etti. Saat 16.00: Liman içine giriş için gerekli rota…”
Grafton’ın seyir defteri operasyonun en ince ayrıntılarını vermesine rağmen, girişimin başarılı olup olmadığına dair hiçbir yorumda bulunmaz. Ancak Saghalien’in daha sonradan deniz dibindeki görüntülerinden anlaşıldığı kadarıyla, bu saldırılarından en az birinin hedefi vurduğu bellidir. Deniz dibindeki enkazın sıyrılmış iskeleti, Saghalien’in kıç tarafından yaklaşık üçte bir oranında zorlandığını ortaya koyar. Saghalien’in iskele tarafında yer alan plakaların omurgaya yakın konumu, patlamanın su çizgisinin altında olduğuna işaret etmektedir.
Ertuğrul Koyu’nun tahliyeden hemen sonra Almanlar tarafından çekilen bir fotoğrafı, Saghalien’in sağlam olduğunu, ancak iskele tarafına yattığını göstermektedir. Ocak saldırılarından aylar sonra çekilen fotoğraflar ise geminin kıç tarafının kaybolduğunu göstermektedir. Grafton’ın saldırılarından Türk tarihinde de bahsedilmekte ve şöyle denmektedir: “Dalgakıran oluşturmak için kullanılan batık gemiler ve karaya oturmuş deniz araçları tahliyeden bir ya da iki gün sonra top ve torpido ateşiyle mümkün olduğunca tahrip ediliyordu.”
Saghalien’in başına gelenler, bir Türk subayının 23 Ocak 1916’da Seddülbahir’e yaptığı bir ziyaret hakkındaki anılarında da belgelenmiştir. Yarımada’nın etrafındaki sulardan İtilaf Devletleri’nin mayınlarını temizleme çalışmalarına katılan Yüzbaşı Nâzım şöyle yazacaktır: “Önce Seddülbahir’e gittik, orada Fransız üssünü ve çıkarma iskelelerini inceledik. Fransızlar bir buharlı taşıma gemisini ve hemen arkasına da güney rüzgarını kesecek dalgakıranı oluşturmak için bir zırhlı kruvazörü karaya oturtmuşlardı. Bize İngilizler’in zaman zaman Seddülbahir’e ateş açtığı söylendi.”
Yıpranmış olmasına rağmen Saghalien’in tarihe tanıklık etme rolü sona ermemişti. Ağustos 1914’te Breslau ve Goeben Çanakkale Boğazı’na girdiğinde orada bulunan Saghalien; 21 Ocak 1918’de iki savaş gemisi Boğaz’dan ayrıldığında da henüz ayaktaydı. Yavuz ve Midilli, Alman mürettebatıyla birlikte, İmroz’da bulunan İngiliz savaş gemilerine saldırmayı hedefliyordu. Kıyıdaki hedefleri bombalamak için tasarlanmış iki savaş gemisini imha etmeyi başarırken Yavuz ağır hasar gördü; Midilli ise 330 kişilik mürettebatının yarısıyla birlikte, ada açıklarına döşenen mayınların kurbanı oldu. Su alan Yavuz, aynı akşam Çanakkale Boğazı’nın ağzındaki Saghalien’in yanından yalpalayarak geçebildi. Alabora olmasını önlemek için boğazın ilerisinde Nara Burnu’nda karaya oturtuldu; daha sonra onarılarak İstanbul’a çekildi.
Saghalien ise batırıldıktan 3 yıl sonra savaşın son bölümlerinden birine de tanıklık etti.
Irak, Suriye ve Ürdün’de yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de ateşkes imzaladı (Mondros). İngiliz birlikleri kısa süre sonra Yarımada’ya geri döndü ve İtilaf Devletleri filosu İstanbul’a doğru Çanakkale Boğazı’ndan geçerken 10 Kasım’da Ertuğrul Koyu’na tekrar uğradı. Tarihî bir ironi olarak, Ertuğrul Koyu önünden Çanakkale Boğazı’na giren İtilaf Devletleri gemilerinden biri; İngiliz tahliyesinin ardından Ocak 1916’da Saghalien’e karşı saldırıları başlatan HMS Grafton’dı. Saghalien, River Clyde (25 Nisan 1915’te İngiliz askerlerinin karaya çıkmasını sağlamak için modern bir Truva Atı olarak karaya oturtulmuş bir İngiliz kargo gemisi) ve Massena ile birlikte savaş zamanındaki rolüne yani Ertuğrul Koyu’nda karaya çıkan İtilaf Devletleri birliklerine barınak sağlama rolüne geri dönmüştü.
