Eylül 2024 Sayımız Çıktı

Genç Osmanlı diplomasisi Talleyrand’ın kurbanı oldu

ENTRİKACI BAKAN, SEYYİD ALİ EFENDİ’Yİ NASIL ALDATTI?

18. yüzyılda bilhassa Rusya ve Avusturya’dan yediği darbelerle büyük hasar alan Osmanlı Devleti; kurtlar sofrasında ayakta kalabilmek, dış politikada oyunu kurallarına göre oynayabilmek için Avrupa’da daimi elçilikler açmaya karar verdi. Paris’e gönderilen ilk Osmanlı büyükelçisi Seyyid Ali Efendi, kurt politikacı Talleyrand’ın oyununa gelecekti.

Devletler arasında dost­luk-düşmanlık ilişkisini belirleyen en önemli husus çıkar birliğidir. Karşılıklı çıkarları sürerken dost olan ülkeler, bunlar zedelendiğinde birbirlerine düşman saflarda yer almakta gecikmez.

Osmanlı Devleti klasik dö­nemde gücünün üstünlüğüyle dünya politikasında edindiği yeri ve çıkarlarını korumak adı­na, uluslararası antlaşmalara sadık kalmaya özen göstermiş­tir; ancak her anlaşmaya da uymuş değildir. Klasik dönem­deki rahatlığının aksine, güçten düşmeye başladığı 18. yüzyılda akdettiği anlaşmalara sadece uyulmasını beklemiş; nakz-ı ahd anlamına gelecek hareket ve eylemlerden kaçınmıştır (Kemal Beydilli “Dış Politika ve Siyasi Ahlak” adlı makalesinde bu konuyu zengin örneklerle ele alır). 18. yüzyılda dış politika­da “dostluk ve mertlik” rolleri değişmiş -Kemal Beydilli’nin deyimiyle- Osmanlılar “zaru­reti meziyet haline getirerek” kendilerinin sözlerine sadık, Avrupalılar’ın ise “yalancı ve sahtekar” olduğunu vurgula­maya başlamışlardır. Türkler, içinde bulundukları bu durumu diplomasilerine de uyarlayarak, birey ahlakı ile devlet ahlakını birbirine karıştırmışlardır.

Kapak_Dosyasi_8
Joseph Boze’un Es-Seyyid Ali Muhasebe-i Evvel el-Memur be-Sefa[r] et-i Franca başlıklı 1799 tarihli eserinde Louis- Jacques Cathelin’in çizdiği Seyyid Ali Efendi gravürü.

18. yüzyılda bilhassa Rusya ve Avusturya’dan yediği darbe­lerle büyük hasar alan Osmanlı Devleti; kurtlar sofrasında ayakta kalabilmek, dış politi­kada oyunu kurallarına göre oynayabilmek adına, Avru­pa’da daimi elçilikler açmaya karar verdi. O zamana kadar yurtdışına gönderilen elçiler, ya bir anlaşma metnini ortaya koyabilmek için seçilen mu­rahhaslardan yahut Osmanlı hanedanıyla ilgili cülus, doğum, ölüm, evlilik gibi vukuatları haber vermek için gönderilen ve işleri bitince ülkeye dönen kişilerden ibaretti. İlk defa 3. Selim devrinde (1789-1807), Av­rupa’nın önde gelen ülkelerinin Berlin, Viyana, Londra ve Paris gibi başkentlerinde ikamet elçilikleri açıldı. Avrupalı­lar’ın onca zamandır diplomat yetiştirmek, Türkçe, Arapça ve Farsça öğretmek için açtıkları şarkiyat okulla­rına karşın, Türkler’in Avrupa dillerine aşina­lıkları ve bu yönde bir eğitim politikaları yoktu. Tercümanlık görevlerini Ef­lak-Boğdan voyvoda aileleri olan Fenerli Beyler’e havale et­mişler, hatta ecnebi lisanlarını öğrenmeyi küçüklük ve onur kırıcı bir davranış olarak belle­mişlerdi.

