1920’lerin başındaki Aydınlık dergisinde önce “Ahmet” ismiyle, sonra “N.H.” imzasıyla şiirleri çıkan genç Nâzım Hikmet, 1925’te yayımlanan “fevkalade gençlik nüshası”na damgasını vurur. 23 yaşındaki Nâzım Hikmet ile 25 yaşındaki Kerim Sadi öncülüğünde hazırlanan bu sayı, aynı zamanda gençlerin gençler için çıkardığı ilk özel dergi sayısıdır.
Türkiye Sol hareketinin en önemli isimlerinden, TKP’nin kurucularından Dr. Şefik Hüsnü Deymer (1887- 1959) 1921’de eski harfli Türkçe olarak Aydınlık dergisini yayımlamaya başlar. Bu süreci şöyle anlatır: “1921’den itibaren gerek ülke içinde gerekse yurtdışında fırka çalışmama paralel ve kesintisiz olarak komünist yazarlık faaliyetimi geliştirdim. Türkiye devrimci hareketinin değişik yanlarıyla ilgili bir dizi broşürün dışında, fırkanın tüm gazete ve dergilerinin redaksiyonunda aktif bir şekilde yer aldım. 1919’da bu Kurtuluş dergisiydi. 1921’de Marksist Aydınlık dergisini 1925’e kadar Sadri Celal ile birlikte yayımladık. 1923’te komünist gazete Vazife’yi yayımlamaya başladım. 1924’te Orak-Çekiç gazetesini kurdum”.
İlk sayısı 1 Haziran 1921’de yayımlanan Aydınlık, 18 Şubat 1925’te çıkan son sayısına dek, kapatılmalar, toplatılmalar, sansürler, baskıda gecikmelerle birlikte 4 yılda toplam 31 sayı çıkabilmiştir.
Şefik Hüsnü’den Şevket Süreyya’ya; Nâzım Hikmet’ten Kerim Sadi’ye, Vedat Nedim Tör’e, Burhan Asaf’a; Muhsin Ertuğrul’dan Celâl Sadreddin’e, Leman Sadreddin’e, Yaşar Nezihe’ye uzanan döneminin genç ve yetkin Sol kalemlerine yer verir Aydınlık. Derginin üst sol köşesinde, o meşhur “Bütün Dünya İşçileri Birleşiniz” sloganı yer alır. Eski harfli Türkçe Aydınlık başlıklı logo, Hattat Hacı Nuri Korman (1868 – 1951) imzalıdır. Logonun altındaki lejand şöyledir: “İçtimai, Terbiyevi, Edebi Aylık Mecmuadır”.
Dergi daha 2. sayısından itibaren işçilere sadece manevi değil maddi olarak da destek olmaya başlar. 2. sayının kapağında dönemin tramvay işçilerinin grevi gündeme getirilmiş ve tam sayfa çizimin sol tarafında, “bu nüshanın hasılatı sokağa atılan tramvaycılara aittir” notu düşülmüştür. Aydınlık’ın daha sonra logo olarak da kullanacağı, “yüzünü ışığa dönmüş aydınlık kadın” vinyeti ilk defa 5. sayının kapağında görülecektir.
Aydınlık dergisinin 9. sayısı, o dönem okurları için pek de sürpriz olmayan bir başsayfayla çıkar. Şefik Hüsnü’nün başyazısının başlığı “Halkçılığa dair mülahazat”tır ve altta imzası vardır; ancak yazı alanı bomboştur! Yazı, derginin sonraki sayılarında da sıkça görüleceği şekilde sansüre uğramıştır. O dönemki durumu yansıtan sembolik bir sayfadır bu sansürlü boş sayfa.
Nâzım Hikmet ise Aydınlık dergisinde ilk defa 9. sayıda, henüz 20 yaşındayken, 20 Eylül 1922’te “Ahmet” mahlasıyla görülür. Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adlı otobiyografik romanındaki başkarakter “Ahmet”tir bu. Bu sayıdaki “Ahmet” imzalı “Nereye” şiiri, Nâzım Hikmet’in biyografisine girmemiş şiirlerden de biri olur. Sinan Şanlıer de, “Nâzım’dan Eksik Kalanlar” kitabında (2016, Yazılama Yayınevi) bu şiire yer verir. Dönemin ruhunu anlatan bu nefis şiir şu dizelerle biter:
“… / Nereye? / Nereye? Dönün geri! Size büyük müjdem var: / Dönün! Pek yakında adalet güneşi doğacak, / Bütün ezilenler zalimlerden kurtulacak.. / Dönün geri, kış geçti, bahar geliyor, bahar!..”
