Ressam Burhan Kum, “Gayri Resmi”de bir yandan iktidar-sanat ilişkisini sorgularken, bir yandan “yasak sanatın” Osmanlı coğrafyasında maruz kaldığı sansürün izini sürüyor, toplumsal-kültürel sonuçlarını tartışıyor.
Sanat eserlerinin insanların düşünce ve hissiyatları üzerindeki etkileri aşikar. Egemen olmanın, egemenliği sürdürmenin bir yolunun da sanatın etki gücü üzerinde denetim sahibi olmaktan, onu çıkarları doğrultusunda yönetmekten geçtiği Ortaçağ’dan beri muktedirlerin malumu. Bir sanat yaratısının etkileme gücüne sahip olabilmesi için sadece üretilmiş olması yetmiyor. Onun dolaşıma girmesi, sergilenmesi, tüketilmesi de lazım. Ve tabii tartışılması. Özgürce.
İktidarın amaçlarıyla ters düşen, iman ettikleriyle çelişen “sakıncalı” bir sanat eserinin insanları “kafasını bulandırmasını” engellemenin en geleneksel yolu ise, onun “görülebilirliğine” müdahale etmek. Tabii bunu da iyi biliyor yukardakiler.
Sergi kataloğundan devam edelim: “Bin yıldır resim yapmanın ‘Allah’a şirk koşmak’ olduğuna inandırılmış bir toplumda son 150 yıldır resim yapıldığı gerçeğinden hareketle bazı şeylerin değişmiş olabileceğini varsayabiliriz. Ne var ki resim yapmakla ilgili bir sorun yok gibi görünse de, sergilenmesine ilişkin sorunlar henüz tamamen aşılabilmiş değil.” Osman Hamdi Bey’in 1901’de yaptığı Yaratılış isimli tablonun 2001 yılından sonraki akıbeti hakkında mesela, bugün hiçbir bilgimiz yok. Nerede olduğunun bilindiği yıllarda bile eserin yapıldığı ülkede hiç sergilenememesi, vaktü zamanında pek az kişiyi rahatsız etmişti.
Burhan Kum’un Gayri Resmi isimli sergisi, bu üstü örtülü sansürü sineye çekemeyen “rahatsızlar” için adeta bir vaha. Ne mutlu bize ki, onun eserleri bugün hâlå sergilenebiliyor, yukarıda değindiğimiz meseleleri sorguluyor, hicvediyor, tartışıyor.
Sanatçının, Gustave Courbet’nin L’Origine du Monde, Osman Hamdi Bey’in Yaratılış isimli eserlerine ve Gentile Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet portresine göndermeler yapan resimlerini de göreceğiniz sergiyi gezerken kafanızda şu tür sorular dolaşabilir, şaşırmayın: Eğer Fatih’in resim sanatına verdiği önem, sultanın Venedikli ressam Bellini’ye portresini yaptırdığı 1480 yılından günümüze kadar geçen 500 küsur yıllık süre içinde kesintisiz bir biçimde devam ettirilmiş olsaydı, bugün nasıl bir kültürel iklimde yaşıyor olurduk? Daha geniş bir özgürlük coğrafyasına mı dönüşürdü zihinlerimiz? İfade özgürlüğü muktedir tahammülsüzlüğünün en şiddetli gazabının baş hedefi haline gelir miydi?
Sorulardan sıkılırsanız, dikkatinizi sanatçının günümüzün moda teması Yeni Osmanlılık adına yapılan zibidiliklere ince dokundurmalar yaptığı resimlerine yöneltin, yüzünüzde müstehzi bir ifade oluşacaktır.