Böyle bir ortamda Avru­pa’ya ilk yıllarda gönderilen mukim elçilerimiz dil bilmez, politika hilelerinden anlamaz­lardı; ancak o dönem diplomat­lıkta hiç de aranmayan mert, asil, sözünün eri ve samimi adamlardı. Bu vasıflarıyla elbette iyi insanlardı; ancak iyi diplomat değillerdi. Görevle­rinde istenilen başarıyı gös­teremediler, sürekli aldatılıp kandırıldılar.

Osmanlılar’da genel durum böyleyken, 1789’da zuhur eden Fransız Devrimi sonrası Avrupa’nın dengeleri altüst olmuş ve yeni bir düzen kurulmaya başlamıştı. Fransız Devrimi’yle ortaya çıkan yeni yönetim ve devlet adamları gözlerini bir yandan Osmanlı topraklarına dikmişler; öte yandan Avru­pa’da düşman bildikleri ülke­lerle Osmanlılar’ın bir ittifaka dahil olmamaları için ellerin­den geleni yapmaya çalışmış­lardır. Fransa’nın en büyük şansı, kadroları içinde dünya diplomasi tarihinin gördüğü en aktif, “iş bitirici” ve entrikacı politikacı Charles-Maurice de Talleyrand’ı barındırmasıydı.

Kapak_Dosyasi_9
Breguet saat firmasının Seyyid Ali Efendi için özel tasarladığı mineli saat, firmanın Paris’teki müzesinde sergileniyor

Bu asalet bağı güçlü kişi­lik 1754’te Paris doğumluydu. Kökleri 10. yüzyıla kadar inen Perigord’lu asil bir ailenin men­subu olarak, o devirde soylulara münhasır askerlik mesleğine girmek istediyse de ayağında­ki fiziksel arızadan dolayı bu gerçekleşmeyince, din adamı olmak için kiliseye bağlan­dı. Krallara hizmet ederken, Fransız Devrimi’nin en güçlü kişiliklerinden biri oldu. 84 yıllık ömrü, Avrupa diplomasi­sinin en muhteşem kariyerle­rinden birini sergiler. Gelgitli bir ruhî durumun etkisindeki Napoléon’un en büyük destek­çisi olarak bilindiği zamanlarda bile, ondan daima bir adım önde hareket edebilmiştir. Avrupa devletlerinin, krallıklarının, oligarşilerinin tarihte ilk defa yeni bir kimliğe büründüğü 1815 Viyana Kongresi’nin mi­marı, arkasındaki büyük orga­nizatör de kendisidir. Böylesine parlak bir kariyerin kuşattığı kişinin Fransa Dışişleri Bakanı olduğu ilk andan itibaren kar­şılaştığı Osmanlı büyükelçile­riyle uğraşması; onları istediği yönde harekete zorlaması; geleceğin usta ve kurt diploma­tının alıştırma hamleleriydi. Bu hamlelerin Osmanlı dünya­sındaki etkisi sarsıcı ve yıkıcı olmuştur.

Paris’te ilk mukim Osmanlı büyükelçisi Seyyid Ali Efen­di’dir. 1796’da 3 yıllığına tayin edilip 1797 Temmuz’unda başladığı görevini sürdürür­ken Fransızların Mısır’ı işgali gerçekleşmişti. İki ülkenin savaş halinde bulunmasından dolayı İstanbul’daki Fransız büyükelçisi Ruffin önce elçilik konutunda, sonrasında Yedi­kule zindanında hapsedilmiş; mukabele-i bi’l-misl gereği Ali Efendi’nin de hapsedileceği beklentisi gerçekleşmemiş; an­cak Paris’te elçilik konutundan dışarı çıkması engellenmişti. Bu nedenle Seyyid Ali Efen­di, 4 Haziran 1802 tarihinde Napoléon’a güven mektubunu sunmasına kadar fazladan 2 yıl boyunca Paris’te kalmıştır. İstanbul’dan yanına tercüman olarak tayin edilen Rum asıllı Codrika, daha ilk anda Talley­rand tarafından devşirilmiş ve Ali Efendi’nin İstanbul ile yaptı­ğı tüm yazışmalar İstanbul’dan önce Talleyrand’ın malumu olmuştur! Codrika daha sonra İstanbul’a dönmemiş ve Fran­sa’nın hizmetine girmiştir.

