Kasım
sayımız çıktı

‘Demir Kilise’ 120 yıl sonra yeniden açılıyor

İstanbul-Haliç sahilindeki Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, uzun süren bir restorasyonun ardından tekrar açılıyor. 19. yüzyıl ortalarında, İstanbul’daki Ortodoks Bulgarlar’ın Fener Patrikhanesi’ne karşı başlattıkları mücadelenin ve Bulgar millî kilisesinin sembol değerlerinden olan yapı, döneminde Rumlarla aralarındaki gerginliğin odağında bulunmuştu.

İstanbul’un Balat semtin­de Haliç sahilinde bulunan Sveti Stefan Bulgar Kilise­si, nam-ı diğer “Demir Kilise”, 1898’deki ilk açılışından 120 yıl sonra, uzun süren bir restoras­yonun ardından tekrar açılıyor. 1849’da bu kilisenin bulunduğu alanda “papazhane” adı altında faaliyet göstermeye başlayan ilk kiliseden itibaren, Ortodoks Bulgarların Fener Rum Pat­rikhanesi’ne karşı başlattıkları mücadelenin ve Bulgar millî ki­lisesinin kurulmasının sembol değerlerinden birisi hiç şüphe­siz bu mabettir.

Osmanlı idaresindeki Bul­garlar, dinî otorite olarak bağlı bulundukları Fener Rum pat­rikhanesinin tesiriyle ayrı bir millet olarak değil genel bir tabirle Rum milleti içinde sa­yılmışlar, resmî yazışmalarda “Rum-Bulgar cemaati” diye zik­redilmişlerdi. Bulgarlar, Orto­doks mezhebinden olmakla Fe­ner Rum Patrikliği’ni ruhani re­is olarak tanımaktaydılar. Kendi dillerinde ayin yapılan kiliseleri olmayan Bulgarlar, Rum kilise­lerindeki Rumca ayinlere katı­lırlardı. Rum Patrikhanesinin baskısı altında kendi dillerinde eğitim de alamazlar, kilise okul­larında Rumca kitaplarla Rum­ca eğitime tâbi tutulurlardı.

Kilise yerine Papazhane İstefanaki Bey’in Bulgar cemaatine mahsus kilise olarak kullanılması için “papazhane” adı altında bağışladığı Fener’deki iki katlı ahşap ev. Hasan Kuruyazıcı-Mete Tapan, Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, YKY, İstanbul 1998.

19. yüzyıldaki milliyetçilik cereyanının da etkisiyle Bul­garlar arasında kendi dillerin­de kilise kurmak, kendi okul­larında eğitim görmek taleple­ri hızla yayılmaya başladı. Bu konuda ilk resmî müracaat 18 Eylül 1849’da Sadaret’e yazılan dilekçeyle oldu. Dilekçenin al­tında Sisam Beyi İstefanaki’nin imzası vardı. Aslen bir Bulgar olmasına rağmen Rum okulla­rında Rumca eğitimden geçen ve bir Rum beyi olarak tanınan İstefanaki (Stefan Bogoridi), ırkdaşlarının taleplerine tercü­man olmuştu.

İstefanaki Bey’in dilekçesin­de, İstanbul’da çeşitli meslek­ resmî kurumlarda istihdam edi­len Bulgar cemaatinin, konuşa­madıkları Rum lisanı ile Rum kiliselerindeki ayine katılmak zorunda oldukları, anlayacak­ları dilde ayin yapacakları ken­dilerine mahsus ayrı bir kilise ve din kurallarını kendilerine anlatacak, ayinlerini icra ede­cek Bulgarca bilen birkaç papa­za da ihtiyaç duydukları ifade edilmiştir. Osmanlı tebaasından olan Rum, Ermeni ve Yahudi gi­bi cemaatlerin kendilerine ait mabedlerinin olduğunu ileri sü­rerek kendilerine de bu müsa­adenin verilmesini talep etmiş, bir diğer gerekçe olarak yortu­larda Bulgar cemaati Rum kili­selerine gittiğinden buralarda yaşanan izdihamı da belirtmişti (BOA, İ.MTZ.04, 1/18_1)

İstefanaki, ırkdaşlarına iyi­likte bulunarak Bulgar cema­atine tesis edilecek kilise için Fener/Balat’ta bulunan iki kat­lı ahşap evini Bulgar papazları­nın ikametine mahsus “papaz­hane” olarak bağışlamıştı. Bir Osmanlı bürokratı olarak ka­nunlara hakim olan İstefana­ki, fetihden sonra İstanbul’da yeni bir kilisenin yapılmasının şer’en yasak olduğunu bildi­ğinden, bu yasağa takılmamak için evini bir kilise olarak değil, “papazhane” adı altında bağış­ladığını bildirmişti.