Nâzım Hikmet’in kendi ismiyle Aydınlık’taki ilk şiiri ise “N. H.” imzasıyla çıkan 14. sayıdaki “Yeni Sanat” şiiridir. Derginin 1 Nisan 1923 tarihli sayısındaki bu şiir onun “Orkestra” ismiyle bilinen şiirinin ilk hâlidir. Nâzım Hikmet, Aydınlık’ın 30. sayısına kadar şiirlerini ve yazılarını dergiye ulaştırır. Bunları, o tarihlerde öğrenim gördüğü Moskova Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nden (KUTV) dergiye göndermektedir.
Aralık 1924’te gizlice İstanbul’a dönen Nâzım Hikmet, Kerim Sadi’yle birlikte Aydınlık’ın özel gençlik sayısında önemli bir rol üstlenir. 18 Şubat 1925 tarihinde çıkan bu 31. sayıda, Şefik Hüsnü dergiyi adeta gençlere bırakmıştır. 23 yaşındaki Nâzım Hikmet ile 25 yaşındaki Kerim Sadi öncülüğünde hazırlanan bu “fevkalade gençlik nüshası”, aynı zamanda gençlerin gençler için çıkardığı ilk özel dergi sayısıdır.
Dergi kapağının ortasında, “fevkalade gençlik nüshası” başlığı, onun altında İstanbul’da fabrika bacaları önünde doğan güneşin peşisıra zincirlerini kırmış kızıl bayraklarıyla proleter gençler tasvir edilmiştir. Dergi çizimleri ilk 30 sayıda olduğu gibi bu sayıda da mükemmeldir; yerli ve orijinal karakalem grafik çizimlerden oluşur. Ne yazık ki hiçbir sayıda çizerin kimliğine dair bir isme veya alıntıya yer verilmemiş, kimi çizimlerin altında o dönem ismine aşina olunmayan bir “S” imzası yer almıştır. Belli ki isimleri günümüze ulaşmamış genç Aydınlık yazarları gibi çok iyi ve unutulmuş bir kalemdir dergideki bu çizgilerin sahibi.
“Fevkalade gençlik nüshası”nın giriş yazısı, kendisine bir selam olarak Mustafa Suphi’den (1882-1921) alınan “Yaşta ve başta gençlik” yazısıdır. Dergide sırasıyla şu yazılar yer alır:
“Ahmed Tevfik: Türkiye gençliğinin sınıfı-mevkii
Anonim: İnkılâbî vecizeler
Kerim Sadi: Gökalp’in portresi – Mayıs 1 – 1 Mayıs
Nâzım Hikmet: Komsomol
Memduh Necdet: Türkiye’de işçi gençliğinin vaziyeti
Muammer: Köylü gençliği
Mim. Halis: Cihan işçi gençliğinin vaziyeti,
Kerim Sadi: Anadolu
Tuğrul Vecdi: Bugünkü gençlik ve yarınki inkılâb
Ahmed Şahin: Karl Liebknecht ve Roza Luxemburg
Anonim: Biz ölülerimiz için ah u vah etmeyiz! Fakat dişlerimizi gıcırdatarak saflarımızı sıklaştırırız.
Kerim Sadi: Harap çiftlikte iki köpek – Hı. Hanımla Ye. Bey okusunlar diye
Burhan Asaf: Bir İnsan – Maxim Gorki’nin Lenin’e ait hatıralarından”.
Bu sayıya, Nâzım Hikmet’in ilk defa 1922’de Moskova’da kaleme aldığı “Komsomol” şiiri damgasını vurur. Kapakta, zincirlerini kıran gençlik tasviri adeta bu şiirinin dizeleriyle yürümektedir:
KOMSOMOL
Kızıl bayrak dikildi kürenin mihverine! / Mihverin kutuplarından çıkan en sivri yerine! / Uzun ağır balyozları bellerine takarak / Keskin orakları güneşte şimşek gibi çakarak / Bekliyor pusu / Proletarya ordusu! / Sen de atla kızıl taya / Hazır ol. / Komsomol! / Kavgaya!.. / Kavgada kuvvetli dinç / Bir ağrıdan gelen deli bir sevinç / Sıçrar atlar köpüklenir çatlar / Kafan-da!!!.. / Hay-da. / Beyaz orduları dumanlı ufuklar gibi önüne katan / Dörtnal giden atının uzanan boynuna yatan / Yalın kılıç / Bir kızıl süvarisin!.. / Gamın kederin tüylerini bir kara tavuk gibi yol! / Kuvvetli ol / Neşeli ol / Haydi Komsomol!..
