Kasım
sayımız çıktı

Farklı bir Atatürk biyografisi: ‘Kurucu ideoloji’nin nitelikleri

MUSTAFA KEMAL’İN DÜŞÜNCE YAPISI VE MİRASI

Şükrü Hanioğlu tarafından yazılan Atatürk – Entelektüel Biyografi kitabı, Mustafa Kemal üzerine yazılmış ve ideolojik yönü ağır basan “güzelleme”lerden farklı bir nitelik taşıyor. Hanioğlu, “O, ‘çağdaş’, ‘medeni’ ve ‘modern’ toplum yaratılması ve yeni kimlik ve aidiyetleri olan millet inşa edilmesi tasavvurları üzerine yoğunlaşmıştı”diyor. Röportaj.

Kitap-2

Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen kitabınızın bugüne kadarki biyografi çalışmalarından farklı olarak “entelektüel biyografi” olarak tasarlanmasının nedeni nedir?

Bu kategorideki eserler doğal olarak, bir şahsın hayatını ele almakta, ama onun dünya görü­şünün oluşumu, düşüncelerinin şekillenmesi üzerine yoğun­laşmakta ve bulguların tarihî açıdan taşıdığı önemi ortaya koymaktadır. Ben de bu çerçeve­de, Atatürk’ün dünya görüşünün nasıl şekillendiği, bunun kendi­sinin geliştirdiği siyasetleri nasıl etkilediği ve değişik alanlarda or­taya koyduğu tezleri teorik çerçevelere yerleştirmek için yaptığı okumaları ele alan bir ente­lektüel biyog­rafi hazırla­maya çalıştım. Amacım, ya­şamının deği­şik veçhelerini konu alan çok sayıda çalışma yayımlanan Atatürk’ün en fazla ihmal edilen yönünü değerlendir­mek ve sürekli atıfta bulunulma­sına karşılık içi doldurulamayan “kurucu ideoloji”nin temel daya­naklarını ortaya koymaktı.

Bugüne kadarki geleneksel biyografi çalışmaları ne oranda tatminkar?

Atatürk hakkında yazılan ki­tapların önemli bir bölümü Batı literatüründe “hagiography”, bizim yazımımızda ise “menâ­kıbnâme” ve “tezkire” şeklinde adlandırılan türün örnekle­ri. Bu niteliklerinden dolayı, entelektüel biyografi özelliği taşımıyorlar. Bunlar, Atatürk’ün nasıl şekillendiğinden ziyade nasıl şekillendirdiği konusuna odaklanıyorlar ve Atatürk’ün etrafında oluşturulan şahıs kültünün de etkisiyle söz konusu şekillendirmeyi insanüstülük, öncesizlik ve mucize kavramları üzerinden açıklamaya gayret ediyorlar. Bunun da ötesinde, çoğunluğu yabancı yazarlar tarafından kaleme alınan az sayıda çalışma dışında, Atatürk üzerine yazılan biyografiler de uluslararası akademik ölçütlerle değerlendirildiğinde “biyografi” niteliği taşımamaktadır.

Atatürk’ün düşünce dünyasını şekillenmesinde temel etmenler nelerdir?

Atatürk’ün dünya görüşünün şekillenmesinde; Tanzimat’ın eşitlik temelli kozmopolitliği­nin hayata geçirildiği en önemli şehirlerden olan Selânik’te geçen çocukluk ve gençlik yılları; Os­manlı askerî eğitiminin aşılama­ya çalıştığı değerler; Colmar von der Goltz’un Osmanlı subaylarına biçtiği yeni toplumsal rol; ana akım ikinci kuşak Jön Türklük ve İttihadçılığın temel yaklaşım­ları; 2. Abdülhamid döneminde entelektüel mehâfilde etkili olan bilimcilik; Le Bon etkisiyle ortaya çıkan seçkincilik;2 Meşrutiyet Garpçılığı ve Türkçü hareket etkili olmuştur. Bu etkileşimler, onun, geleceğin toplumunda hurâfeye indirgenecek “din”in yerini “bilim”in aldığı, “moder­n”in “geleneksel”i sahneden sildiği bir toplum tasavvuru ge­liştirmesine yol açmıştır. Bunun yanısıra siyasî açıdan kendisini, Goltz’un kuramı çerçevesinde, “Türk millet-i müsellâhası”nın (silahlanmış millet) yol gösteri­cisi ve Le Bon’un kavramsallaş­tırmasıyla, “yığınlar”ı eğitecek, onları aydınlatarak doğru yolu gösterecek rehber olarak gören bir karakter şekillenmiştir. Derinden etkilendiği ve sosyal Darwinist tezlerle eklemlediği Türkçülük de “millî”nin “dinî”yi ikame etmesini, ulusunun İslâ­miyet öncesindeki altın çağına geri dönmesini sağlama hedefli güçlü bir seküler milliyetçilik geliştirmesini sağlamıştır.

Atatürk’ün düşünsel yaşamında bir kırılmaya, sıçramaya yolaçan bir hadise veya okumadan sözedilebilir mi?