Dönemin Sadrazamı Re­şid Paşa, bu talebi reddetme­nin Bulgarlar’ı üzeceği ve onları başka yollara sevkedebilece­ği (Rusya’yı işe karıştırmak gi­bi) düşüncesiyle olumlu görüş bildirmiş; Abdülmecid de 23 Eylül 1849’da papazhane ku­rulmasına izin vermişti (BOA, İ.MTZ.04, 1/18_2)

İstefanaki’nin bağışladığı iki katlı ahşap evin alt katı derhal bir kilise haline getirilerek Sve­ti Stefan (Aziz Stefan) adıyla, 9 Ekim 1849’da Bulgarca yapılan bir ayinle ibadete açıldı.

Ancak papazhaneden boz­ma kilise İstanbul’daki cema­ate dar geldiğinden, Bulgarlar bu evin yerine yeni bir kilise yapmak için harekete geçti. İs­tanbul’da yeni bir kilise inşaına karşı varolan şer’i yasak halen geçerli olsa da, 1856 Islahat Fer­manı’nın hoşgörülü havasıyla bu yasak esnetilmeye başlandı­ğından, Bulgar cemaati Balat’ta­ki papazevinin yerine ayinleri­ni rahatlıkla icra edebilecekleri bir kilise yapmak için müraca­atta bulundu. İşin ilginç bir ta­rafı da, Bulgar cemaatinin kendi dillerinde ayin yapabilecekleri bir “Bulgar kilisesi” inşa etmek adına yaptıkları müracaatın, Osmanlı hükümetine resmî yol­larla Fener Rum Patriği tarafın­dan iletilmesidir. Rum patri­ği, Bulgar milletine mahsus bir kiliseye karşı olmakla birlikte, Bulgarlar’ın Rum Patrikhane­sinden ayrılma emellerini yu­muşatmak adına papazevi adı altında zaten faaliyet gösteren kilise yerine yeni bir kilisenin kurulmasına onay vermiş; böy­lelikle Bulgarlar’ı büsbütün kay­betmektense yine kendi patrik­hanelerine bağlı tutmayı amaç­lamıştı.

20. yüzyılda Bulgar Kilisesi Balat’taki Bulgar Kilisesi’nin restorasyon sonrası görünüşü (en üstte). 20. yüzyıl başlarında Bulgar Kilisesi’nin görünüşü. (üstte). Hasan Kuruyazıcı-Mete Tapan, Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, YKY, İstanbul 1998.

Bulgarlar’ın bu talebine 15 Eylül 1858’de padişahın onayıy­la izin verildi. Sultan Abdülme­cid’in verdiği fermanda, ayin yapacak uygun bir mabedden mahrum olan Bulgar cemaa­ti için “Aya Tiryada” adıyla yeri ve boyutları belirlenmiş yeni bir kilise inşasına müsaade edil­diği yazılıydı (BOA, İ.MTZ.04, 14/876)

Bulgar cemaati, Rumeli, Ef­lak ve Boğdan’da bulunan Bul­garlar’dan inşa olunacak kilise için bağışlar toplayarak yapıma başladı. Ne var ki yeni Bulgar kilisesinin inşaı, bir süre son­ra karşılaşılan yapım zorlukları ve toplanan paranın tükenmesi üzerine yarıda kalacaktı.

Dilekçe

Sisam Beyi İstefanaki’nin Sadaret makamına yazdığı Fener/Balat’ta bulunan iki katlı evini “Papazhane” yapılmak üzere Bulgar cemaatine bağışladığını bildiren 18 Eylül 1849 tarihli dilekçesi.

Bulgar kilisesi inşaatı du­raksamış olsa da, Bulgarlar’la Rum Patrikhanesi arasındaki gerilim 1860’tan itibaren sü­rekli artarak devam etti. Hatta Rum Patrikhanesinin tahakkü­münden kurtulmak için bir kı­sım Bulgar Katolikliğe geçti. Bu, dinî olmaktan ziyade siyasi bir taktiktir ve sonuçları derhal gö­rülür. Rusya, Slav ve Ortodoks mezhebinden olan Bulgarlar’ın Katolikliğe geçince Fransa ve­ya Avusturya’nın nüfuzuna gi­recekleri endişesiyle Osmanlı Devleti üzerinde baskı kur­makta gecikmez. İstanbul’daki kudretli Rus elçisi İgnatief’in devreye girmesiyle, 11 Mart 1870’de, Bulgarlar’ın bağımsız bir millî kilise kurarak ruhani ve idari bakımdan Rum Patrik­hanesi’nden ayrılmalarına Sul­tan Abdülaziz tarafından bir fermanla izin verilir.