O gün Seddülbahir’e çıkanlardan biri de, Yunanistan’dan gönderilen İngiliz birliklerine eşlik etmiş gazeteci Harry Collinson Owen’dı: “Sabah 04.00’te Mondros’tan ayrıldık ve 09.00 gibi Helles Burnu (Seddülbahir) açıklarına vardık. River Clyde’ın hemen açığında, eski bir Fransız savaş gemisi olan Massena’nın sıyrılmış iskeleti ve Messagerie şirketine ait eski bir vapurun (Saghalien) oluşturduğu dalgakıranın hemen ilerisine demirledik. O dar kıyıya ayak basmak, orayı elegeçirmek için ne bedeller ödediğimizi farketmek ve burasının şimdi tamamen terkedilmiş olduğunu görmek gerçekten garipti.”
Saghalien, Çanakkale muharebelerinin ilk anlarına olduğu gibi son anlarına da tanıklık etti. Geminin enkazı, Türkiye’nin 1923’te sona eren İtilaf Devletleri işgali boyunca Ertuğrul Koyu’nda kaldı. 1920’lerin ortalarında Massena ile birlikte hurdaya ayrılıp kemiklerine kadar sıyrılıncaya dek, ziyaretçi tur grupları kıyıya çıktıkça, sahili kısmen korumaya devam etti.
UZMAN GÖRÜŞÜ
Avrupa’da yoğunlaşan savaş, Çanakkale’de Türk savunması
İtilaf Devletleri, 25 Nisan ve 6 Ağustos 1915 tarihinde Gelibolu Yarımadası’na yaptığı stratejik-taktik çıkarmalar ve devamından sonra hedeflerine (Kilitbahir Plato’sunu, Conkbayırı ve Kocaçimen tepelerini tutmak ve donanmalarına İstanbul yolunu açmak) ulaşamadı. 9-10 Ağustos 1915’te, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal’in başarılı sevk ve idaresi, sonucu tayin etmişti. İtilaf’ın artık Çanakkale cephesinde belirleyici, önemli bir manevra geliştirme gücü kalmamıştı. Ayrıca aynı sırada Batı cephesinde, Balkanlar’da yaşanan gelişmeler de bunu kendileri açısından zorunlu kılıyordu:
▶ Ruslar, Almanya-Avusturya cephelerinde zorlukla tutunuyordu; tek başlarına barış isteyebilirlerdi. Bu durumda Almanlar, tüm güçleriyle Batı cephesindeki İngiliz-Fransız kuvvetlerine saldırabilirdi. Dolayısıyla Savaş Bakanı Lord Kitchener, Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanı Hamilton’ın takviye isteklerine karşılık, bu savaşın kesin netice yerinin (ana operasyon bölgesi) Fransa cephesi olduğunu hatırlatmıştı.
▶ Almanlar, Sırbistan cephesini açmak için uğraşıyordu. Osmanlı Ordusu mühimmat ve ağır topçu konusunda sıkıntı çekmekteydi. Bulgaristan, 6 Eylül 1915’te İttifak’a dahil olarak Almanlar’ın yanında savaşa girdi; böylelikle Sırbistan çevrelenmiş oluyordu. Yunanistan ve Sırbistan, İtilaf Devletleri’nin Selanik’e 150 bin civarında asker çıkarmasını talep etti. Dolayısıyla stratejik öncelik Selanik’te açılacak cephe olacaktı. Böylelikle Fransızlar’ın bir “Doğu Ordusu” kurup Çanakkale’ye gönderme önerileri (fantezist bir siyasal bir hamle) gündemden kalktı. Çanakkale’deki Fransız tümenleri Selanik’e gönderilecekti.
▶ Bulgaristan’ın 22 Ekim’de Niş-Selanik demiryolunu kesmesi, Sırbistan’ın kurtarılması umudunu kırdı ve işgal başladı. İstanbul’a kara yolu açılmıştı; 1915 Kasım başında, Almanya’dan Çanakkale cephesine mühimmat ve ağır topçu gönderilmeye başlandı. Aynı dönemde Çanakkale Yarımadası’na gönderilen General Monroe, yaptığı tetkikler sonucu hem bu noktaları hem de bizzat cephedeki realiteyi görüp Çanakkale cephesinden çekilmek gerektiğini raporlayacaktı.
Sonuç olarak İtilaf kuvvetleri 19-20 Aralık 1915’te Arıburnu ve Anafartalar’dan, 9-10 Ocak 1916 günleri de Seddülbahir’den çekildi. Bu çekilme sırasındaki tahliye operasyonlarını başarılı aldatmacalarla gizlediler. Osmanlı 5. Ordu Komutanlığı, İtilaf kuvvetlerinin kesin tahliyeden haftalar önce başlayan kısmi geri çekilmelerini tespit için cephede tek bir cebri keşif bile yaptırtmamıştı.
Şahin Aldoğan