Süregelen “Hangi Atatürk?” tartışmasına karşılık cumhu­riyet kurucusu, dünya görüşü büyük değişimler geçiren, yaptığı okumalar neticesinde düşünsel kopuş veya dönüşümler geçiren bir lider olmamıştır. Tam tersine, kendisinin genç yaşlarda geliştir­diği dünya görüşünü vefatına kadar muhafaza eden bir kişi ol­duğu söylenebilir. Tabiî bu alanda gerçekleşen bir evrim, olgunlaş­ma ve şartların farklılaşmasının neden olduğu yeni yorumlardan sözetmek anlamlıdır. Bu anlamda “sıçramalar”dan bahsedebiliriz. Örneğin, çokuluslu imparatorluk gerçekliği içinde belirli sınırların ötesine geçemeyen Türkçülük, ulus-devlet kuruluşu yeni millet inşa edilmesi faaliyeti sırasında böylesi kısıtlamalardan bütü­nüyle âzâde Türk milliyetçiliğne dönüşmüştür. Bunun neticesinde de Atatürk, seküler Türkçülü­ğün savunuculuğundan, Erken Cumhuriyet Türk milliyetçiliği­nin entelektüel zeminini hazır­lamaya çalışan bir kişi hâline gelmiştir. Ancak söz konusu olan bir kırılma değildir. Bu vurgula­nırken, Atatürk’ün okumaları ile dünya görüşünün şekillenmesi ve siyasetlerinin üretilmesi ala­nında diğer örneklerde göz­lemlenenden farklı bir ilişkinin varolduğu gözden kaçırılma­malıdır. Atatürk’ün liderlik rolü üstlenmesini takiben, bilhassa cumhuriyet döneminde yaptığı yoğun okumalar, kendi dünya görüşü ve geliştirmek istediği siyasetlere bilimsel çerçeveler yaratma hedefiyle gerçekleştiril­miştir. Bir örnek verecek olursak, Atatürk yaptığı okumalar netice­sinde Türk Tarih Tezi’ni şekil­lendirmemiş; bu kuramın ana hatlarını, temel iddiasını belirle­dikten sonra, onu destekleyecek bilimsel kanıtlar bulma amacıyla kapsamlı ama seçici okumalar gerçekleştirmiştir.

Kitap-1
Şükrü Hanioğlu kitabı hazırlarken güttüğü amacı “Atatürk’ün en fazla ihmal edilen yönünü değerlendirmek ve sürekli atıfta bulunulmasına karşılık içi doldurulamayan ‘kurucu ideoloji’nin temel dayanaklarını ortaya koymak” şeklinde ifade ediyor.

Atatürk’ün siyasi mirası hakkında neler söylenebilir?

Atatürk’ün temel amacı; modern, seküler, Fransız 3. Cumhuriye­ti’nin (La Troisième République) benzeri bir cumhuriyet kur­mak ve onun medenileştirilen vatandaşlarına yeni kimlik ve aidiyetleri benimsettirmek olmuştur. Doğal olarak, bu alan­daki hedeflerine ulaşmasında başarı sağlayabilmesinin temel aracı siyasettir. 1919’dan itibaren siyasetin içinde ve uzun süre de tepesinde yer alan bir lider ola­rak, bu kurumun önemini kav­radığı şüphesizdir. Buna karşılık, o, siyasete büyük tasavvurunu hayata geçirecek bir vasıta olarak yaklaşmış; bu alanda, gerekli olduğunu düşündüğü güç temer­küzü ve iktidar tekelini elde etme ve koruma üzerine odaklanmış­tır. Atatürk bir siyaset teorisyeni olmadığı gibi, konuyu dönüşüm programının önceliklerinden biri hâline de getirmemiştir. O, kurulacak demokrasi ve siyasi sistemin kuramsal temelleri­ni en ince ayrıntılarına inerek tartışan, anayasayı fetişleştiren ABD “kurucu babalar”ının tersi­ne; “çağdaş”, “medeni” ve “mo­dern” toplum yaratılması ve yeni kimlik ve aidiyetleri olan millet inşa edilmesi tasavvurları üze­rine yoğunlaşmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Atatürk’ün tesis ettiği siyasi sistem ve yaptırdığı anayasanın günümüzde mev­cut olmaması şaşırtıcı değildir. İlginç olarak, Atatürk’ün bânisi olduğu “cumhuriyet” dışındaki en önemli iki siyasi mirası, kur­duğu siyasi sistem ve parti değil; inşa edilmesine dolaylı katkı verdiği “şahıs kültü” ile belirli bir seviyenin ötesinde kurumsallaş­masını arzulamadığı “Kemalizm” olmuştur. Yeni bir yorumunu yaptığı neo-patrimonyal siyasi sistem sürmektedir; ancak, bu onun mirasını sahiplenmeden ziyade Osmanlı-Türk toplumla­rında patrimonyalizmin ege­men siyaset modeli olması, kısa aralıklar sonrasında ona geri dönülmesinden kaynaklanmak­tadır. Benzer şekilde, kurduğu si­yasi parti vefatından başlayarak önemli bir dönüşüm yaşamış, iki savaş arası dönem yapısından, çoğulculuğa karşı çıkmayan ve sosyal-demokrat olma iddiası ta­şıyan bir örgütlenmeye evrilmiş­tir. Buna karşılık, onun mimarı olmadığı, ama yaratılmasına katkıda bulunduğu şahıs kültü ile dogma haline dönüşmesini engellemeye çalıştığı Kemalizm varlığını ve etkisini sürdürmek­tedir.