Rum Patrikhanesi padişahın fermanına rağmen Bulgar Ek­sarhlığı’nın kurulmasına karşı çıktı. Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa, bu itirazları ve tartış­maları fırsat bilerek fermanın yürürlüğe girmesini erteledi. Ancak Âli Paşa’nın vefat edip Mahmud Nedim Paşa’nın sad­razam olması üzerine, Rus elçi­si İgnatief’in tesiriyle Bulgar­lar tarafından eksarh seçilmiş olan Vidin Metropoliti Antim Efendi, 6 Mart 1872’de Sultan Abdülaziz tarafından onandı. Böylece Bulgar Eksarhlığı res­men kurulmuş oldu. Yeni eksar­hın atanması ve eksarhhanenin kurulması Bulgarlar arasında büyük bir sevinç yaratmıştı. Ru­meli’de Bulgarların yaşadığı vi­layetlerdeki cemaatten padişa­ha teşekkür ve şükran bildiren mektuplar yağdı

Fener Rum Patrikhanesi, bütün gayretine rağmen engel olamadığı Bulgar Eksarhlığının kurulması mücadelesinde son silahına başvurarak 28 Eylül 1872’de bütün Bulgarları afo­roz etti. Ancak aforoz edilmek Bulgarlar tarafından çok da önemsenmedi. Hatta Bulgarlar arasında, “Fener papazları bi­zi cennete götüremeyeceği gibi Rum patriğinin aforozu da bizi cehenneme götürmez” anlayışı hakimdi.

1877-78 Osmanlı-Rus Har­bi sonrasında Bulgaristan özerk bir prenslik halini almasına rağmen Bulgar Eksarhhane­si İstanbul’da kalmaya devam etmişti. 1889’da Eksarh Yosif, Sultan II. Abdülhamid’e mü­racaat ederek, 1858’de alınan izinle yapımına başlanıp yarım kalan kilisenin tamamlanması için tekrar izin talep etti. Sul­tan Abdülhamid 1858’de babası Abdülmecid tarafından verilen ferman gereği kilisenin inşaına izin verdi. 19 Haziran 1890 ta­rihli iradede; “İstanbul’daki Bul­gar cemaatine mahsus olmak üzere daha önce (1858) verilmiş olan fermanla inşasına başlan­dığı halde bazı sebeplerden do­layı bitirilemeyip tehir edilen kilisenin bahsi geçen önceki fermanda yazılı olduğundan da­ha küçük olarak inşa edilerek tamamlanmasına padişah tara­fından izin verilmiştir” yazmak­taydı (BOA, İ.MTZ.04, 14/876).

Sultandan izin


Sisam Beyi İstefanaki’nin
Fener’de Bulgar cemaatine
bağışladığı evinin papazhane
olarak kullanılmasına izin
veren Sultan Abdülmecid’in
23 Eylül 1849 tarihli iradesi
(üstte). Abdülmecidin kilise
inşası için verdiği ferman
aynı şekilde Abdülhamid
tarafından da onaylanmıştı
(altta).

Para meselesinin halledil­mesi ve mimarın belirlenme­sinin ardından 1890’da inşaına yeniden başlanan kilise 1898’de tamamlandı. Açılış tarihi ola­rak 20 Eylül 1898 belirlenmiş­ti. Kiliseye isim olarak 1858’de belirlenen Aya Tiryada yerine, Balat’ta “papazevi” olarak ilk kurulan kilisenin adı olan Sveti Stefan verildi.

Bulgarlar bağımsız ve millî ibadethanelerinin sembolü ola­rak gördükleri kilisenin açılış törenine katılmak için büyük hazırlıklar başlattı. Rumeli’de­ki Osmanlı vilayetlerinden ve Bulgar Prensliğinden açılış tö­renine katılmak için gelecek­ler için özel trenler ve vapurlar hazırlanmaya başlandı. Açılışta İstanbul’daki Bulgarlar’dan baş­ka dışarıdan da birkaç bin kişi­nin gelecek olması, başta Sul­tan Abdülhamid olmak üzere Osmanlı hükümetini endişeye sevk etmişti. Bu endişenin iki sebebi vardı:

Birincisi, kilise meselesin­den dolayı aralarındaki düş­manlık taze olan Rumlarla Bul­garlar arasında bir çatışmanın çıkma ihtimaliydi. Zira açılış töreni yapılacak olan Bulgar ki­lisesi ile Rum Patrikhanesi bir­birine çok yakındı.