Aynı sayfanın sağ blokunda Kerim Sadi’nin “Mayıs 1 – 1 Mayıs” şiirinin dizeleri yankılanır: “Portakal gibi yuvarlak dünya orak-çekiç biçimini aldı. Bütün ülkelerin caddelerinden kırmızı, yekpare tunç enternasyonel akıyor. Milyonların kırmızı bir kolu cemiyetin kapısından geçiyordu. Gökalp’in portresi canlandı. Dudakları kımıldadı” girişiyle başlayan şiir şu dizelerle biter: “Yok bize hiç kimsenin imdadı / Sultanlardan Paşalardan…”
Dergide Tuğrul Vecdi’nin “Bugünkü gençlik ve yarınki inkilab” yazısı ise şöyle başlar: “Gençlik denilen cemiyetin kökünde kaynayan öyle coşan ve coşturan bir kuvvettir ki her devrin fikir cereyanlarını hassas bir mıknatıs gibi kendine cezbetmiştir”. Yazının bitiş cümleleri de hayli çarpıcıdır: “Şunu da bil ki, seni yaratacak yok! Yaşamak, ezilmemek, ölmemek istiyorsan kendini yaratmaya bak! Yarının inkilabı, mefkurenin çocuğunu bekliyor!..”
Aydınlık ve Orak-Çekiç, Şubat 1925’teki Şeyh Sait İsyanı sırasında çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası doğrultusunda Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılır. Şefik Hüsnü ve arkadaşları İstiklâl Mahkemeleri’nde ağır hapis cezalarına çarptırılır. Şefik Hüsnü otobiyografisinde o günleri şöyle yazacaktır: “1925’te hükûmet, yasakladığı komünist gazeteleri yayınladıkları ve 1 Mayıs 1925 gösterilerini düzenledikleri için tüm bilinen komünist militanları tutukladı ve Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde yargıladı. Belli başlı sanıklardan biriydim. Ancak tevkifattan birkaç gün önce, ülkeden ayrılabildim. Mahkeme diğer üç yoldaşla birlikte beni 15 yıl ağır hapse mahkûm etti. 1928’de bu hüküm gözden geçirildi ve mahkûmiyetim 1 yıla indirildi”.
Aralık 1924’te Moskova’dan İstanbul’a dönmüş olan Nâzım Hikmet ise, Aydınlık’ta ve Orak-Çekiç’e yazdığı yazılardan dolayı, “komünist örgütlenme ve propaganda yaparak iç güvenliği bozmak”tan Ankara İstiklal Mahkemesi’nce 15 yıl hapse mahkum edilir. 1925 Haziran’ında polis tarafından arandığı İzmir’den, gizlice İstanbul’a, annesi Celile Hanım’ın evine geçer. Buradan da Mühürdar açıklarında bekleyen bir takaya tayfa kılığında binerek Sovyetler Birliği’ne gider.
1928’te çıkan genel af yasası ile Türkiye’ye ikinci dönüşünü yapan Nâzım Hikmet, 1 Ağustos’ta Laz İsmail birlikte Artvin sınırından ülkeye girmek isterken Hopa’da yakalanır. 23 Aralık 1928’te af kanunundan faydalanana dek hapis yatar. 18 Mart 1933’te ise TKP davasından yargılanan Nâzım Hikmet, tutuklanarak İstanbul ve Bursa Cezaevi’nde hapis yatar. Cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla çıkarılan yeni bir af yasasından sonra, 12 Ağustos 1934 tarihinde serbest bırakılır. 17 Ocak 1938’de bu defa Harp Okulu öğrencilerini isyana teşvik etmekten tutuklanır ve toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılır. Bu tarihten 15 Temmuz 1950’ye kadar çoğunluğu Bursa Cezaevi’nde olmak üzere aralıksız 12 yıl 6 ay hapis yatmak zorunda kalır. 15 Temmuz 1950’de açlık grevi sonrası özgürlüğüne kavuşur. Yaklaşık 1 yıl sonra 17 Haziran 1951 tarihinde memleketini üçüncü ve son defa terketmek zorunda kalır. 61 yaşında, 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova’da evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybedecektir.