1960’ların tanınmış öğrenci liderlerinden Harun Karadeniz’in ölümünün üzerinden tam 40 yıl geçti. 1969 yılında kolunda küçük bir tümör tespit edilen Karadeniz, 12 Mart darbe rejiminin tedavisini Londra’da sürdürmesine engel olması nedeniyle ilerleyen hastalığa yenik düşmüştü.
Harun Karadeniz’in bir mitingde, bir grevde kendini takdimi şu şekildedir: “Giresun’un Alucra kazasının Armutlu köyünden Rıza oğlu Harun Karadeniz”. Ben sizdenim demenin kestirme yoludur bu. Tok sesi, duruşu ve bakışıyla güven vermesi yetmezmiş gibi, kökeniyle bağlarını koparmadığını ilan etmektedir.
Harun Karadeniz, Firuzan’ın 47’liler adlı romanıyla bilinen ve 68 kuşağını imleyen kuşaktan değildir. Onlar gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında değil 1942’de savaşın içinde doğmuştur. 1962’de girdiği İTÜ İnşaat Fakültesi’ndeki ilk yılında henüz bir siyasal tavrı da yoktu.
Altmışlı yılların başlarındaki Talat Aydemir liderliğindeki iki darbe girişimi henüz 27 Mayıs’ın dumanının sönmediğini, hatta yeniden alevlendirilmesi için çabaların sürdüğünü gösteriyordu. Üniversite gençliği bu dönemde büyük miktarda 27 Mayıs’ı önceleyen 28 Nisan olaylarının etkisiyle kendisine siyasal bir rol vehmetmekteydi. Harun, Olaylı Yıllar ve Gençlik kitabında o yılları, “Diyebilirim ki 27 Mayıs’ı yapanlardan daha çok benimsemişiz” diye değerlendirecektir. Yine aynı kitapta, 1960’lı yılların ortalarında 27 Mayıs ve CHP etkisindeki gençliğin sola kaydığı dönemi, “1965’e kadar daha çok ilerici-gerici gençlik biçimindeki ayrım, 1965’ten sonra yavaş yavaş solcu-gerici ve giderek solcu-sağcı biçimini alıyordu” diye özetler.
Harun Karadeniz, altmışlı yıllardan yetmişlere gençlik hareketinin geçirdiği bütün evreleri yaşamış ve tam da ortasında kendine bir yol biçmiştir. 1964’te İnşaat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı sıfatıyla yönetiminde yer aldığı İTÜ Öğrenci Birliği, birkaç yıl içinde Maçka, Yıldız ve ODTÜ’dekilerle birlikte Türkiye’nin en önemli öğrenci derneklerinden biri olacaktır.
Harun, Nisan 1968’de İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı olduğunda gençlik eylemleri artık yörünge değiştirmişti. Kendi ifadesiyle, “1960’dan sonra önce hürriyet, sonra ekonomik sorunlar ve anti-emperyalist bir tutumla ülkenin kalkınmasını savunan gençler 1967’den itibaren artık emekçi sınıfların yanında yer almayı görev biliyor”lardı.
İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı olarak Harun Karadeniz, sonraki hayatında belirgin bir özelliği olacak olan ekip çalışmasına önem verir. Yürütülecek kampanyalar, yapılacak işler, hem yalnızca bildirilerle sınırlı kalınmadan broşür veya başka araçlarla desteklenecek hem de yapılacak her şey birlikte tartışılarak ve kollektif bir yürütmeyle gerçekleştirilecekti. “NATO’ya Hayır!” başkanlık döneminin ilk kampanyasıydı. Taşlıtarla, İstinye (Kavel işçilerinin katılımıyla), Pendik, Gebze gibi o dönemin işçi mahallelerinde yapılan gecelerde binlerce insana sesleniyordu.
Mart 1968’den itibaren -yani Fransa’da Mayıs hareketi patlamadan- İTÜ Öğrenci Birliği, “Eğitimde Devrim” yönünde hazırlıklara başlamıştı. Rektörün, dekanın öğrenciler tarafından seçilmesi gibi bir takım talepler öne sürülüyordu. Kasım ayı için yapılmaya başlayan hazırlık Haziranda önce Ankara’da sonra İstanbul Üniversitesi’nde işgallerin başlaması ve İTÜ’nün de işgal kervanına katılması nedeniyle kesintiye uğradı.
İTÜ Öğrenci Birliği, aynı yılın yazında Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde düzenlediği Eğitim Şurası’na hazırlık için bir merkez oldu. Öğrenci derneklerinin yanı sıra onlara danışmanlık yapan İdris Küçükömer, Turgut Cansever, Demirtaş Ceyhun, Fethi Naci gibi yirmiye yakın aydının katılımıyla çalışmalar, tartışmalar yürütüldü.
1968 Üniversite işgalleri sırasında bir sendikacı üniversiteye gelip Harun’la görüşmek ister. “Uzun süredir Derby’de grev halindeyiz, grev hiç etkili olmuyor. Biz de fabrikayı işgal edeceğiz. Bize yardım eder misiniz” diye sorar. Daha sonra Demir-Döküm, Hisar Çelik gibi fabrikalar da işgal edilecek, Türkiye siyasal tarihine yeni bir eylem türü girecekti. Bu olay Harun Karadeniz’in artık öğrenci liderliğinden emekçilerin sorunlarına doğrudan muhatap olmasına bir köprü oldu. Şubat 1969’daki, Kanlı Pazar diye anılan, “Emperyalizme Karşı İşçi Yürüyüşü”nün tertip heyetinin hepsi Kartal bölgesinden işçilerdi. Birkaç ay sonra ilişkiler, bu işçilerin öncülüğünde Kartal’da İstanbul Bölgesi İşçi Birliği (İBİB)’in kurulmasına varacaktır. İstanbul Bölgesi İşçi Birliği ne bir sendika ne partiydi. Sade işçilerin günlük sorunlarını tartışıp çözüm aradıkları bir uğraktı. Harun, Avrupa yakasında da benzer bir birlik kurmaya çalıştı. Emekçiler kendi deneyimleriyle kendi haklarına sahip çıkmalıydılar. Yani emekçilerin kurtuluşu kendi eserleri olabilirdi ancak. 12 Mart dönemine kadar yaklaşık iki yılını burada geçirdi.