İkincisi, hariçten gelecek olan ziyaretçilerin arasına ka­rışacak anarşiştlerin İstan­bul’da istenmeyecek olaylara sebep olma ihtimaliydi. Sultan Abdülhamid bilhassa bu ikinci ihtimalden fena halde ürküyor­du. Zira iki yıl önce 1896’da İs­tanbul’un göbeğinde Ermeniler tarafından Osmanlı Bankası’nın basılması ve devam eden birkaç gün zarfında İstanbul’da yaşa­nan olayların izleri tazeydi. Öte yandan Ermeniler’in açılıştaki izdiham ve kalabalıktan istifa­de ederek olaylar çıkarmak için, Petersburg’tan Rus isimleriyle alınmış pasaportlarla Tiflisli iki Ermeni’yi İstanbul’a gönder­dikleri istihbaratı da alınmıştı (BOA, İ.HUS, 67/86).

II. Abdülhamid, Bulgar ki­lisesinin açılışının istenme­yecek olaylara yol açması ve Bulgarlar tarafından bir gövde gösterisine dönüşmesini iste­miyordu. Bu bakımdan Bulgar prensine açılışa katılmama­sını tavsiye etmiş ve prens de bu tavsiyeye uymuştu (BOA, Y.MTV, 181/89). Bununla bir­likte yine padişahın emriyle Osmanlı hükümeti tarafından Bulgaristan ve Rumeli’deki vi­layetlerden özel trenlerle ge­lecekleri haber alınan ziyaret­çilerin sınırdan kabul edilme­yeceği kararı alınmıştı (BOA, İ.MTZ.04, 19/1290). Bulgar zi­yaretçilerin açılışa katılmaları­nın bu şekilde engellenmesine yönelik alınan karara, Bulgar hükümeti ve bilhassa prensin resmî temsilcisi olarak İstan­bul’da bulunan Bulgaristan Ka­pıkethüdası Markof tarafından hükümsüz kabul edilerek karşı çıkılması sonucu değiştirme­di. Sonuçta Sultan II. Abdülha­mid’in dediği oldu ve Bulga­ristan’dan sadece 30-40 kadar seçkin davetli açılışa katılmak için İstanbul’a gelebildi.

Açılış günü Rumlar’la Bul­garlar arasında istenmeyecek bir hadise yaşanmaması için gü­venlik tedbirlerinin azami düze­ye çıkarılmasına dair ilgili mer­cilere emirler verilmiş, yalnız Bulgarlar ve Rumlar değil İstan­bul’daki Ermeniler’in de gözal­tında bulundurulması sıkı sıkıya tembihlenmişti. Ayrıca Bulgar Kilisesi ile Rum Patrikhanesi­nin birbirine yakınlığı sebebiy­le Rumlar’la Bulgarlar arasında zaten varolan husumet sebebiy­le istenmeyen bir olayın çıkma­sını engellemek için bu iki ma­hal arasında zabıta tarafından güvenlik kordonu oluşturulması da alınan tedbirler arasındaydı (BOA, Y.PRK.BŞK, 57/69).

Açılış 20 Eylül 1898 Salı gü­nü gerçekleşti. Dönemin gaze­teleri incelendiğinde, bu açılı­şın basında haber yapılmasına da müdahale edildiği görülmek­tedir. Gerek yapı itibarıyla ge­rek Rumlar’la Bulgarlar arasın­da oluşan husumetten dolayı mühim bir hadise olan Bulgar Kilisesi’nin açılışının gazete­lerde haber değeri taşımaması sözkonusu olamayacağına göre, bunun üstten gelen bir emirle gazetelere fazla yansıtılmadığı anlaşılmaktadır.

Dönemin önemli gazete­lerinden İkdam’ın açılış günü verdiği haberde; “Balat’ta kâin Bulgar kilisesinin bugün resm-i küşadı icra olunacaktır. Mera­sim-i mezkûrenin hitamından sonra Bulgaristan Kapıkethü­dası Markof Efendi Kethüdalık Dairesinde bir resm-i kabul ic­ra edecektir” denmekteydi. Bir gün sonra 21 Eylül 1898’de açı­lışın yapıldığını bildiren haber ise; “Dünkü nüshamızda yazıl­dığı vecihle Balat’ta kâin Bulgar kilisesinin resm-i küşadı önceki gün icra olunmuştur” şeklin­de baştan savma bir cümleden ibaretti.