Kapak_Dosyasi_10
Paris Büyükelçisi Seyyid Ali Efendi’nin İstanbul’la yaptığı tüm yazışmalar, önce kurt siyasetçi ve diplomat Talleyrand’ın önüne geldi. Talleyrand’ın hamleleri Osmanlı dünyasında sarsıcı ve yıkıcı etkiler oluşturdu.

Elçilikte bulunduğu sürede Ali Efendi’nin başına gelen­ler; Fransa Devleti ve Dışişleri Bakanı Talleyrand tarafından aldatılma serüveni; Maurice Herbette’in Ali Efendi monogra­fisinden, Seyyid Ali Efendi’nin Sefaretname’sinden, ayrıca çok zengin bir malzeme olarak Osmanlı Arşivi Hatt-ı Hüma­yun Koleksiyonu’ndaki belge­lerden izlenebilir. Seyyid Ali Efendi’nin Fransızlar’ın Mısır’a asker çıkarması ihtimalinden bahsettiği ve İskenderiye’de Memluk beylerini ürkütmeden çıkarmayı engellemek için tedbirler alınmasını önerdiği belge de bu koleksiyondadır. Bu uyarısı dikkate alınmamış ve iş işten geçtikten, Fransızlar Mısır’ı işgal ettikten sonra hâlâ durumdan habersiz olduğu­nu gösteren bir tahriratının üzerine gayet haksız bir şekilde 3. Selim tarafından “ne eşek herifmiş” yazılmıştır (#tarih, Eylül 2017, sayı: 40).

Seyyid Ali Efendi’den sonra 1803-1806 arasında Paris Büyükelçiliği’ne getirilen Hâlet Efendi de Talleyrand’ın entri­kalarından nasibini almıştır. 2. Mahmud devrinde “Devlet Kah­yası” unvanıyla ve ince siyase­tiyle padişahtan sonra devletin en kudretli kişisi olacak olan Hâlet Efendi için Paris elçiliği “staj dönemi” olmuştur. Mek­tuplarıyla, takrirleriyle Hâlet Efendi’nin sefaret dönemine dair oldukça zengin bir malze­meye sahibiz. Süheyla Yenidün­ya tarafından değerlendirilen bu malzeme Devletin Kahyası, Sultanın Efendisi Mehmed Said Hâlet Efendi adıyla kitaplaştırıl­mıştır.

Napoléon döneminde Paris Büyükelçiliği’ne atanan üçüncü isim Seyyid Abdürrahim Muhib Efendi’dir. Görev süresi olan 1806-1811 arasında Osmanlı Devleti’nin en büyük krizleri yaşanmıştır: İngiliz Donanma­sı’nın İstanbul önlerine gelmesi, Kabakçı İsyanı, 3. Selim’in taht­tan indirilip 1 yıl sonra öldürül­mesi, Nizam-ı Cedid düzeninin sonu… İki ayrı sefaretnamesi vardır. Napoléon-Talleyrand birlikteliğinin ve zıtlaşmaları­nın zirve yaptığı bu zaman dili­minde de, Osmanlı Devleti’nin Fransız diplomatları tarafından aldatılmaları devam etmiş­tir. Osmanlı Devleti, “denize düşen yılana sarılır” sözünü doğrularcasına kurduğu geçici ittifaklarla; Düvel-i Muazzama tarafından dayatılan ıslahat hamleleriyle; kimi zaman açık, kimi zaman gizli himayelerle, sonuna geldiği ömrünü uzat­maya çalışacaktır.