Ocak 1969’da ilk kez sağ dirseğinde tümör teşhis edildi. Ağustosta yurt içinde tedavi edilemeyeceği için Londra’ya gitmesi gerektiğine dair sağlık kurulu kararı çıktı. Londra’ya gitti. Ancak Londra’daki tedavisini sürdürmesi mümkün olmadı, çünkü 12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklanıp tutuklanıp bırakılıyordu. Üçüncü tutuklanışında gerekçe bile gösterilmemişti. Bu arada tedavi olamadığı için hastalığı ilerledi, kendi tabiriyle tümör mercimek büyüklüğünden nohut büyüklüğüne vardı. Haydarpaşa Numune Hastanesi 26 Haziran 1972’de yine Londra’da tedavisi gerektiğine dair sağlık kurul kararı verdi. Harun’un çıkışına izin verilmedi. Hastane bir buçuk yıl sonra tekrar aynı mealde bir rapor verdi. Nihayet Ocak 1974’te Londra’ya gitti. Sağ kolu kesildi. Bu, gecikmenin ilk bedeliydi. 14 Temmuz 1975’te ise “Üç aydan fazla bir süre yaşaması imkansızdır” diyen Londra’daki hekim raporuna, “Eğer hasta 1969 ile 1974 yılları arasında kontrol altında bulunsaydı, hastalık daha etkin bir biçimde tedavi edilebilirdi” notunu ekleyecekti.
Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde yitirilenlerin ardından yazdığı Sesleniş adlı yazısında Harun’un yaşadıklarına da gönderme yapıyordu:
“Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Kanserdik. Ölüm, ölüm hergün sinsi bir yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Birbuçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında, bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.”
İstanbul Sıkıyönetim Adli Müşaviri ise Harun’un eşine onun yurt dışına çıkmasına izin vermemelerinin gerekçesini açıkça belirtiyordu: “Ölsün istiyoruz. O eline silah almadı, eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı.”
Harun Karadeniz İngiltere’den son dönüşünde günleri sayılıydı. Bu sayılı günlerinde düzenli okuma yapmanın yanı sıra çocuklar için resmi tarihi hicvedecek masallar yazmayı tasarlıyordu. Bunun için bir yayıneviyle de görüştü. Özellikle Patrona Halil isyanına kafayı takmıştı.
15 Ağustos 1975 sabahı erkenden uyandı. Çoktandır arayıp da bulamadığı Nusret Bezmi Kaygusuz’un Şeyh Bedreddin kitabını (nihayet Şükran Kurdakul getirmişti) karıştırarak başında bekleyen arkadaşına, “Sabah olduğunda ben okuyacağım ama” dedi. Bir daha uyanmadı…
Yakın dostu, hocası İdris Küçükömer Harun’u kendine has uslubuyla şöyle tanımlamıştı: “Düşünen, düşünmesini bilen bir insandı. Somut gözlemleri, çocukluğundan beri olan yaşamı, onu önceden öğretilen bazı kavramlardan şüphe etmeye, sonra düşünmeye yöneltti. Yoksul ve kızgın köylü çocuğu mühendis olacaktı. Matematik, bir lojik yöntem olarak onu pusatlandıracaktı (teçhizatlandıracaktı). Üniversitelerdeki öğreti ile hayattaki toplumsal ilişkilerin uyuşmazlığını anladı. Somut önerilerini lider olarak uygulamaya geçti. (…) Giderek öğrenci eylemlerinden işçiler içine karışmanın yeğ olduğunu kabul etti ve öyle eyledi.”
Harun Karadeniz (1942-1975)
1942’de Giresun’un Alucra ilçesine bağlı yoksul bir köy olan Armutlu’da doğdu. Köyünde okul olmadığı için ilk ve ortaokulu Bulancak’ta tamamladıktan sonra liseyi Samsun’da okudu. 1962’de İTÜ İnşaat Fakültesi’ne girdi. Okuldaki ikinci yılından itibaren siyasal tavrını netleştirdi ve öğrenci gençlik mücadelesinin ön saflarında yer aldı. 1964’te İnşaat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı oldu ve fakültesini İTÜ Öğrenci Birliği’nde (İTÜÖB) temsil etti. 1964’teki “Milli Petrol” ve “Özel Okullar Devletleştirilsin” kampanyaları, 13 günde tamamlanan İstanbul-Ankara yürüyüşü gibi eylemlere öncülük yapan Karadeniz, Nisan 1968’de İTÜÖB Başkanı olduğunda artık çok tanınan bir öğrenci lideriydi. 1969’da sağ dirseğinde tümör tespit edildi. 12 Mart 1971 darbesinden sonra sık sık tutuklandığı için tedavisi aksadı. Londra’da tedavi görmesi gerektiğine dair raporlar almasına rağmen yurtdışına çıkışına izin verilmedi. Nihayet Ocak 1974’e Londra’ya gittiğinde hastalığı ilerlemişti. Sağ kolu kesildi. 15 Ağustos 1975’te hayatını kaybetti.