Görkemli paskalya “Fener’deki Bulgar Kilisesi’nde resmi açılışı yapılmadan önce icra edilen Paskalya ayini. 24 Mart 1896.” Hasan Kuruyazıcı-Mete Tapan, Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, YKY, İstanbul 1998.

Günlük gazetelerden Sabah, “Balat Caddesi’nde Bulgar Ki­lisesi” başlığı altında üçüncü sayfaya kısa bir haber koyarken, en ayrıntılı haberi Tercüman-ı Hakikat gazetesi vermiş; ikin­ci sayfasında “Bulgar Kilisesi” başlığı altında, törene katılanla­ra, icra edilen açılış törenine ve törenden sonra Bulgar Kapıket­hüdasının ziyaretçileri kabulü ile Perapalas’ta verilen yemeğe dair ayrıntılara yer vermişti.

Bulgar Kilisesi’nin 120 yıl sonra yapılacak açılışı nasıl olur bilinmez ama, 1898’daki ilk açı­lış töreni, İstanbul’da Ermeni­ler’in istenmeyecek olaylara se­bebiyet verme ihtimali; Rum ve Bulgar cemaatleri arasında ar­tan gerilimin açılış günü üzücü olaylara yol açabileceği endişesi yüzünden büyük bir kalabalıkla yapılamamıştı. Oldukça müte­vazı ve üst düzey bir katılımın olmadığı açılışa; Bulgar Eksarhı Yosif, Bulgaristan Kapıkethü­dası Markof, İstanbul’daki Rus elçiliği temsilcisi, Bulgar met­ropolitler ve rahipler ile birkaç yüz kişiden oluşan Bulgar ce­maati katılmıştı.

120 YILLIK HABER

Sabah sekizde çanlar çalmaya başladı

Bulgar Kilisesi’nin açılışıyla ilgili 21 Eylül 1898 tarihli Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çıkan haber:

BULGAR KİLİSESİ

Fener’de inşa olunan Bulgar Kilisesi’nin dün açılış töreni yapıl­mıştır.

Bu törene başkanlık yapan İstanbul Bulgar Eksarhı hürmetli Yosif Efendi ile bütün Bulgar rahipleri ve özel davet üzerine İstanbul’a gelen Rusçuk Metro­polidi Gregori ve Sen Sinod Meclisi Reisi ve Varna Metropo­lidi, Kosova Metropolidi ve özel trenle şehrimize geleceklerini yazdığımız Bulgarlar gelememiş ise de vapurlarla gelen yüzelliye yakın Bulgar, İstanbul Bulgar Kapıkethüdası Markof Efendi ile maiyetindeki memurlar, içi ve dışı mükemmel şekilde bayraklar ile donatılmış olan kilise dahilinde toplandıktan sonra sabahleyin alafranga saat sekizde açılış töre­ninin başlangıcı olarak kilisenin çanları çalınmaya başlamış ve saat onda takdis töreni yapılmış ve bitiminde kilise içinde ilk âyin yapılmıştır. Takdis sırasında yüce Eksarh efendi bir konuşma yapa­rak evvela padişah hazretlerine sadıkane bir dille övgüde bulun­duktan sonra, Bulgaristan Prensi Ferdinand hazretleriyle prenses hazretlerinin isimlerini anmıştır.

Akşamüzeri açılışta hazır bulunanların ileri gelenleri Beyoğ­lu’ndaki Bulgar Kapıkethüdalığı Dairesi’ne giderek Markof Efen­di’yi tebrik eylemiş oldukları gibi akşamı Perapalas Oteli’nde yüzelli kişilik bir ziyafet verilmiştir.

Bu kilisenin mimarî tarzı hakkında inşaına başlandığın­da gereken ayrıntılar verilmiş olduğundan bu konuda tekrar izahat vermekten kaçınılmıştır. Her tarafı demirden inşa edilmiş olan bahsi geçen binanın dışı açılış töreni münasebetiyle pek ziyade süslenmişti.

Açılış töreninden sonra Markof Efendi, Beyoğlu’ndaki Kapıkethü­dalık Dairesi’nde Bulgar rahipleri ve ileri gelenlerinin kabul törenini yapmıştır.

Evvelce Dersaadet’e geldikle­rini yazdığımız metropolid ve seç­kin davetliler dün akşamki trenle Filibe ve Sofya’ya gitmişlerdir”

(Günümüz Türkçe’sine uyar­lanmıştır).

Tercüman-ı Hakikat


Bulgar Kilisesi’nin
açılışının ertesi günü,
Tercüman-ı Hakikat
gazetesinin 21 Eylül
1898 tarihli sayısının 2.
sayfasında çıkan haberi.