Atatürk’ün doğum tarihi 1930’lara kadar kitaplarda, pullarda 1880 olarak geçiyor, kabul ediliyordu. Atatürk’ün yaşamöyküsünü, doğum-ölüm tarihleri arasında en doğru çalışacak kurumlar ve biliminsanları, çalışılacak arşiv ve kaynaklar varken, hâlâ kaynağı bilinmeyen 1881’i benimsemek acaba nedendir?
İlkokul sıralarından beri, kimlik bilgilerimiz kadar Atatürk’ün 1881’de doğduğu da ezberimizdedir: “Atatürk 1881’de Selanik’te doğdu”. İki dizelik bir beyit akıcılığındaki bu yanıt, çocuk belleklerinde bir aferin bekler. Ancak bu bilginin arkaplanı yoktur. Örneğin kimi zaman Selanik, Türkiye’de sanılır. Aynı çocuğa “Selanik?” dense; ev mi, köy mü, kent mi, nerededir, takılıp kalır.
1930’lara kadar Atatürk’ün doğum tarihi kitaplarda, pullarda 1880; yabancı kaynaklarda da 1878, 1879, 1880 veya 1881 olarak görülebilirken 1934’ten beri geçerli olan yıl 1881’dir.
Bugüne kadar belgelere ve tanıkların doğrulanmış ifadelerine dayalı, tam anlamıyla bilimsel bir Atatürk biyografisi yayımlanmış mıdır? Her kültür düzeyindeki birey için güvenilir kaynak sayılması gereken Türk Ansiklopedisi’nde, Millî Mücadele ağırlıklı uzunca bir “Atatürk” özgeçmişi vardır (C.IV, s88-124). Maddenin yazarı gösterilmezken Atatürk’ün Mussolini ve Stalin’le aynı düzlemde işlendiği veya “Moustapha Kemal. Dictateur” vb. yayın adlarının da yer aldığı uzun kaynakçadaki yapıtlar, herhalde birkaç ciltlik bir Atatürk kitabı için hazırlanmıştır!
Sözkonusu ansiklopedi maddesinin başlığı “ATATÜRK, Mustafa Kemal (Gazi), 1881-10 Kasım 1938”dir. Buna karşılık yazı içindeki görsel malzemelerden Türkiye Postaları’nın bastırdığı “Atatürk’ün ölümünün birinci yıldönümü hatıra bloku”nda (s.120) “Kemal Atatürk 1880- 1938” yazılıdır! Girişteki 1881 ile PTT’nin, 1. ölüm yılı anısına bastırdığı bu puldaki 1880 yılının, zihinlerde “o mu doğru, yoksa öteki mi?” sorusunu uyandırması önemsenmemiştir.
Doğduğu tarih/doğum yılı Atatürk’ün sağlığında da tartışılmıştır. Bu konu, bu derginin başlangıcı olan NTV Tarih’in Şubat 2009’da yayımlanan ilk sayısında, yazarımız Ahmet Kuyaş tarafından: “Atatürk’ü bilmiyoruz, öğrenmiyoruz, ezberliyoruz… 1881’de doğmadı, Pembe Ev’e sonradan geldi, Ali Rıza Efendi fotoğraftaki kişi değildi” başlığı altında da incelenmiştir. En son 1934’te özel yasayla kendisine “Atatürk” soyadı verilmesi üzerine düzenlenen nüfus cüzdanında ilk kez görülen “1881”in hangi kaynağa dayandığı bilinmemektedir.
Osmanlı Devleti’nin resmî-askerî okullarında okumuş; Millî Mücadele’yi örgütlemiş ve ona önderlik etmiş; mareşal ve başkomutan olmuş; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk’ün yaşamöyküsünü, en doğru şekilde çalışacak kurumlar ve biliminsanları, çalışılacak arşivler ve kaynaklar da varken, hâlâ kaynağı bilinmeyen 1881’i benimsemek acaba nedendir?
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin hazırladığı, 1931’de basılan Tarih IV ilk lise ders kitabı, aynı zamanda önemli bir kaynaktır. Atatürk’ün gördüğü ve dikkatle okuyup incelediği bu kitabın ilgili sayfasında (s.16), “Mustafa Kemal 1880 senesinde Selanik’te doğmuştur” cümlesi vardır. Buna karşılık, TBMM’nin bir yasayla 24 Kasım 1934’te Gazi’ye Atatürk soyadı vermesi üzerine yeni Türk harfleriyle düzenlenen nüfus cüzdanındaki 1881 doğum tarihi bir soru ve sorundur. 1934’e kadar Atatürk’ün doğum yılı kitaplarda, pullarda 1880 gösterilirken yeni cüzdana neden 1881 yazılmıştır?
