İnsanoğlu her ne kadar kuş misali bugün orada öbür gün başka yerdeyse de, kimi insanlar önemli bir makama gelince tembel hayvan misali yerinden kalkmamakla meşhur. Tabii önceden de vardır ama benim aklımda kaldığı kadarıyla Roma Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında böyle bir hadise var. Şimdi bu Romalılar krallığı yıkıyorlar, yerine yöneticinin seçimle iş başına geldiği cumhuriyeti kuruyorlar ama galiba bütün kanunları yenileyemiyorlar, tam öyle Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlayamıyorlar, o yüzden de eski kanunları değiştirip yeni kanunlar yapmak lüzumunu duyuyorlar.
Artık ben Livy’nin yalancısıyım, Romalılar 10 kişiyi seçip Atina’ya gönderiyor. Bizim İsviçre’den gidip kanun beğenip getirmemiz gibi, onlar da gidip kanunları inceliyorlar; gitmişken diğer şehirlerin kanunlarına da bakıyorlar. Ha tabii “Bu iş öyle olmadı, 10 kişi keriz mi de Atina’ya gitsin, o ara Güney İtalya’da bir sürü Yunan şehir devleti var, oralara gitmişlerdir” diyen de var. Zaten bu yaptıkları kanunlar da, laf aramızda hiç de öyle aranıp bulunacak tipten kanunlar da değildi diye hatırlıyorum. İşte ne bileyim “Kim ki bir başkası hakkında aşağılayıcı şarkı yapa, o kişi ölene kadar sopalana!” gibi kanunlar var mesela. Artık kanunları yapanlardan birinin Demet Akalın gibi bir eski sevgilisi vardı da kadın buna ayrıldıktan sonra şarkı mı yaptı bilemiyorum.
Tabii arada “önemli kararlar halkın oyuna sunulmadan alınmayacaktır, tamam otobüs durağının yerini sormayalım ama önemli kararları da alalım, otobüs ne zaten” gibi kanunlar da var. Zaten bakmayın, aslında alacak-verecek meselelerini çözüme kavuşturmak için başlamışlar kanun yapmaya ama, torba yasa gibi içine ıvırzıvır maddeler de eklemişler.
Appius Claudius da bu kanun yapan ekibin içinde (“Hangi Claudius?” diye soran görüyorum arkadan: Appius Claudius Crassus Sabinus Regillensis. Milattan önce beşinci yüzyıl ortalarının Claudius’u işte). Ha nedir, oturup “herkes seçimle gelecek, seçimle gidecek, kimse görev süresini geçirmeyecek” diye kanun yaptıktan sonra, artık “siftah bizden bereket Allah’tan” mı dedi bilmiyorum; koyduğu kanunu çiğneyip koltukta oturmaya devam eden de bu Claudius yine.
Bu koltuğa kurulup kalkmadığı yetmiyormuş gibi “Arkadaş hani seçim yapacaktık, bu nasıl iş?” diye itiraz eden Siccius diye bir askeri “Vay sen darbecisin, Ergenekoncusun, Romulusçusun” diye öldürtüyor, cinayeti de başkalarının üzerine atıp dış güçler yaptı diye kapatmaya çalışıyor. Tabii insanlar homurdanmaya başlıyorlar ama bardağı taşıran son damla magazinden geliyor.
Bu bizim oturduğu koltuktan kalkmaz Claudius, Verginia diye bir kıza tutuluyor. Yeni koydukları kanunlara göre evlenmeleri mümkün değil. Kendi aristokrat, kız avam ama kanun olmasa bile kızın hiç gönlü yok Claudius’ta. Kızın babası sevilen sayılan bir yüzbaşı; kendisi de zaten başkasıyla nişanlı, çeyizini düzmüş ev bakıyorlar; kızın okulu bitince evlenecekler. Bu bizim Nuri Alço Claudius, sen kalk kızı adamlarından birine kaçırt, sonra da adama “Bu benim kölemdi ki” diye iddia ettir, dava önüne gelince de alavere dalavere, kızı köle ilan et. Hesapta kızı adamının kölesi yaptıktan sonra adamından alıp kendi kölesi yapacak. E ama kızın babası da yüzbaşı; itiraz ediyor, toplanıyorlar falan ama nafile. Claudius kafayı takmış kıza bir kere. Kızının köle olmasına gönlü elvermeyen babası kızını oracıkta öldürüyor. E zaten olaya uyuz olan halk bunun üzerine daha da sinirleniyor, Claudius’u o bir türlü kalkmadığı koltuktan indirip yargılamak üzere hapsediyorlar, ertesi gün de hücresinde ölü buluyorlar. Livy’ye göre intihar ama büyük ihtimalle cinayet.
Yani bu oturduğu koltuktan kalkmama olayı yeni değil, hep var. Kimisi ölene kadar koltuğundan kalkmıyor, kimisi de koltuğundan kalkana kadar ölmüyor.