Diğer yandan 1939’da, ölümünün 1. yılında çıkarılan özel posta pulunda ise “Kemal Atatürk 1880-1938” yazılıdır (Yakında yayımlanacak Atatürk ve İstanbul adlı kitapta, bu büyük insanın doğum tarihi belgeleriyle açıklanacaktır).
Atatürk’ün ölümünün 82. yılında birkaç hatırlatma daha yapalım: Mustafa Kemal yaşamının Selanik’te doğuşundan 1923’e kadar süren 40 yılı aşkın evresini bir Osmanlı uyruğu olarak geçirmişti. 1897-1905 arasında önce Manastır’da sonra İstanbul’da askerî öğrenciydi. 1905-1918 arasında, subay ve general olarak Balkanlar’dan Gelibolu’ya, Kuzey Afrika’ya, Suriye ve Filistin’e, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya kadar cephelerde ve savaş alanlarında görev yapmıştı. 16 Mayıs 1918 – 27 Aralık 1919 döneminde Millî Mücadele’yi örgütledi. Bu tarihten 30 Ağustos 1922’ye kadar TBMM’nin başkanı, Türk ordusunun da başkomutanıydı. Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştıran ordulara komuta etti.
Bu kısa sıralamadaki yer-bölge değiştirmelerde geçirdiği toplam süre 25 yıldır. İstanbul’da, Harbiye Mektebi’nde ve Erkân-ı Harp’te (kurmay sınıfları) yatılı okuduğu 5 yıldan sonra, en uzun ikameti kısa aralıklarla Ankara’dadır. Çiftliğinin Söğütözü sınırındaki en sevdiği konutsa, başını dinlediği/dinlendirdiği kulübeciği idi (Atatürk’ün üzerine tapulu bir evi var mıydı? Bu da araştırma gerektiriyor!)
Asıl sorun, ölümünün 82. yılına kadar Atatürk’ün doğumunu -yasada da geçtiği için- 1881 diye yanlış ama zorunlu saymamızdır. Bu, ulusça bir mahcubiyet nedeni olmalıdır. Türkiye’de, bir “dua” gibi çocuk-büyük milyonların ezberindeki “Atatürk 1881’de doğdu” bilgisinin kaynağı nerededir? Dediğimiz gibi, buna hiçbir yetkili, doğru ve belgeli bir yanıt veremez.
Atatürk’ün yaşı sorununu çok yıllar önce, henüz hayatta olan Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarına katılmış eski muharip gazi subay ve generallerden dinlemiş veya onlara sormuştum. Savları şuydu: “Enver (Paşa) Mustafa Kemal’den 1 veya 2 yaş küçüktü ama Mustafa Kemal’in Harbiye’ye yazıldığı 1899’da o Harbiye’den teğmen çıkmış, erkân-ı harp sınıfına geçmişti. Atatürk, Enver Paşa’dan yaşça büyüktü ama Harbiye’den çıkışta Enver Paşa ondan 2 yıl öndeydi. Bu çelişkiyi örtmek için Atatürk’ün doğumunu 1 yaş küçük, Enver’i de 1 yaş büyük yazarak ikisini yaşıt gösteren gayretkeşler, ‘1881 uydurma ama tutar’ derlermiş!”
Başka bir sav da hicrî-rumî takvim yıllarını uluorta miladi takvime çevirmedeki bilgisizliği öne sürer.
Şu tahmini veya varsayımı da biz ekleyelim: Babanın ölümüyle ailenin geçirdiği birkaç yıllık sarsıntı, o dönemde Türkiye’nin yakın geleceği için bir talih mi demeli? Zira askerî ve siyasi liderliğinde, kıdemce kendisinden bir-iki basamak önde olanlara da, örneğin Harbiye’deki kurmay öğretmenlerinden Fevzi Çakmak’a veya üst sınıflardan Rauf Orbay’a, Fethi Bey’e, asker-sivil daha başkalarına arkadaşça önderlik etmiştir. Bunda, okuldan yoksun geçirdiği o eski birkaç yılın kazandırdığı yaş kıdeminin de etkisi vardı sanıyorum.
Yazıtlardan, biyografilerden şiirlere kadar “1881” sayfalarımıza yapışmıştır. Doğruyu bulsak da yanlışın yakamızı bırakması zor olacaktır!